41. İstanbul Film Festivali, salı gecesi düzenlenen ödül töreni ile son buldu. Geçtiğimiz sene çevrimiçi gösterimlerle gerçekleşen festival, iki yıl gibi uzun bir aradan sonra tekrar sinema salonlarına döndü. Bu vesileyle, festivalden sonra vizyonda veya dijital platformda yakalayabileceğiniz filmleri sizler için derledik.
Erhan BİLEN / [email protected]
Yola Devam (Jadde Khaki, 2021) – Panah Panahi
İranlı usta yönetmen Jafar Panahi‘nin oğlu Panah Panahi‘nin BFI Londra Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü aldığından beri radarımızda olan ilk uzun metraj filmi “Yola Devam”, sonunda Türkiye prömiyerini İstanbul Film Festivali’nin bu sene ilk defa oluşturulan Genç Ustalar bölümünde yaptı. Dört kişilik bir ailenin Tahran’dan Türkiye sınırına yaptığı yolculuğu odağına alan filmde yolculuğun sebebi açıkça belirtilmese de ailenin büyük oğlunun politik bir sebepten ülkeden ayrılması gerektiğini anlıyoruz. Tıpkı Pantea Panahiha tarafından büyük bir incelikle canlandırılan, gözyaşlarını kaçak gülümsemelerle saklamaya çalışan anne karakteri gibi, izleyici de yol boyunca duygudan duyguya savruluyor. Filmin oldukça duygu yüklü tonu, çoğunlukla ailenin küçük oğlu sayesinde mizahi bir tonla dengeleniyor. Babasının filmografisinin ve Kiyarüstemi sinemasının izlerini açıkça görebildiğimiz filmde Panah Panahi, nostaljik pop şarkıları, panoramik İran manzaraları ve bilimkurgu referanslarıyla bir yol filminin getirebileceği biçimsel sınırlamaları aşarak özgün bir film dili oluşturmayı başarıyor ve oldukça etkileyici bir ilk filme imza atıyor. Beyazperdede kaçırılmaması gereken filmin Türkiye vizyon tarihi ise 22 Haziran.
Günbatımı (Sundown, 2022) – Michel Franco
Festival seyircisinin aşina olduğu isimlerden Michel Franco, geçtiğimiz sene Yeni Düzen (Nuevo Orden, 2020) ile oldukça tartışmalı bir filme imza atmış ve irdelediği ırkçılığı ve sınıf çatışmasını yeniden ürettiği gerekçesiyle ülkesi Meksika başta olmak üzere birçok kesimden tepki toplamıştı. Franco, bu sene Tim Roth ve Charlotte Gainsbourg‘u başrollere taşıyan ve yine en az “Yeni Düzen” kadar “seyirci dostu olmayan” “Günbatımı”nı izleyicilerle buluşturdu. Üst sınıf bir İngiliz ailenin Acapulco’daki yaz tatillerinin bir aile trajedisiyle yarıda kesilmesini konu alan film, Tim Roth‘un canlandırdığı Neil karakterini takip ediyor. Oldukça kısa süresi boyunca ne yöne gideceğini bir türlü kestiremediğimiz film, varoluşsal sıkıntılarıyla hemhal olan zengin beyaz bir erkeğin hikayesi olarak başlıyor, sınıf çatışmalarının, ahlaki çıkmazların ve suçluluk duygusunun hakim olduğu varoluşçu bir gerilim filmine dönüşüyor. Politik olanla kişisel olanı bir araya getirme tarzıyla ve stilize sinematografisiyle öne çıkan film, 22 Nisan itibariyle Başka Sinema salonlarında vizyonda.
Vortex (2021) – Gaspar Noé
Bu yılki festivalin sürpriz konuğu olan Gaspar Noé, son filmi “Vortex”in gösterimlerinin ardından düzenlenen söyleşilere katıldı ve festivalin kapanış partisinde ise DJ kabinine geçip dans figürleriyle festival seyircisini coşturdu. Neredeyse her filmiyle seyirciyi ikiye bölmeyi başaran yönetmenin dans figürleri kadar coşkulu olmayan son filmi “Vortex” ise, yaşlılık ve demans hastalığıyla boğuşan bir çiftin son günlerini odağına alıyor. Usta yönetmen Dario Argento ve Françoise Lebrun‘u başrollerde bir araya getiren film, neredeyse tüm film boyunca kullanılan bölünmüş ekran tekniğiyle çiftin arasındaki iletişimsizliği ve kaçınılmaz sona giden yolda herkesin yalnız olduğunu vurguluyor. Ölümden döndüğü bir beyin kanamasının ve pandemide virüse yakalanmasının ardından filmi çekmeye karar veren Noé, söyleşide filmi beş gün gibi kısa bir sürede ve neredeyse tamamen doğaçlama çektiklerini belirtti. Yönetmenin şimdiye kadar çektiği en kişisel ve dokunaklı filmi “Vortex”, 13 Mayıs itibariyle vizyonda.
