Monday in Neptune’ün geçtiğimiz günlerde yayınlanan yeni şarkısı “It Ain’t Enough” sonrasında, arkasındaki isim Furkan Karadeniz’i Dergy’e konuk ettik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Downtempo aleminin bizi derinlere çeken, yer yer karamsar yolculuklara çıkaran isimlerinden biri, Furkan Karadeniz. “Neptün’de Pazartesi” şarkısından esinlenerek ismini koyduğu Monday in Neptune projesiyle 4 yıldır elektronik dünyasının kalbinden sesleniyor. Synthesizer başında bize hikâyeler anlatan Monday in Neptune’ün şarkılarına Sezen Erol ve Zeynep Sazak da eşlik ediyor kimi zaman. Aynı zamanda Gökçe, Tuğkan gibi isimlerle birlikte de çalışmış ve halen çalışıyor olan müzisyen Furkan Karadeniz’le sohbet ettik.
Monday in Neptune adıyla 2017’den bu yana elektronik sahnede pek çok şarkınız oldu. Bu ismi neden seçtiniz, arkasında yatan bir hikâye var mı? Bir çıkış noktası oldu mu?
Aslında bizimkisi bir elektronik müzik projesi yapalım ve adı şu olsun diye değil de, bir şarkı ortaya çıktı bu projeye bir isim gerekiyor diyerek başladı. Sezen’le birlikte isim üzerine bir şeyler okuyup araştırıyorken dilime Bülent Birinci’nin “Neptün’de Pazartesi” isimli prograssive rock şarkısı dolandı. Monday in Neptune çok iyi olmaz mi? Oluur… O zaman budur dedik!
“Love is not an Illusion”da Sezen Erol’un sesini duyuyoruz. Kendisiyle daha önce de “Highly Infected” şarkısında birlikte çalışmıştınız. Bundan sonrasında da birlikte projeleriniz olacak mı? Neden birlikte çalışmayı seçtiniz?
Sezen’in hikaye anlatımını, vokal melodilerini çok beğeniyorum. Bence çok özel bir sese ve yeteneğe sahip… Highly Infected’ı piyano ve vokal besteledik. Sonra düzenlemesi yapıldı. O şarkının oluşumu bizim için güzel bir tecrübe oldu. Love is not an Illusion ise tavrı ve tarzı biraz belirginleşmiş bir düzenlemenin üzerine yazıldı. Sezen’le üretim aşamasında birbirimizi iyi anladığımızı düşünüyorum. Hala yarım kalan bir şarkımız var… Kim bilir belki gelecekte onu da tamamlarız. Şarkılar oluşurken; featuring gibi değil de bir işbirliği şeklinde oluşmasına özen gösteriyorum.
Bu arada yeri gelmişken yeni şarkınız “It Ain’t Enough”dan da bahsedelim…
Geçtiğimiz cuma yayınlanan ’It ain’t Enough’ u Zeynep’le beraber yaptık. Zeynep’in Jazz alt yapısından gelen tavrı sequencerlarla birleşince güzel bir Electro-pop tavrı çıktı ortaya… Farklı sanatçılarla farklı farklı şarkılar yapabiliyor olmak beni geliştiriyor ve motivasyonumu yüksekte tutuyor.
11 yıl gibi bir süredir Gökçe’nin orkestrasında gitarist olarak sahne aldınız. Uzun yıllar da Found Deep ile bir çok festival ve mekanda sahne aldınız. Bu deneyimler size neler kattı? Unutamadığınız bir sahne deneyiminiz var mı, anlatır mısınız?
Found Deep karakterli sound’a sahip bir gruptu bence. Ne istediğimizi biliyorduk, değişime de daima açıktık. Cover yaparak başladığımız yolculuk, warm-up sahnelerde beste çalma aşamasına kadar gelebilmişti. Beste ve performans yarışmalarında jurinin dikkatini çekebilen bir grup haline de gelmiştik. Tek eksik albümdü… Kariyerimizin kırılma anını doğru yönetemedik bence. Ama o zamanlar edindiğim tecrübelerin bana olumlu çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Gitar sound’umu arayıp bulmam için de özgür bir alan sağlıyordu.
Uzun uzun yollar gidip, yüzlerce konser verdiginizde ekip olma ruhunu çok daha iyi tecrübe edebiliyorsunuz. Gökçe’de ki ekiple durum bambaşka… Çok yoğun programı olan turneler yaptık. Performans açısından da mental olarak da hep güçlü olmanız gerekiyor. Sizin o hafta beşinci konseriniz olabilir ama o şehrin seyircisi ilk kez sizi izlemeye geliyor. Ekipçe bunun üstesinden geldiğimizi düşünüyorum. Harika bir ekiple, harika konserlerimiz oldu. Konserlerimizi yapabildiğimiz yıllar bi nisan mayıs turnesi var asla unutamayacağım.
Bu arada Tuğkan’la da birlikte çalışıyorsunuz…
Tuğkan’la yeni yeni başladık turnelere. Uzun süre hayatımızda olacağına, şarkılarını uzun süre duyacağımıza inandığım, genç söz yazarı arkadaşım. Yeni nesil genç müzisyenlerle çalışmak onların baktığı pencereden bakabilmek yeni tecrübeler katıyor kesinlikle. Karşılıklı bilgi alış verişi içerisinde oluyorsunuz daima.
EDM dünyasında son dönemlerde yerli sahnemizden pek çok isim global anlamda başarılar kazanıyor. Sizin sevdiğiniz, takip ettiğiniz, belki ilerde bir gün birlikte çalışmak isteyeceğiniz isimler var mı aralarında?
