Müzisyen Dilara Sakpınar’ın solo projesi Lara Di Lara, yeni albümü Sudaki Çığlık öncesinde Dergy.com’un sorularını yanıtladı.

Sebla KOÇAN / [email protected]

123’ten tanıdığımız müzisyen Dilara Sakpınar, uzun zamandır Lara Di Lara adıyla müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor. Sakpınar, kısa zaman önce önce “Yelpaze”, sonra da “Albatros” adını verdiği iki yeni single yayınladı. Mayıs sonunda yayınlamayı planladığı yeni albümü öncesinde Sakpınar’ın kapısını çaldık: “Sudaki Çığlık’la uzun bir süre vakit geçirdim. Bir kaç sene kadar. Bu zaman içinde değişen dönüşen çok şey ve başıma geleceğini hiç düşünmediğim şeyler oldu hayatımda. Sanırım en çok bu değişikliklerden ve olaylardan etkilendim. İyisiyle kötüsüyle….”

Karanlık günler geçiriyor, önümüzü göremediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Siz evde kaldığınızda neler yapıyorsunuz, nasıl geçiyor sıradan bir gününüz? 
Normalde yaptığım şeyleri yapmaya devam ediyorum. Müzik dinliyorum, kitap okuyorum, film izliyorum, kendim müzik yapıyorum, ilgimi çeken şeyleri araştırıyorum, yemek yapıyorum, düşünüyorum..

Haberleri ne zaman izlesek kafamız karışıyor, moralimiz bozuluyor. Siz de kendinizi kötü hissettiğiniz anlarda, güçsüz, korunaksız kaldığınızı hissettiğinizde nasıl bir yöntemle ruhunuzu onarıyorsunuz?
Dans ediyorum. Sevdiğim müzikleri listeleyip uzunca bir süre dans ediyorum. İçimden geldiği gibi.

Salgın zamanında pek çok müzisyen evden konser verdi. Pek çok sanatçı hiç olmadığı kadar sosyal medya kullanmaya başladı. Siz kimleri takip ettiniz, neler düşünüyorsunuz bu konuda? 
Açıkçası çok takip etmiyorum çünkü telefondan ve sosyal medyadan ekstra sıkıldım ama elbette hoş buluyorum konser vermeyi, sonuçta artık ve muhtemelen uzun bir süre gerçekten konser veremeyeceğiz gibi görünüyor. O sebeple sosyal medyadan müziğini paylaşmak güzel bir şey. Hayatın sadece oralarda yaşanmamasını umuyorum çünkü bazen fazla içine düşülüyormuş gibi hissediyorum.

“BAŞIMA GELEN DEĞİŞİKLİKLERDEN ÇOK ETKİLENDİM”

Yeni albümünüz Sudaki Çığlık’tan tadımlık “Yelpaze” ve “Albatros” single’larını dinledik. Albümü ne zaman yayınlamayı planlıyorsunuz? Kaç şarkı olacak, düet olacak mı, nasıl bir albüm olacak, bize biraz bilgi verir misiniz? 
19 parçadan oluşuyor epey uzun bir albüm oldu. Bir parçada bir konuğum var evet. Bu sefer biraz daha synth temelli bir albüm oldu diyebilirim. Beni daha önceden takip eden dinleyiciyi biraz şaşırtacak parçalar da var gibi geliyor. Albüm mayıs sonunda yayınlanacak. O vakte kadar tadımlıklar devam eder diye düşünüyorum.

dilara2

“Yelpaze” bize hiç aklında yokken bir aşka düşen ama zaman geçtikçe o aşkın içinde boğulan, “odaları havasız kalan” bir kadının hikayesini açık yüreklilikle anlatıyor…
Sudaki Çığlık’la uzun bir süre vakit geçirdim. Bir kaç sene kadar. Bu zaman içinde değişen dönüşen çok şey ve başıma geleceğini hiç düşünmediğim şeyler oldu hayatımda. Sanırım en çok bu değişikliklerden ve olaylardan etkilendim. İyisiyle kötüsüyle. Kendi hayatım dışında, genel hayatta olan biten haksızlık ve bana göre olan yanlışlıklar canımı çok sıktı. Bastırılmış duygu ve düşünceler, saklanmak zorunda kalınmış durumlar vs. Kendimce o konulara da değindiğim bir albüm oldu.

Solo çalışmalarınıza uzun zamandır devam ediyorsunuz, peki 123’le de birlikte yeni şarkılar yayınlamayı düşünüyor musunuz? 
123 bir süre önce uykuya daldı. Ne zaman uyanır bilmiyorum.

“SPICE GIRLS, JUSTIN TIMBERLAKE, BRITNEY SPEARS DİNLERDİM”

Ailenizde pek çok müzisyen olduğunu biliyoruz. Anneniz ressam, ailenizdeki çoğu insan sanatçı. Siz küçükken evde hangi albümler dönerdi, en çok neler dinlenirdi? 
Evet ailemde pek çok sanatçı var. Tabiki başta annem ve babam olmak üzere. Çok müzik dinlenirdi ama özel olarak hatırladıklarım ve hala bende yer etmiş olanlar, Eric Satie, Bill Evans, Wayne Shorter, Joao Gilberto, Jane Birkin, ve Bach.

