Elektronik ve akustik beat’leri ustaca harmanlayan ve dinleyeni bir çeşit masal alemine götüren Ikaru’yla çıkış albümleri Monolith üzerine sohbet ettik.

Sebla KOÇAN / [email protected]

2016 yılında Ankara’da atılan; müziğini downtempo temeller üzerine electronica, chill-out ve ambient türlerinden beslenerek inşa eden Ikaru, Alptuğ Çavuş ve Salih Gaferoğlu’ndan oluşuyor. Eklektik elektronik beat’ler ve akustik enstrümanları kendine özgü bir ses dünyasında buluşturan ekip, çıkış albümleri Monolith’i Nisan ayının başında yayınladı. 11 parçadan oluşan Monolith albümünde Mercan Dede & Dexter Crowe, Anatolian Sessions ve NETAM remix’leri de bulunan Ikaru, Monolith albümlerinin onlar için bir sonuç değil bir başlangıç olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu albüm insanın bir şeyleri kaydetmek isteğinin bizim üzerimizden bir yansıması; tarihe bıraktığımız, fikirlerimizi, duygularımızı kayıt formuna döktüğümüz bir günlük.” Ikaru’yu Dergy sayfalarına konuk ettik.

Ikaru’nun anlamını daha önce “aşkın bir ses/ titreşim birlikteliği içinde olmak” olarak tanımlamıştınız. Birlikte olma duygusu belki de pandemi döneminde en çok özlemini duyduğumuz şey oldu. Sizin için nasıl geçiyor bu süreç, grup içi dinamiklerini nasıl etkiledi salgın dönemi?

Alptuğ: Ikaru sahnede kurulmuş bir grup ve bu alan bizim için hep oldukça öğretici oldu. Parçalarımızın büyük bir çoğunluğu sahnede yaptığımız deneyler neticesinde ile ortaya çıktı. Konserlerden uzak kalmak bizim gibi bir grup için zor olsa da, bu dönemi çıkış albümümüz Monolith’in her detayını nakış nakış işlemek için kullandık. İnsanlarla birlikte olamasak da kendi arkadaş grubumuzun içerisinde birbirimize kenetlendik.

Salih: Ah! Pek özledik birlikte titreşmeyi… Açıkçası son dönemde tek yönlü veri akışını faydasız bularak bireysel haber alma kaynaklarımı büyük ölçüde kısıtladım. Bu bir içe kapanmaya neden olsa da, değerlendirebileceğim çokça zaman doğuyor. Şu an için doğan bu zamandan pandemi sonrası şekillenecek dünyaya dair öngörülerde bulunarak ve çalışmalarımı bu görüşler ışığında ilerleterek istifade ediyorum. Grup içi dinamiklere gelirsek, Alptuğ’un da değindiği gibi, sahne tozu olmaksızın geçen son bir yıl bizim için pek kolay değildi. Ama üretimlerimize odaklanmak ve dış dünyadan daha önce hiç olmadığı kadar soyutlanabilmek, ulaşmak istediğimiz kaliteye bizi bir adım daha yaklaştırdı.

ikaru dergy roportaj

Monolith 9 Nisan’da yayınlandı. İkaru için nedir hikâyesi, felsefesi bu albümün? Barış Demirel ve Burak Cihangirli işbirlikleri nasıl gerçekleşti, kayıt sürecinde neler yaşandı? Biraz anlatır mısınız?

Alptuğ: Monolith, insanlığın ortak hikayesinden yola çıkarak, bunu otobiyografik hikayemize dönüştürdüğümüz bir serüven. Hikayedeki bütün unsurlar; Monolith’i oluşturan parçaları ve bir takım önemli yol ayrımlarını ifade ediyor. Bu albüm insanın bir şeyleri kaydetmek isteğinin bizim üzerimizden bir yansıması; tarihe bıraktığımız, fikirlerimizi, duygularımızı kayıt formuna döktüğümüz bir günlük.

Burak ile One Love Festival’de tanışıp davul çalışına hayran olmuştuk. Burak’ın solo albümünü ilk dinlediğimizden beri, beraber üretmenin bizi konfor alanımızdan çıkarabileceğini ve farklı bir hikayeye sürükleyebileceğini düşündük. Birlikte keyifli bir çalışma sürecinden geçerek Tufan’ı yarattık.

Barış ise ilk tanıştığımızdan beri her beraber çaldığımızda ve dinlediğimizde hayranlık duyduğumuz, kendini enstrümanı ile oldukça doğal ifade edebilen müthiş bir müzisyen. Barış’ın üflediği o buruk mutlu his, bizim yaratmak istediğimiz derin hislerle keyifli bir kontrast yaratıyor ve ortaya farklı bir ifade biçimi çıkıyor.

