Oscar Ödülleri’nin “En İyi Özgün Müzik” ve “En İyi Özgün Şarkı” kategorileri her zaman sanatsal başarı ve sektör politikalarının bir karışımı oldu. “The Godfather”, “Star Wars” ve “The Lord of the Rings” gibi tarihin en ikonik film müzikleri bu ödülleri kazanmış olsalar da yıllar içinde dikkat çeken bazı göz ardı edilmeler ve tartışmalı seçimler de yaşanmadı değil. Cidden iyi müzik mi kazanıyor yoksa belli bir çerçevede mi ilerleniyor? İşte bu sorunun cevabı biraz tartışmalı. Neden mi?
Oscarlar’da yarışan müzikler bir taraftan efsanevi bestecileri bize tanıtırken (bkz. Ennio Morricone, John Williams, Hans Zimmer…) bir yandan da yenilikçi olan ve geleneksel olmayan müziklerin göz ardı edildiği (bkz. “Arrival”daki Max Richter’ın şahane müzikleri), elektronik ya da ambient müziklerin hak ettikleri ilgiyi görmediği bir yer gibi gelmiştir bana hep. Evet, bu vesileyle ‘My Heart Will Go On’ (yeni nesil nedense nefret ediyor) ya da daha yakın zamanda ‘Shallow’ gibi şarkılar hayatımıza girdi ama ağırlıklı olarak geleneksel senfonik müzikler hep daha çok ödüllendirildi. Deneysel veya minimal müzikler ise çoğunlukla ikinci planda kaldı. Ben genel olarak sınırları zorlayan besteleri tanıma konusunda hâlâ geride olduğunu düşünüyorum bu kategorinin. Ama bu her sene olduğu gibi bu sene de üstüne çokça konuşulan aday filmlerin müzikleri üzerine birkaç cümle etmemize engel mi? Tabii ki hayır 🙂
Bu arada müzik demişken, bu sene “En İyi Film” kategorisinde yarışan iki tane müzikal var; “Emilia Pérez” ve “Wicked”. Bu, 1969’daki Oscarlar’dan bu yana ilk kez gerçekleşiyormuş. Yani ilk kez iki müzikal aynı anda bu kategoride aday gösteriliyormuş, 56 sene sonra! Bu arada “Emilia Pérez”, bu yıl 13 adaylık alırken, “Wicked” ise 10 adaylık elde etti. Ayrıca, bu yıl 60 yıl sonra ilk kez iki müzikal, 10 veya daha fazla dalda aday gösterilmiş. Bir de Bob Dylan’ın biyografik filmi “A Complete Unknown”dan üç oyuncu, Timothée Chalamet (Bob Dylan), Edward Norton (Pete Seeger) ve Monica Barbaro (Joan Baez) oyunculuk dallarında aday gösterildi. Bu, Oscar tarihinde ilk kez bir müzik biyografisinden üç oyuncunun birden aday gösterilmesi anlamına geliyor. İlkler demişken, cidden ilkler.
Bir filmin olmazsa olmazı kesinlikle müzik. Bir gün beyaz perdeden bizlerle koku paylaşılabilene kadar da müzik, duyguyu yaşatma konusundaki birinciliği hiçbir şeye kaptırmayacak. Özellikle Shazam’ın hayatımıza girmesiyle kaç film müziğini Shazam’ladınız kim bilir? Ya da kaç şarkı bir anda sadece o sevdiğiniz filmin değil, hayatınızın da müziği oldu? Herkesin muhakkak buna bir cevabı vardır. Hadi gelin 2 Mart’ta sahiplerini bulacak olan ve bu sene 97.’si düzenlenen Oscarlar’da bu sene yarışan şarkılara yakından bakalım.
En İyi Özgün Müzik’te oyum “Conclave”e
“The Brutalist” film müziği, üç bölümlük bir uvertürle açılıyor; çünkü Blumberg ve Corbet, filmin ilk 10 dakikasında kesintisiz müzik olmasını istemiş. Genel olarak filmin müzikleri İngiliz müzisyen ve sanatçı Daniel Blumberg’ün deneysel müziğin sınırlarını zorladığı etkileyici bir çalışma. Karanlık ama dokunaklı bir atmosfer yaratıyor. Tüm müzikleri bestelemenin yanı sıra Blumberg, hem yapımcı olarak hem de kayıt mühendisi olarak da yer almış ve piyano, armonika, klavye ve synthesizer çalmış. Piyanist John Tilbury, 11 dakikalık ‘Intermission’ parçasında yer alırken, filmdeki bir Brody konuşması da ‘Monologue’ adlı parçada kullanıldı.
Volker Bertelmann, “Conclave” için yine kendine özgü atmosferik ve derinlikli bir film müziği yaratıyor. Daha önce “All Quiet on the Western Front” ile Oscar kazanan besteci, bu filmde gerilim ve gizemi vurgulayan etkileyici melodilerle dikkat çekiyor. Müzikle Vatikan’daki güç mücadelesinin ruhani ve politik katmanlarını yansıtıyor da diyebilirim. İçimden bir his “Conclave” alacak diyor ama bakalım.
