Ankaralı müzisyen Müge, toplumsal cinsiyet kavramını sorgulamak, kadın cinayetlerine dikkat çekmek ve bir kadın olarak yaşamanın zorlukları üzerine şarkılar kaleme alıyor.
Müge, 2012 yılında O Ses Türkiye yarışmasına katıldı. Öncesinde TRT Türk Sanat Müziği Gençlik Korosu’nda korist olan Müge, 2012 yılında ilk teklisi “Olsun”u çıkardıktan sonra Ankara’da kurduğu ev stüdyosunda bağımsız müzisyen olarak kendi müziklerini üretmeye başladı. Bir sonraki single’ı “Ankara da Özlemiş” de iyi bir başarı elde etti.
Kadın hakları aktivisti olan Müge, şarkılarını özgür kadın hikayeleri anlatarak yazıyor. Hatta bazı şarkılarını “politik pop” olarak adlandırıyor. Yakın zamanda yayınlamayı planladığı 5 şarkılık EP’sinin hazırlık aşamasında. Şarkılarını yazdığı bakış açısını şöyle anlatıyor müzisyen:
“Özgürlük tanımı benim için eşit hakları ifade ediyor aslında. Yalnızlaştıran ya da ötekileştiren sınırsızlığı değil herkesin eşit haklara sahip olduğu bir dünyada ‘dilediğince’ yaşamak.
Bu meseleye kafa yorma sebebim; kendimi özgür hissetmiyorum hem bir kadın olarak hem de müzisyen bir kadın olarak. Bunun için mücadele vermek sanatımı ve kendimi sürekli yeniden doğurmamı sağlayan, beni daha güçlü yapan ilham veren bir şeye dönüştü zamanla. O nedenle şarkılarımda hem korkmayı hem de korkmamayı öğrendiğim, hikayelerimin esas merkezi olan gece hikayeleri ve karanlıkta bırakılan hayatları anlatmaya çalışıyorum. Çünkü gece benim için hem özgürlük hem gerçeklik demek. Müzisyen olarak hep gece çalıştım. Hatta kimi zaman özellikle o işleri seçtim bile diyebilirim. Gece bana hayatın ta kendisi olan o tekinsizlik hissini deneyimlememizi sağlıyor gibi gelir hep. Hem içerisinde inanılmaz özgür hissediyorsun hem bir korku hali de var. Daha sonra ise gündüzün boyadığı maskeleri gece müzikle silebildiğini deneyimlediğinde şunu düşünüyorsun; aslında; çok benzerken birbirimize, birbirimize giden yollarımız hep çok uzun. Esas derdimiz uzun ve kavuşmayan bu yollar olmalı belki de. Böyle hissettiğim bir dönemde Pınar Gültekin aramızdan koparıldıktan sonra ‘Yollar Evim’i yazmıştım mesela. Şule Çet davalarını da Ankara’da takip etme fırsatım olmuştu daha öncesinde. Tüm bu olaylar herkes gibi beni de derinden yaralıyor. Müziğimi buralardan ayrı düşünemiyorum. Haliyle varolmayan bir romantizmden ziyade gerçekliği olduğu gibi güzellemeyi seviyorum. “Beyaz Bralet“in bir kısmında olduğu gibi hayata bakışım biraz da şöyle; ‘Bana sorarsan hangimiz günahkar, diğerinden üstün ya da kötü, kötü.‘”
“ERKEKLER İŞ HAYATINDA DAYANIŞMA HALİNDELER, KADINLARI DAHİL ETMELERİ ÇOK ZOR”
Müge, müzik sektöründe de özgürlük kavramının sorunlu olduğunu düşünüyor: “Müzik piyasasında kadın şarkıcı tanımı daha kırılgan ve suistimal edilebilir bir yere konumlanmış durumda ne yazık ki. Müzik sektöründeki kadınların kendilerini iş kadını gibi kanıtlayabilmeleri ve sektörün tehlikelerinden uzak bu mesleği yapmaya çalışmaları oldukça zorlu bir yol. Bu sebeplerin başında -kibar olmaya gerek yok sanırım- ‘seks objesi’ olarak görülmemiz ve yeteneklerimizin hiçe sayılması geliyor. Bunun yanında ise erkekler iş hayatında her koşulda birbirleriyle inanılmaz bir dayanışma içerisindeler. Kadınları ise bu dayanışmaya dahil etmeleri çok zor. Güncel olarak rap piyasasındaki eril kolonileşmeyi buna örnek olarak düşünebiliriz mesela. Tabii ki bu tanımın dışında kalan çok saygın müzisyenler de var onları tenzih ederek söylüyorum.”
Müge, her şeyin çok da olumsuz olmadığını ama yolun çok başında olduğumuzu belirtiyor. Örneğin “Kadınım Ulan!” şarkısını, sektördeki zorluklara tepki olarak yazmış. Cinsiyet eşitliğini kurmak ve dayanışmayı öğrenmek gerektiğini düşünüyor. Bu yüzden müziğinde özgür kadın hikâyeleri yazdığını söylüyor: “Şarkılarım kendini her gün yeniden doğurmaya ve özgürleştirmeye çabalayan bir dişinin hikayesi aslında. Üretirken bu şekilde tabii. Benden çıktıktan sonra ise cinsiyetsizleştiğini düşünüyorum şarkıların. Hangi yolu isterse ona doğru süzülen bitmeyen bir yolculuk hikayesi benimki.”