Elektronik müzik dünyasının en üretken isimlerinden Boral Kibil’i ağırladık. Ünlü DJ’e merak ettiklerimizi sorduk.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Fransa, Strasbourg’da doğan 36 yaşındaki prodüktör ve DJ Boral Kibil, her hafta setleriyle Radyo FG’de dinleyicileriyle buluşan bir isim. Bugüne kadar hem yurt içinde hem de yurt dışında pek çok önemli DJ ile aynı sahneyi paylaştı. Kibil Deep House, Progressive House, Trance, House, Electronica / Downtempo, Indie Dance, Melodic House & Techno gibi çeşitli janralarda 152 EP’si yayınlanmış üretken bir DJ. Hanz Zimmer hayranı olduğunu öğrendiğimiz yetenekli DJ “Bir filme ve filmin felsefesine müzikle bu şekilde bütünleşebilmek ve dokunabilmek, görsel sanatla işitsel sanatı birleştirebilmek isterdim” diye de hayallerini paylaşıyor bizimle. Boral Kibil’le planlarını, tecrübelerini ve müziğe bakış açısını konuştuk.
Elektronik müzikte çok fazla genç yetenek var. Siz ise bu dünyadaki köklü isimlerden birisiniz. Tecrübeleriniz doğrultusunda elektronik müziğe ilgi duyan gençlere neler önerirsiniz?
Soruya bakınca, bu sorunun bana sorulmasına gelen yolda geriye dönüp bakılınca, çalışmaktan fazlası yok aslında… Hem üretim kısmında hem de sahne kısmında sistemli ve düzenli çalışmak, bunu hayatının bi parçası ve işi olarak görmek, her meslekte sektörde olduğu gibi profesyonelce ciddi şekilde çalışmak ve işine saygı duymak önünde uzun yıllar olan genç arkadaşlarımı gitmek istedikleri yere yavaş yavaşlar götürecektir eminim ki.
Radio FG’de her hafta programınız var, günümüzde radyo dinleyicisini eskiye göre nasıl tanımlarsınız? Sizce radyo dinleme alışkanlığı bugün ne durumda?
Evet FG setlerimiz devam ediyor haftalık rutininde. Açık konuşmak gerekirse dünyanın geldiği digital ortamda eskiye göre ne kadar dinlediğini çok öngöremiyorum… Çünkü müziğe ulaşmak için çok çeşitli platformlar var artık, bu digital dünya üzerinden insanların kendi listelerini oluşturabildikleri, kendi zevklerine göre müziği tadabilecekleri yerler… Bu sistem eminim ki radyo kültürünü bi nebze de olsa insanların hayatında başka bi noktaya taşımış olabilir… Ama FG vizyonu ve misyonu bakımından diğer radyolarla çok da bir tutulacak bir radyo değil gibi… Dünyaca ünlü bir şehir, İstanbul gibi bir metropolde bir şekilde gene insanların hayatında olduğunu görüyorum… Düşünün ki elektronik müzik seversiniz ve sevdiğiniz bir lokal ve global DJ’in haftalık fresh setlerinin olduğu bi yayın akışı, 7 gün dilediğiniz tarzda seti ve sanatçıyı dinleyebilmek müzik sever birisi için bence biçilmiş kaftan. Zaten dinleyicisi olduğunu da biliyoruz… Ülkenin elektronik müzik kültürü bakımından FG’nin durduğu yerden aşağıya gideceğini düşünmüyorum.
Deep House, Progressive House, Trance, House, Electronica / Downtempo, Indie Dance,, Melodic House & Techno türlerinde bugüne kadar yayınlanmış 152 çalışmanız var. Hiç bambaşka bir türde bir şarkı yapmayı düşündünüz mü?
Aslında cevap sorunun içinde. 7 farklı janradan bahsederek geliyor soru. Ben asla sadece bunu yaparım demiyorsunuz. Müzik üretiyorsanız, kalıpların içinde tıkılı kalamıyorsunuz…Bazen stüdyoya oturduğumda chill out da üretmişliğim, etnik müzik de denemişliğim var, melodic house da… Bazen amacın için üretim yaparken, bazen ruhun için de bir şeyler yapıyorsun. Ama bambaşka bir türde yapmak isteyip de belki işlerin asla oraya gelemeyeceği bir hayalim vardır hep. Bir Hanz Zimmer hayranı olarak bir filme ve filmin felsefesine müzikle bu şekilde bütünleşebilmek ve dokunabilmek, görsel sanatla işitsel sanatı birleştirebilmek isterdim. Çok başka bi boyut gibi gelmiştir hep bana…
Nick Warren, Marcus Schulz, Paul Oakenfold gibi usta isimlerden destek görmüş çalışmalarınız var, peki sizin için yine de “Bu şarkının gönlümdeki yeri ayrıdır” dediğiniz bir şarkınız var mı?