Salih: Monolith’in çıkışıyla birlikte meydana gelen beliriş, bizim için bir sonuçtan ziyade bir başlangıç. Albümde yer alan neredeyse tüm parçalar, Ikaru için bir araya gelişimizden bugüne bizimle bir yolculuk halinde. Özünde burada meydana getirdiğimiz anlatı, zaman içerisinde ortak bilinçaltımızdan kopup kıyılarımıza vuranların tematik bir harmanı. Tabii üretimin her katmanında paylaşım içerisine girdiğimiz nadide pek çok insanın katkısını yadsımak imkansız. Buradan her birine gönülden selamlarımı ve şükranlarımı sunuyorum! 🙂

Yaptığınız müziği düşük tempolu elektronik, tekno/trans gibi anlatabiliriz. Peki size göre elektronik müzikte insan elinin değmesi ne kadar önemli bir etken? Yani Ikaru şarkılarının ne kadarı bilgisayar, ne kadarı insan eliyle yapılıyor?

Salih: Bilgisayarlarımız, maalesef bizim için sihirli çözümler üreten cihazlar değiller. Aslına bakılırsa bugün bütün bilgisayarlar, en temelinde mantık işlemlerine dayalı çalışıyorlar ve bu mantık koşullarının tamamının insan eliyle yazılması gerekiyor. Bu anlamda parçalarımızın tamamına yakının bizim elimizden çıktığını söyleyebilirim. Yakını diyorum çünkü bazen ‘rastgele’ sonuçlar veren algoritmalardan, bazense planladığımız gibi gitmeyen prodüksiyon ‘hata’-larından (artifacts) çıkan sonuçları müziğimize dahil ediyoruz.

Alptuğ: Bilgisayar Ikaru için bir kontrol merkezi. Akustik veya analog enstrümanlar veya field recording’ler de kullansak, bunları bilgisayarın içinde işliyor ve hikayenin gerektirdiği şekle dönüştürmeye çalışıyoruz. Bilgisayarın sunduğu sequencer’lar, dijital ses işleme araçları, dijital enstrümanlar gibi bütün imkanları olabildiğince kullanmaya çalışıyoruz. Bilgisayarın sunduğu rast gelelikleri de kullanıyoruz, ince ince modülasyonları çizmeyi de seviyoruz. Ama sonuçta bütün bu prodüksiyon, bizim elimizden çıkıyor. O yüzden, Ikaru parçaları el değmeden üretilmiştir diyemeyiz 🙂

ikaru dergy rop

2016 yılında Ankara’da kuruldunuz. Ankara’nın sizdeki yeri nedir? Ankara sizin müziğinize nasıl dokunuyor, şehrin kendine özgü unsurları müzikal anlamda sizde nasıl yankılanıyor?

Salih: Ankara büyük bir şehrin sunması gereken imkanların çoğunu bazen bir alternatifi olmaksızın da olsa mutlaka sunuyor. Burada geçen son 7 yıllık vaktimi bu imkanlardan istifade ederek, bazen de şehirde olmayanı şehre sunarak karşılıklı bir paylaşım içerisinde geçirdiğim bir zaman olarak görüyorum.

Özellikle erken dönem üretimlerimizde şehirde özel konseptler ve fikirler üzerinden çalışan akademisyenlerin / müzisyenlerin / etkinlik alanlarının pek az olması; bizi belirli bir çevreyi yahut bir düsturu keşfetmekten ziyade kendi içimizdekine yönlendirerek olabildiğince doğal bir evrim sürecine soktu. Yaratmak istediğimiz sound için neyin uygun olup olmadığını sahnede bizi dinleyenlerle paylaşım içerisine girerek öğrendik.

Alptuğ: Ankara bizim için bir doğum yeri, hayatı ve müziği öğrendiğimiz şehir. Ankara’nın yürüyüp geçtiğimiz tüm sokakları, binaları, barları, insanların ruh hali müziğimizde doğal bir şekilde yankılanıyor. Diğer yaşayıp hissettiğimiz şeyler gibi, yaşadığımız şehir de Ikaru’nun kendi sesini oluşturan şeylerden biri.

