Alternatif sahnenin kendine has isimlerinden Mine Özgüle’nin adını ilerde daha çok duyacağız. Özgüle’yi Dergy’de ağırladık.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Mine Özgüle’nin adını sosyal medyada da basında da sıkça duymuşsunuzdur. Bir dönemin fenomen Instagram şovu “Mücbir Sebepler”de de çok duyduk şarkılarını. Aslına bakarsanız şu ana kadar yalnızca iki single’ı yayınlandı. Ama artık doğru prodüktörü bulduğunu ve bir daha bu kadar uzun aralar vermeyeceğini söylüyor, genç sanatçı. Özgüle’nin çarpıcı alt yapıları, içten ve savunmasız şarkı sözleri, gerçekliği yakalıyor dinleyiciyi. “Bir filmde, fotoğrafta, gerçek olan büyülüyor beni. Bir yandan da insan ancak yaşadığını en iyi şekilde anlatabilir diye düşünüyorum. Bu yüzden kusmaksa kusmak, bağırmaksa bağırmak; şarkı hangi hikayeyi anlatıyorsa, gerçekte ona dair bulduğum bütün duyguların şarkımın içinde olmasını isterim” diyor, Özgüle. Belki ilk dinleyişte hemen ısınacağınız şarkılar değil bunlar. Ama birkaç kez dinlemek için mutlaka kendinize zaman tanıyın. Yakın zamanda bir EP ve dizi projesini hayata geçirmek istiyor. Mine Özgüle, Dergy’nin sorularına içtenlikle yanıt verdi.
“Başıma Gelenlerin” çok yalın ve çok çarpıcı bir şarkı. Gerçekten de “Başıma gelenlerin yanına gidebilseydim keşke” demiş miydiniz bir terapide? Sahiden de kendi hislerinizi filtresiz şekilde mi yaptınız bu şarkıyı? Ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu yazdıklarınızın?
Tam olarak bu cümleyi kurdum terapide, ağzımdan kaçtı gibi oldu zaten. Terapinin de devamına odaklanamadım çünkü söylediğim şey beynimde yankılandı, hemen atlatamadım. Terapide söylemek istediğim şey aslında, keşke yaşadıklarımın yanına gidebilsem, yaşarken kendime destek olabilsemdi. Bir arkadaş gibi, anne gibi; güç olabilsem kendime demek istedim. Şarkının kurgu kısmı, hikayeyi daha büyük bir zemine taşıyarak “Hiçbir şey hiçbir zaman değişmeyecek, başıma ne gelirse gelsin bunu hissediyorum ve hep korkularımın yanındayım” anlamına gelen sözleri eklemek oldu. Bazen korkularımın beni engellediğini, hep aynı yerde takılı kaldığımı düşünüyorum. Ama bazen de korkularım ilerleme motivasyonum oluyor. Bu anlamda hislerimi kesinlikle filtresiz anlattım; ama bu benim belki yüzlerce halim arasından sadece tek bir halim. O hali de bu süreçte bol bol manipüle edip, içimde orda duran ne varsa onları dallanıp budaklandırıp; herkesin içinde durduğuna inandığım bir his ve hikaye çıkartmaya çalıştım.
Kendinizi bu kadar açtığınız için gündelik hayatınızda sorularla karşılaşmaktan, irdelenmekten çekinmiyor musunuz? Duygularınızı şarkılarınızda şifreleme ihtiyacı duyuyor musunuz?
Bu soruyu kendime bu ara sık sık soruyorum. Neden çekinmiyorum diye. “Şu an aslında benim çekinmem mi gerekir, fazla çıplak olmadı mı bu şarkı, çok mu kişisel oldu?” gibi kaygılarım ve sorularım oluyor. Ama benim hep işim gücüm gerçeklikle oldu bu zamana kadar. Herhangi bir şey kendi gerçekliğimde ne kadar doğal ve kendiliğinden bir yer ediniyorsa onu hep o kadar çok seviyorum.
Yapılan bir işin derdinin olması, hikayesinin ve duygusunun gerçek olması her şeyden önemli benim için. Bir filmde, fotoğrafta, gerçek olan (kurgu olan şeyin gerçeğe en yakın olma durumu) büyülüyor beni. Doğal bir mimik, bir filmde hayatımın içinden tanıdık gelen bir diyalog, karakter. Bir yandan da insan ancak yaşadığını en iyi şekilde anlatabilir diye düşünüyorum. Bu yüzden kusmaksa kusmak, bağırmaksa bağırmak; şarkı hangi hikayeyi anlatıyorsa, gerçekte ona dair bulduğum bütün duyguların şarkımın içinde olmasını isterim. Hatta bu en büyük isteğim. Zaten müziği yaparken de sözleri yazarken de bunun için çabalıyorum hep, şarkı yapma motivasyonum tamamen bu.