Her Şey Dahil (2021) – Volkan Üce
Festivalde Ulusal Belgesel Yarışması’nda Mansiyon ödülünü kazanan belgesel “Her Şey Dahil”, 23 Nisan itibariyle MUBI üzerinden izlenebiliyor. Volkan Üce‘nin yönettiği belgesel, turistlerle dolu “her şey dahil” bir otelde çalışmaya başlayan iki genç İsmail ve Hakan’ı odağına alıyor. Sinemacı olma hayalleri kuran Hakan, 12 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğudur. 17 yaşındaki Serkan ise ailesini geçindirebilmek için okulu bırakmıştır. Deneyim kazanmak ve İngilizce öğrenebilmek için bu otelde çalışmaya başlayan ikili önce bulundukları ortama yabancılaşsalar da buraya gittikçe uyum sağladıklarını fark eder. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Belgesel ödülüyle dönen film, İsmail ve Hakan’ın içine düştükleri kapitalist dünyaya uyum sağlama süreçlerini ve hayat mücadelelerini mizahi bir dille resmederken meselesini de yetkin sinema diliyle ortaya koymayı başarıyor.
Kurt İni (La Casa Lobo, 2018) – Cristóbal León, Joaquín Cociña
Kişisel olarak festivalin en heyecanla beklediğim bölümü olan Mayınlı Bölge, bu sene dünyanın dört bir yanından folk horror örneklerini beyazperdede izleyiciyle buluşturdu. Seçkinin en heyecan verici keşiflerinden biriyse Cristóbal León ve Joaquín Cociña ikilisinin stop-motion tekniğiyle çekilmiş ilk uzun metraj filmi “Kurt İni”ydi. Temel anlatısı Üç Küçük Domuzcuk, Pamuk Prenses ve Kırmızı Başlıklı Kız gibi masallardan ve grotesk imajlardan oluşan karanlık bir referans dünyasına sahip olan film, Şili’deki dindar bir tarikattan kaçmayı başaran küçük bir kız olan Maria’yı izliyor. İki domuzun yaşadığı bir eve sığınan Maria’nın ev ve içindekilerle birlikte şekil değiştirmeye başlamasıyla film de kabuslar ve rüyalar arasında gidip gelen bir forma bürünüyor. Tamamen kendine ait bir dünya ve oldukça ürkütücü bir atmosfer kuran film, festivaldeki gösterimlerinin hemen ardından MUBI‘de izleyiciyle buluştu.
Yang’dan Sonra (After Yang, 2021) – Kogonada
Film dili üzerine düşündüğü kısalarıyla tanıdığımız ve ilk filmi “Columbus” (2017) ile oldukça başarılı bir çıkış yakalayan Kore asıllı Amerikan yönetmen Kogonada‘nın ikinci uzun metraj filmi “Yang’dan Sonra”, “tekno-sapiens” adı verilen androidlerin bebek bakıcısı olarak satın alınabildiği fütüristik bir dünyada geçiyor. Colin Farrell ve Jodie Turner-Smith‘in canlandırdığı çiftin evlat edindikleri Mika’nın Asyalı kökenleriyle bağ kurabilmesi ve ona bakabilmesi için satın aldıkları android Yang öldüğünde, Jake onu tamir ettirmek için çeşitli yollara başvurur, fakat başarılı olamaz. Kendisine ait bir hafızası olan bu androidin ölümü, tüm ailenin içe dönerek sahip olduklarını sorgulamalarına sebep olur. Filmin bir android’in hafızasının sinematik karşılığını yansıtmaya çalıştığı bölümler özellikle takdire şayan. Bir androidin ölümü üzerinden insan olmanın ne demek olduğuna dair sorular soran film, üzerine eğildiği yas, ölümlülük, bellek, bilinç gibi büyük temaların ardından her zaman başarıyla kalkamasa da video klip estetiğiyle ve Colin Farrell ile Justin H. Min‘in oyunculuğuyla öne çıkıyor. 27 Nisan Çarşamba günü Başka Çarşamba‘da ön gösterimini yapacak film, 1 Temmuz’da vizyona giriyor.
Suçlular (2021) – Serhat Karaaslan
“Musa” (2012) ve “Dondurma” (2014) gibi kısa filmleriyle tanıdığımız ve 2019’da “Görülmüştür” ile ilk uzun metrajlısına imza atan Serhat Karaaslan, dünya prömiyerini Sundance’te yapan yeni kısası “Suçlular” ile 94. Akademi Ödülleri’nde kısa listeye kalmıştı. Başrollerini Lorin Merhart ve Deniz Altan‘ın paylaştığı, yardımcı rollerde de Erdem Şenocak ve Ercan Kesal‘ı izlediğimiz film, ismini bilmediğimiz bir Anadolu kasabasında geceyi birlikte geçirmek için bir otel arayan genç bir çifti konu alıyor. Evlilik cüzdanları olmadığı için tüm otellerden geri çevrilen çift, minik bir “suç” işleyerek aynı otelde kalmanın bir yolunu bulur. İlk dakikalardan itibaren giderek tırmanan gerilimi izleyiciye oldukça başarılı bir şekilde aktaran film, neredeyse tamamının geçtiği oteli mizansenin bir parçası olarak oldukça efektif kullanıyor. Toplumsal baskının ve ahlaki kuralların ağırlığı altında ezilen çift için bir korku unsuru haline gelen otel son kertede Türkiye’nin bir mikrokozmosu olarak okunabilir. Serhat Karaaslan imzalı “Suçlular” 30 Nisan’da MUBI’de yayında.