Günümüzde özellikle de yerli sahnede, bağımsız sanatçıların da görünür olmasıyla büyük bir çeşitlilikten söz edebiliriz. Artık tek bir janra yerine birçok janra içiçe geçiyor, her kulağa hitap eden işler çıkıyor. Siz kimleri beğenerek takip ediyorsunuz? Yerli alternatif ve elektronik sahnedeki bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Alptuğ: Müzik dağıtımı bağımsızlaştıkça ve bağımsız müzik daha çok insana ulaştıkça, insanlar türlerin sınırlarından ayrılıp daha doğal ve kendilerini ifade eden işler yapmaya yakınlaşıyor. Bana göre, insan bir çok katmandan oluşan kompleks bir yapı. O yüzden kendini bilmek için uğraşan insanın etkilendiği bir çok farklı müzik türünü, edebiyatı, görsel sanatı üretiminde yansıtması kaçınılmaz bir sonuç.

Türkiye’den Islandman, Gevende, Ayyuka, Non Square gibi gruplar ve müzisyenleri hayranlıkla takip ediyorum.

Salih: Müziği anlamak ve üretmekle ilgili bilgilerin ve teknolojilerin herkesçe giderek daha ulaşılabilir olması, bağımsız dağıtımın kolaylaşması, bu görünürlük ve çeşitliliğin son dönemdeki en büyük kaynakları. Benim gözlemim bu dönüşümün diğer ulusal sahnelerde de gerçekleştiği yönünde. Hatta Avrupa gibi sınır kavramının biraz daha soyut olduğu bölgelerde bu durum ‘uluslararası’ bir nitelik bile kazanıyor.

Yerli alternatif elektronik müzik sahnesinde en beğenerek takip ettiğim isim Netam. Ayrıca sevgili Islandman ekibi de ilgiyle takip ettiğim üretimler yapıyorlar.

Ikaru için ilham kaynakları neler? Mesela izleyip çok etkilendiğiniz bir film ya da ana fikrine çarpıldığınız bir kitap size şarkı yaptırır mı?

Salih: Düşünsel yahut hissel olarak beni yaratmaya iten herhangi bir veri/dürtü benim için bir ilham kaynağı olabilir: Dolayısıyla evet.

Alptuğ: İlham kaynağı aslında deneyimlediğim bütün ses ve görüntüler. Bütün bu veri içimde bir havuza akıyor ve oradan her an ortaya çıkabiliyor, tabii ki bu anlık bir parlama ile gerçekleşiyor. Bu da sorudaki gibi zaman zaman bir edebi eser, film veya bir fotoğraf ile olabiliyor. Monolith’de de birçok filmden, edebi eserden, konuşmalardan alınmış ilhamlar var.

Bugüne kadarki çalışmalarınız içinde sizin için en özel olan şarkınız hangisi? Neden?

Salih: Benim için bu 2018’de Akumandra (NY) aracılığıyla yayınladığımız “Wir” isimli tekli. Oluşturduğumuz sonik evrende ilerleyeceğimiz yöne dair sorgulamalar içerisinde olduğumuz bir dönemde, Akumandra’nın bu release için bizimle çalışmayı kabul etmesi, bize doğru yolda olduğumuzu gösteren bir sinyal gibiydi. Bu release, sonraki dönemlerde motivasyonumuzu olumlu yönde oldukça etkiledi.

Alptuğ: Benim için bu parça “Monolith” diyebilirim. Neredeyse her konserimizde bir şekilde var olan ve Ikaru’nun ilk konserlerinden beri çaldığım, parçanın ikinci yarısında giren melodi benim için çok özel ve neredeyse Ikaru’nun marşı gibi.

KISA KISA 

Salih:

● Ne zaman ekran karşısına geçsem izlemeden duramadığım dizi Utopia (2013).
● Bana göre gelmiş geçmiş en iyi film müziği: Koyaanisqatsi – Philip Glass.
● Pazar sabahları uyandığımda hemen dinlemek istediğim o şarkı: “Edges of Illusion” – John Surman.
● Son dönemde takılı kaldığım albüm: Dysnomia, Dawn of Midi.
● İzleyicisi olarak gittiğim en unutulmaz konser 2015 yılındaki Kite’daki Stavroz konseriydi.
● Günün en sevdiğim saati gece yarısı.

Alptuğ

● Ne zaman ekran karşısına geçsem izlemeden duramadığım dizi Avatar: The Last Airbender.
● Bana göre gelmiş geçmiş en iyi film müziği Blade Runner-  Vangelis.
● Pazar sabahları uyandığımda hemen dinlemek istediğim o şarkı Floex – “The Celebration”
● Son dönemde takılı kaldığım albüm Helene Vogelsinger – Contemplation.
● İzleyicisi olarak gittiğim en unutulmaz konser 2018 yılındaki Zorlu PSM’deki
Camel konseriydi.
● Günün en sevdiğim saati gün batımı.