Tarzlarına göre ayırmadan söyleyebileceğim bir çok isim var. Cava Grande’yi yakından takip ediyorum ve çok beğeniyorum. Serkan Emre Çiftçi’nin çok güzel bir albümü var… Karaburun Dk var; sound’unu beğendiğim, ilerde beraber de bir şeyler yaparız dediğimiz ve iletişim halinde olduğum arkadaşlarım. RainE Down çok genç ve inanılmaz yetenekli bir şarkıcı ve şarkı yazarı… Stream music ile birlikte bağımsız müziğe açılan alanda birbirinden yetenekli bir sürü grup, sanatçı, müzisyenle karsılaşabiliyorum her an. Berlin, Montreal, Amsterdam, Londra’dan birbirimize demolar dinlettiğimiz, fikir alış verişinde olduğumuz ufak bir network ağımız var ve bu iletişim sonucunda yavaş yavaş şarkılar oluşmaya başlıyor. Hep yeni bir şarkı arayışım var. Haftalık Keşifler, Yeni Müzik Radar’ları hep bi kontrol edilir mutlaka. Playlistler yapan, beğendiğim bir şarkıyı beğeneceğini düşündüğüm insanlarla paylaşmayı seven bir dinleyici tarafım da var.
Elektronik müzikte “human touch” yani “insan dokunuşu” dedikleri şey ne kadar önemli yaptığınız şarkılarda?
Aslında ne kadar bilgisayarla yapılıyor olsa da insan duyguları ön planda oluyor her zaman. Zihninizde var olan tınıları, ritimleri bilgisayarı kullanarak şarkıya dönüştürüyorsunuz. Bilgisayarı hiç kullanmadan da yapabilirsiniz bu tamamen olanak ve tercihlere kalmış bir durum. Stability albümünü yaparken analog synthesizerlar ve beat’ler kullandım. Melodileri bilgisayar aracılığıyla daha hızlı yapabilme gibi bir opsiyonum varken, kendim çalmayı tercih ettim. Ufacık bir nüans farkı, yada küçük bir gecikme çaldığınız melodiyi bambaşka bir yere taşıyabiliyor. Bilgisayarın insan duygusunun önüne geçebileceğini düşünmüyorum ama sağladığı tüm kolaylıklardan faydalanacağım kesin.
Müzik dışında başka ne gibi tutkularınız var, gündelik hayatınız nasıl geçiyor?
Aslında bütün zamanım müzik ile ilgili bir şey yapmakla geçiyor. Uzun zaman önce bunun kararını vermiştim zaten. İçinde bulunduğumuz pandemi nedeniyle 1 yıldır konser veremiyoruz. Tüm bu süreci stüdyoda üreterek geçirdim diyebilirim. Stability’i bitirdikten sonra, bir çok sanatçı ve genç müzisyen arkadaşımın şarkılarına da doğrudan dokunma fırsatım oldu. Hepsi birbirinden güzel enerjiye sahip şarkılar.
Müzik yapmak için neler size ilham verir? Sizi neler tetikler, okuduğunuz bir kitapsa hangisi, izlediğiniz bir filmse hangisi, biraz anlatabilir misiniz?
Şu ana kadar bir film tetikleyici unsur olmadı belki ama bir film sahnesinin altında çalan müzik yeni arayışlar için başlangıç olabiliyor. Orada duyduğum melodiye, sound’a yada ritme benzer bir şey değil bu demek istediğim. İlginç bir şekilde bazı şarkılar bana şarkı yapma Ilhami verebiliyor. Röyksopp – Sordid Affair, Highly Infected’in zihnimde belirmesine sebep olmuştu mesela.
Müzik yapıyor olmanın size hissettirdiği, vazgeçilmez bulduğunuz duygu nedir? Müzik gerçekten de insanı özgürleştirir ve iyileştirir mi sizce?
Müziğin insana kendini özgür hissettirdiği kesin. İlla ki müzik yapıyor olmanıza da gerek yok. Müzik dinlerken gözlerinizi kapatıp gitmek istediğiniz yere gidip, bulunduğunuz yerden uzaklaşabilirsiniz. Müzik üreten ya da icra eden insanlar farklı ruhlara sahip insanlar kesinlikle. Ancak özgür bir zihin yeni bir şeyler üretebilir zaten… İyi hissetmediğiniz bir an söyleyemediklerinizi en azından bir enstrümanla tıngırdatmanız bile her şeyin bir süre üstesinden geliyor. İyileştirmekten ziyade çoğu zaman size kendinizi iyi hissettiriyor aslında. Üretim aşamasında hayat karşı hep konsantre kalmanızı sağlıyor. Algılarınızın daha açık olmasını sağlıyor. Zihninizi dinç tutuyor. Bilemiyorum belki de bunun en altında yatan neden yaratıyor olma egosudur.
KISA KISA
- Bana göre gelmiş geçmiş en iyi soundtrack “Interstellar”
- Asla izlemekten sıkılmadığım dizi “Black Books.”
- Hayatta en çok para harcadığım şey enstrüman ve ekipman.
- Bugüne kadar izleyip unutamadığım konser 2016 yılında Amsterdam Arena’da Coldplay konseriydi.
- Küçükken odamın duvarlarında Metallica’ın posterleri vardı.
- Eğer bugünden itibaren tek bir albüm dinleme hakkım kalsaydı bu albüm RY X’in Unfurl olurdu.