Clément Ducol ve Camille, “Emilia Pérez” için geleneksel Latin müziği unsurlarını modern orkestral dokunuşlarla harmanlayan güçlü bir film müziği ortaya koyuyor. Müzikal drama türündeki bu filmde, şarkı ve enstrümantal parçalar arasındaki geçiş hikâyeye derinlik katıyor. Eh zaten adı üstünde müzikal! Fakat Oscar’ı bu ikili alırsa üzüleceğimi de söyleyeyim.
John Powell ve Stephen Schwartz, Broadway’in efsanevi müzikali “Wicked”ın film uyarlaması için güçlü bir film müziği hazırlamış. İkilinin işbirliği, hem eski Wicked hayranlarını tatmin eden hem de yeni izleyicilere hitap eden dinamik bir film müziği ortaya çıkarıyor. Zaten Ariana Grande etkisi ve ağırlığını da unutmayalım filmde. Schwartz daha önce “Pocahontas”, “The Hunchback of Notre Dame” ve “The Prince of Egypt” filmleriyle de aday olmuştu. 76 yaşındaki isim, iki kere de en iyi özgün şarkı Oscar’ının sahibi oldu. “Pocahontas”taki ‘Colors of the Wind’ ve “The Prince of Egypt”daki ‘When You Believe’ ile. Kişisel tarihimde Whitney Houston & Mariah Carey tarafından seslendirilen bu şarkının çocukluğumda büyük bir yeri olduğunu da söylemeliyim. Film hiç aklımda kalmadı ama şarkı hala ezberimde.
Kris Bowers, “The Wild Robot” için doğa ve teknoloji arasındaki dengeyi yansıtan, duygu yüklü bir film müziği sunuyor. Bu, Bowers’ın beste dalındaki ilk adaylığı. Daha önce iki kez belgesel kategorilerinde aday gösterilmişti. “A Concerto Is a Conversation”ın yönetmeni olarak ve “The Last Repair Shop”un yönetmen-yapımcısı olarak (her ikisi de Ben Proudfoot ile işbirliği). Hatta “The Last Repair Shop” geçen yıl en iyi kısa belgesel ödülünü kazanmıştı. “The Wild Robot” film müziği, Maren Morris tarafından yazılan ve seslendirilen ‘Kiss the Sky’ şarkısını da içeriyor. Şarkı, en iyi özgün şarkı dalında short-list’e alınmış olsa da adaylık alamadı.
2025 Oscar Ödülleri’nde “En İyi Özgün Şarkı” kategorisi, birbirinden etkileyici beş adayla dikkat çekiyor ama en ilginci bu yılın adayları arasında “Emilia Pérez” filminden iki şarkının yer alması. Belki de en azılı rakibi Elton John’un biyografik filmindeki ‘Never Too Late’ olabilir.
Clément Ducol ve Camille tarafından bestelenen “El Mal”, Emilia Pérez filminin öne çıkan parçalarından biri. Şarkı, Latin müziğinin ritmik unsurlarını modern orkestrasyonla birleştiriyor. Filmin anlatısındaki oldukça kritik bir anı vurgulayan bu parça, en çok da bu sebeple dinleyiciyi yakalıyor.
Yine Clément Ducol ve Camille’in imzasını taşıyan ‘Mi Camino’, filmden ikinci aday şarkı. Bu parça, karakterin içsel yolculuğunu ve kararlılığını anlatıyor. Ben ikisinden birini seçecek olsam kesinlikle bunu seçerdim…
Elton John, Brandi Carlile, Andrew Wyatt ve Bernie Taupin tarafından yazılan ‘Never Too Late’, ünlü müzisyenin hayatını konu alan film için özel olarak bestelenmiş. Şarkı, Elton John’un kariyerindeki zorlukları ve vazgeçmeyişini anlatan sözlere sahip.
Diane Warren’ın kaleminden çıkan bu şarkı, savaş zamanı kadınların cesaretini ve fedakarlıklarını anlatan etkileyici sözlere sahip. Hala izlemesem de Warren’ın ustalıkla yazdığı melodilerin, dinleyicileri hikâyenin içine çektiğine eminim.
Abraham Alexander ve Adrian Quesada tarafından bestelenen ‘Like a Bird’, özgürlük ve umut temalarını işleyen sözlere sahip. Soul ve blues etkilerini barındıran melodi de bir şekilde sizi içine alıyor.
Bu yılın En İyi Özgün Şarkı kategorisi, farklı müzikal tarzları ve -bence- özellikle de sözleriyle öne çıkan eserlerle dolu. Her bir parça, kendi hikayesini ve duygusal tonunu başarıyla yansıtıyor. Benim gibi “söz sever”seniz. “Aaa bu da iyi…”, “E bu da iyiymiş ama” derken bulabilirsiniz kendiniz. Neyse o klasik cümle buraya şimdi tam yakışaca: iyi olan kazansın!
Yazının başında da dediğim gibi, filmler bize bir sürü yeni besteci, şarkıcı ve şarkı tanıttı bu zamana kadar ve tanıtmaya da devam edecek. Kimi Oscar’ın sahibi oldu kimi sadece kişisel olarak bizleri etkiledi ve aday bile olmadı ama gelin Oscar alan en unutulmaz 15 film müziğini de sıralayıp öyle vedalaşalım konuyla.