Ekran Resmi 2020 04 13 11.27.00

Biraz daha büyüdüğünüzde, ergenlik yıllarında fena bir pop müzik patlaması yaşanıyordu. O yıllarda dinleyip dans ettiğiniz, duvarlarınıza posterlerini astığınız kimler vardı? 🙂
Haha evet kesinlikle! Duvarıma hiçbir zaman poster asmadım ama çok dinledim. Spice Girls, Britney Spears, Jeniffer Lopez, All Saints, Justin Timberlake, Sugababes, TLC, Aaliyah, Destiny’s Child mesela. Türkçe çok dinlemiyordum açıkçası ama birkaç favorim vardı, Mirkelam, Harun Kolçak, Tarkan gibi. Hepsini de hala dinlerim 🙂

Ekran Resmi 2020 04 13 11.31.06

Yakın zamanda kavuşmayı umduğumuz konserler son zamanlarda hep belli başlı mekanlarda gerçekleşir olmuştu. Bir zamanlar Rock’n Coke’ların, Radar’ların, One Love’ların başımızın tacı olduğu festival dönemini özlüyor musunuz? Dinleyici olarak gittiğinizde sizin için unutulmaz olduğunu düşündüğünüz bir anınız var mı?
Festivaller bence her zaman olması gereken etkinlikler! Bir çok ismi aynı gün, hatta günler içinde izleyip dinleyebileceğin muazzam bir fırsat ve deneyim. Eski festivaller de güzeldi hakikaten ama neyse ki hala eskiden beri devam eden festivaller mevcut.. Ben çok eskilere gitmeden, 2018 İstanbul Caz Festivali kapsamındaki Nick Cave and The Bad Seeds konseri demek istiyorum çünkü hem dinleyici olarak bayılarak dinlediğim izlediğim harika bir konserdi hem de Nick Cave And The Bad Seeds öncesinde ön grup olarak çalma fırsatım olmuştu ve bu benim için unutulmaz bişey oldu tabii. Tüm ekiple tanışıp sohbet etmesi de apayrı bir zevkti.

dilara3

“KENDİ EVİM TÜRKİYE’DE AMA ‘EV’ BENİM İÇİN BUNDAN İBARET DEĞİL”

Bugüne kadar sahnede olduğunuz zamanlar içinde, kalbinizde ayrı bir yeri olan konseriniz hangisiydi, neden?
Çok konserim oldu kalbimde yer eden ve bunun için çok mutluyum! Ama herhalde ilk sırayı kapan ilk senfonik konserimdi. 12 nisan 2019’da orkestra şefi canım babam Ender Sakpınar yönetiminde Lara Di Lara & Eskişehir Senfoni Orkestrası “Hazineler İçindesin” konserim her zaman içimde kocaman mutlu bir gülen yüz ile hayatımın sonuna kadar hatırlayacağım bir konserdi.

İsveç, Stockholm doğumlusunuz. Zor bir ülkede, sürekli nefessiz kalır gibi yaşıyoruz. Neden hayatınızı İsveç’te kurmayı tercih etmediniz?
Zorluk bence her yerde var. Hiç bir yer mükemmel değil. Her yerin kendine göre tuhaflıkları var. Aynı insan gibi. İsveç elbette bir çok yönden daha gelişmiş ve düzene sahip, sosyokültürel yapısı Türkiye’ye göre daha ortak bir seviyeye sahip. Çok fazla sınıf farkı yok, kültüre sanata çok değer veriliyor, en güzeliyse bence hemen hemen her alan için fırsatları var. Yani bir konuda bir şey yapmak istiyorsan sana bir fırsat tanınabiliyor. İmkan yaratılabiliyor. Ama bu düzenin içinde de ters olan bi çok şey var bence… Türkiyede yaşıyorum çoğunlukla fakat şanslıyım ki İsveç ile bağım hiçbir zaman kopmadı. Oraya da olabildiğince gidiyorum. Ailemin bir kısmı orada, benim bir parçam orada. O nedenle hayatımı Türkiye’de kurdum gibi de hissetmiyorum. Ana dilim İsveççe aslına bakarsanız. Fiziksel olarak kendi evim Türkiye’de belki ama “ev” benim için bundan ibaret değil.

Ekran Resmi 2020 04 13 11.31.29

İstanbul’da kalmanın size iyi gelen, sizi besleyen tarafları da oluyor mu?
Türkiye’nin tabii ki beni besleyen ve iyi gelen tarafları var. Dümdüz bir şey olarak geliyor belki kulağa ama havasını gerçekten çok seviyorum. Değişkenliğini, rengini, dokusunu. Onun dışında karmaşıklığı, dengesizliği, bazen çaresizliği, sıkışmışlığı, yarımlığı, arada kalmışlığı, politik durumu, kültürel olarak fazlaca lokal oluşu, hiyerarşik yapısı, tabularının çokluğu ve özensizliğiyle birlikte bi şekilde naif oluşu, tarihi olarak çok fazla şey sunması, harika yemekleri ve aslında acayip katmanlı bir ülke oluşu beni besliyor ve kimi zaman iyi gelmemesiyle de totalde iyi geliyor. 

Son olarak sizden bir dizi-film-kitap ve albüm tavsiyesi almak isteriz. 
Dizi: Fleabag, Film: Jojo Rabbit, Kitap: Sally Rooney – Arkadaşlarla Sohbet, Albüm: Kelsey Lu – Blood

Ana Fotoğraf: Burçin ESİN