Sadece şu karıştırılıyor sanırım, çok gerçek bir duygudan, olaydan da kurgusal bir şey yapılabilir. Hatta kurgusal olmaması imkansız. Aylarca altyapıdan sözlerine her şey didik didik planlanıyor. Belli manipülasyonlarla belli duygular hissettiriliyor. Bu yüzden zaten hiçbir zaman yüzde yüz bir gerçeklikten ve açıklıktan bahsedemeyiz.
“Gerin Bedenim” Orhan Veli Kanık’ın “Karşı” şiirinden ilham alan bir şarkı. Neden etkilemişti bu şiir sizi, nasıl karar verdiniz “Gerin Bedenim”i yapmaya?
Her şey tersiyle var diye düşünen biriyim. Bir mutluluğun içinde hüzün, bir yaşam sevincinin içinde yok olma isteği mutlaka vardır. “Karşı” şiiri bana bunu hissettirdiği için çok etkilenmiştim. Hem her gün yeni bir gün diyen, hem de her gün aynı gün diyen bir şiir benim için. Bana bu kadar güzel dokunması yetmiyormuş gibi, şiiri okuduğum anda aklımda melodisi de canlandı. Piyano çalmaya da yeni geri dönmüştüm. Normalde olsa o melodi bir süre sonra aklımdan uçup giderdi, ama çalmaya geri döndüğüm bir süreçte olduğum için hemen bir şarkıya dönüşebilmiş oldu. Yine de sadece kendim için yaptığım bir şeydi bu. Sosyal medyada çalıp söylerken video çekince çok güzel tepkiler aldım. Aa, dedim, olur mu ya bu gerçekten bir şarkı? Yaren’le (Özhuy) bir araya gelince bir baktık gerçekten şarkımız oldu.
Şu ana kadar sadece iki single yaptınız ve aralarında da oldukça uzun zamanlar var. Aslında günümüz alternatif sahnesinde biraz daha her hafta şarkı yayınlamaya yönelik bir “seri üretim” söz konusu. Siz bundan sonrası için nasıl bir plan yapıyorsunuz? Bir EP ya da albüm planınız var mı?
Bu seri üretim durumundan hoşlanmıyorum aslında; ama insan ister istemez kendini yaşadığı zamana adapte ediyor, etmezse de eksik hissediyor. Bu yüzden kendimi bu konuda çok hırpaladım. Geç kalmışlık hissi yedi bitirdi beni diyebilirim 🙂 Tam kendimi kanıtlama yolculuğuna girmek üzereyken yok oldum. Ama “Gerin Bedenim”de çalıştığım prodüktör arkadaşımla yollarımızı ayırdık ve ben beni anlayan bir prodüktör bulmadan yola devam etmek istemedim. Aslında tek bekleme sebebim buydu, birçok kişiyle çalışmayı denedim ama bence prodüktörle biraz aranızda ikinize ait bir dil geliştiremiyorsanız oradan güzellikler çıkması çok zor. Neyse ki Ozan’la (Kınasakal) birbirimizi bulduk ve ben de yoluma devam edebildim. Bundan sonra böyle bir kesinti planlarımın arasında yok. Temmuz’da yeni single, Eylül sonu Ekim başı gibi de 4 şarkılık EP gelecek.
“ANLAŞILMA HİSSİ BANA EN ÇOK HAYATTA HİSSETTİREN ŞEY”
Hayatımızı kökten değiştiren, bize başka bakış açıları kazandıran oldukça yorucu bir dönemden geçiyoruz. Hakikaten de pek çoğumuz gibi depresif bir ruh haline evrildiniz mi mesela? İçinize dönüp baktınız mı, izole edebildiniz mi kendinizi? Salgın süreci sizin için nasıl geçiyor?
Ben zaten içine sık sık dönen biriyim aslında, o anlamda pek bir değişiklik olmadı. İlk karantina kendimi dinlemem, dışardaki sesleri susturup kendime odaklanmam için tam tersi harika bir süreç oldu. O “dışarısıyla yarışta olma” hissi çok yormuş beni. Her şeyin sessizleşmesi çok iyi geldi. Hatta karantina olmasa müzik yapma cesaretine hiç sahip olamayabilirdim diyebilirim.
Ama şu an durduğumuz yer maalesef çok korkunç geliyor. Sanki hiç bitmeyecek gibi. Kendi adıma sisteme güvenim hiç kalmadı. Bu güvensizlik bir de aidiyetsizlik hissettiriyor sanırım.
Bir hafta içinde maksimum 3-4 kişi görüyorum ve onlar da çalıştığım insanlar oluyor. İnsanlarla beraber olmayı, yeni deneyimler paylaşmayı, yeni biriyle spontane bir şekilde tanışmayı çok özledim. Gençliğimiz gözümüzün önünde gidiyor gerçekten, her şeyi deneyimlememiz gereken yaşta çok izole hayatlar yaşıyoruz. Ne zaman biteceği konusunda kocaman bir belirsizlik içindeyiz. Her gün ülkenin içinden kötü haber alarak uyanmak, herkesin büyük maddi sıkıntılar içinde olması, tanıdığım çok fazla insanın bu süreçte ailesini kaybetmesi yaşadığım dünyaya karşı beni aşırı umutsuz hissettiriyor.