Her projenizin aslında sizdeki yeri ayrıdır… Hepsi birer çocuk gibi, hepsi için saatlerinizi belki aylarınızı veriyorsunuz çalışırken ve o son haline gelene kadar aranızdaki ilişki zaten hepsini çok özel kılıyor sizde… Ama tabii ki bazı parçalar var, çok inanarak hissederek yapıp gerçekten karşılığını da güzel aldığımız, hak ettiği değeri gören, onlar ayrıca içinde yer etmiş durumdalar… Ama bu proje çok başkadır diye ayırırsam bir diğerine haksızlık. İyi ki hepsi için çalışmışım diyorum 🙂
“MÜZİK ASLA NANKÖR DEĞİLDİR”
Yaptığınız müziğin felsefesini, motivasyonunu nasıl anlatırdınız?
Üretirken de, performanslarımda da, dinlediğim müzikte de olmazsa olmaz en önemli detay melodilerin dilinin bi şekilde ruha dokunmasıdır… Melodisiz, hikayesiz müzik bana meyvesiz ağaç gibi kuru geliyor açıkçası… Dünyanın ortak dili melodiler. Siz İstanbul çıkışlı bir projeyle dünyanın öbür ucundaki bir evde bir insana dokunabiliyorsunuz, bu benim için çok değerli gerçekten… Bunu yapabilmenin başka yolu yok… Bunun farkında olup buna göre planlama yapmak ve müzikle olmak bana iyi hissettiriyor.
Dünyada henüz gitmediğiniz, ama gitmeyi ve orada çalmayı çok istediğiniz bir ülke var mı?
Evet kesinlikle Arjantin o ülkedir, Forja en Córdoba’da sahne almak hayalimdir 🙂
Bugün geldiğiniz noktada, “Ya daha iyisini yapamazsam” diye bir korkunuz oluyor mu? “Bir gün eskiyebilirim” ya da “şarkılarım unutulur” gibi kaygılarınız var mı?
Çalıştığınız sürece açıkçası daha iyisini yapma ihtimaliniz yok gibi görünüyor. Profesyonel yaşamda eder bir şeyler kötüye gidiyorsa bu kesinlikle sizin bir şeyleri eksik yapmanızla alakalıdır… Müzik nankör değil, verdiğiniz emeğin karşılığını muhakkak alıyorsunuz bir şekilde… Bir gün eşkir miyim sorusuna verilecek cevabım da, korku değil ama tabii ki zamanla eskime olacaktır bunun farkındayım 🙂 O güne kadar sevgiyle ve aşka çalışmalara devam ettiğimiz sürece parçalarımız da dinlenir. Yenisini vermediğiniz sürece zamanla tabii ki bazı şeyler unutulacaktır… Korkmaktan ve kaygılanmaktan çok daha çok çalışmanın farkında olmak bence keyifli bir psikoloji…
İşiniz eğlendirmek. Moraliniz bozuk olduğunda, keyifsiz ya da yorgun olduğunuzda çalmanız, çalışmanız gerektiğinde kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Evet bunu uzun yıllardır zaman zaman yaşadığım geceler oldu. Hala da zaman zaman yaşanıyor açıkçası… Edindiğim tecrübelere göre CD player’ların başına geçip play tuşuna ilk parçaya bastığınız an, anda kalıyorsunuz ve tamamen dünya sizin için durmuş oluyor. Bütün özel hayatın, kişisel sorunların bir adım geride sizden uzaklaşmış oluyor… Önünüzde size mutluluk enerjisi yollayan bir grup insanla beraber müzik dinlediğiniz ve dinlettiğiniz pozitif enerji akımı dolanan bir ortamda çok da üzüntü, kaygı ve yorgunluk hissi kalmıyor.
KISA KISA
- Son 2 aydır sürekli dinlediğim şarkı Budakid – Silent Summer
- En çok dingin ve olduğum yere ait hissettiğim ruh halindeyken üretiyorum.
- Yaş alıyor olmak bana müziğimde kesinlikle müzikal olgunluk kazandırıyor.
- En sevdiğim dizi bir parçama da seneler önce adını vermiş olduğum Fringe.
- Telefonumda en çok kullandığım aplikasyon sanırım İstanbul’un zorlu ulaşımı yüzünden Bi Taksi olabilir 🙂
- Bir gün birlikte çalışmak istediğim sanatçı Einmuşik veya Jonas Saalbach ile bir şeyler yapmak planlarımın içinde.