Müzik çoğu zaman iyileştiriyor, yaraları sarıyor. Bazen de durduk yerde bir şeyleri hatırlatarak başımıza iş açıyor. Müzik yapma dirayetini bulmak da ayrı bir konu, sizin için müzik yapmak nasıl bir anlam taşıyor? Özgürleştiğinizi veya bir şeyleri dönüştürdüğünüzü düşünüyor musunuz?
Müzik yapmak beni gerçekten iyileştirdi. İyileştirdi lafının günlük hayatta kullanımı bana pek samimi hissettirmiyor; ama müzik yapmak gerçekten önceden yapamayacağımı düşündüğüm bir şey olduğu için kendime sımsıkı sarılmışım gibi hissettirdi. Yapmaya başladığımdan beri kendimin çok daha iyi bir hali gibi, kaybettiğim bir şeyi bulmuşum gibi hissediyorum. Hayatımın bu zamanına kadar kendime hak görmediğim bir alandı müzik. Bu anlamda kendimi bunu yapabildiğim için çok güçlü hissettiğim bir dönemdeyim. Özgürleştiğimi bu yüzden düşünüyorum, hikaye anlatabilmek zaten çok özgür hissettiren bir eylem, bunu daha önce yaptığım kısa filmlerde de gördüm. Anlaşılma hissi beni en hayatta hissettiren şey olabilir. Kendimi dönüştürdüğüme eminim, başkalarını dönüştürdüğümü ise şu an ancak umabilirim.
Linç kültürünü, özellikle de sosyal medyada çok seven bir toplumuz. Hakkınızdaki eleştirileri, yorumları okur, takip eder misiniz? Bunlar sizi üzer mi, sinirlendirir mi, yapıcı eleştirileri dikkate alır mısınız? Nasıl bir mekanizmanız vardır bu durumlarda devreye giren?
Maalesef ediyorum ve moralimi bozuyor. İyi hissettiğim anlarda önemsemesem de kendimle ilgili düştüğüm bir dönemdeysem moralimi bozuyor kötü yorumlar. Ama günün sonunda gerçekten dış bir yorumun (iyi veya kötü) benim hayatıma etkisi olmaması gerektiğini, “Sadece gün içinde yapmak istediklerimi yapıyorum ve sonucunda insanların yorum yapabilme hakkı oluyor” diye düşününce hiç umursamıyorum açıkçası. Kalkmış o kadar yorum yapmış diye düşününce onore bile olabilirsiniz, nereden baktığınıza bağlı.
Yapıcı eleştiri konusu ise biraz şöyle; eleştirilmek için karşı tarafa yalvarırım, eleştirilince aşırı bozulurum 🙂 Biraz atlatınca dediği kafama yatıyorsa mutlaka denerim. Bazı konularda çok açıkken bazı konularda da çok katıyım, inanmadığım bir şey yaptığım şeyin içinde olsun istemem ve bu yüzden çok zor karar veriyorum.
Hem yazıp hem yönettiğiniz “Bir Keresinde Tüm Seans Boyunca Sustum” adında bir kısa filminiz var. Uzun metrajlı veya yine benzer şekilde bir kısa film daha yapmayı düşünüyor musunuz?
Karantinada uzun metraj yazmaya başlamıştım, ama geçtiğimiz yaz bir platformdan dizi teklifi aldım ve dizi yazmaya başladım. Platform işi iptal etti ama ben diziyi yazmaya devam ettim, neredeyse bitmek üzere. Nerede nasıl olur bilmiyorum, belki kendi kendime YouTube’da bile yayınlayabilirim ama önümdeki sene o diziyi hayata geçirmek en büyük hayallerimden biri.
Editörün Notu: Özgüle’nin kısa filmi “Bir Keresinde Tüm Seans Boyunca Sustum”u Blu TV üzerinden izleyebilirsiniz.
KISA KISA
● Müzik dışındaki bir diğer tutkum yazıp oynamak; senaryo, hikaye, klip, anlatım aracı olan her şey 🙂
● Günün en sevdiğim saati öğlen 2 ya da gece 2
● Kendimde en sevmediğim huyum kendimin kendimi çok çabuk düşürmem.
● Bu aralar takılı kaldığım şarkı Bruno Mars ,Anderson .Paak, Silk Sonic – Leave the Door Open
● Tekrar tekrar izlemekten hiç sıkılmadığım dizi Six feet under ve The Office
● En son izlediğim ve beni çok etkileyen film The Father
● Umarım bir gün onunla çalışma şansım olur dediğim müzisyen Yasemin Mori