Geçtiğimiz günlerde yayınladığı “Sabahlar” single’ı vesilesiyle on parmağında on marifet olan müzisyen Can Kazaz’ın kapısını çaldık.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Şehir yaşantısından yorulup tarımla ilgili çalışmalar yapmak için bir süre Çanakkale, Biga’da yaşadı. İstanbul’a döndü ama yine de şehir merkezinden uzakta bir hayat sürüyor. Üniversitede fizik bölümünde okurken, “doğru rotaya girdim” diye tanımladığı müzik bölümüne geçti. Sürsün Bahar’la daha geniş kitlelerce tanındı ama aslında Can Kazaz, gençlik yıllarından beri Yuken ismiyle rap altyapılı şarkılar yapıyordu. Bunları da zamanı geldiğinde dinleycisiyle paylaştı. Kazaz, önümüzdeki dönemde müzik sektörü adına umutlu değil. Salgın nedeniyle darda kalan müzik sektörünü daha da zor günlerin beklediğini düşünüyor, dijital konserlerin ise kurtarıcı olabileceğini düşünmüyor. Yeni albümü Kızılgerdan öncesi Can Kazaz, Dergy’nin sorularını yanıtladı.
Alternatif sahnenin en üretken sanatçılarından birisiniz. Size kalemi ne aldırır? Neler tetikleyici olur yazmanıza, beste yapmanıza?
Bazen bir melodinin aklıma gelmesi ya da cümlenin. Çoğu zaman hatıralar ve yoğun duygular. Bazen sırf yolda olmak. Ama neyin tetikleyici olacağı tamamen o anki duygu durumuma bağlı. Bazen tüm bu saydıklarım bir araya da gelse şarkı yazdırmıyor.
Üretim sıkıntısı yaşıyor musunuz hiç? Böyle zamanlarda ne yapıyorsunuz dinlenmek için?
Bugüne kadar üretim sorunu yaşamadım, yaklaşık 15 yıldır müzik üretiyorum. Umarım yaşamam ama sorun olmuyor olmasının nedeni başka türlü bir var olma şekli bilmiyor olmamdan kaynaklı sanırım. Hep müzik yaptım, enstrümanla uğraştım kendimi bildim bileli. Böyle zamanlarda da sinema dinlendiriyor en çok. Onun dışında enerjim biraz daha yüksekse video oyun başında oluyorum.
“BİRÇOK KURUM VE MEKAN İFLASIN EŞİĞİNE GELEBİLİR”
Bugünlerde hepimiz evdeyiz. Nasıl geçiyor evde sıradan bir gününüz?
Bir buluşmam veya dışarda işim yoksa, evde olmayı hep tercih ediyordum ben aslında. O yüzden ekstra hijyen ve dezenfeksiyon işlemleri haricinde evde geçirdiğim günüm eskiden farksız benim için. Güne başlayıp, kahvaltı edip fiziksel ve vokal egzersizle devam ediyorum. Öğlen yemeğinden sonra işle ilgili yazışmalarım, sosyal medya ve müzik işlerimi hallediyorum, yani bir nevi mesai yapıyorum. Akşam yemeğinden sonra da uyku saatine kadar keyif moduma geçiyorum.
Moral bozukluklarıyla nasıl baş ediyorsunuz?
Moral bozukluğu yaşıyorsam, o ruh halimin ne olduğunu anlamak için o hissime iyice odaklanıyorum. Kaynağını çözmeye çalışıyorum. Kaynağını bulunca da biraz zaman tanıyorum kendime. Normaldir diyorum, her insanın morali bozulur, modu düşer. Bir süre sonra keyfimi yerine getirecek bir şey çıkıyor karşıma yine. Doğru yere bakmayı öğrenince, internet o açıdan çok faydalı.
Dünya olarak çok tuhaf bir süreçten geçiyoruz. 2021’e kadar konser ve festivallerin olmayacağı konuşuluyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu dönemi?
2021 sonuna kadar demek lazım. 2021’e kadar demek çok iyimser olur. Gelirlerini ve güvencelerini konserler ve festivallerden sağlayan tüm sektör emekçileri zor durumda kalacak, hatta kaldı bile. Birçok kurum ve mekan iflas eşiğine gelebilir. İletişimi o kadar zayıf ya da kötü bir sektör ki müzik sektörü, bu kriz sürerken tutunabilmemizi sağlayacak kararları da alamıyor kimse. Canlı yayın veya dijital konserlerin kurtarıcı olabileceğini pek zannetmiyorum. Çok daha zor zamanlar bekliyor bizi önümüzdeki iki yıl.
“SENELERDİR MÜZİK YAPMAK ASLA SIKILMADIĞIM BİR ŞEY”
Akustik pop, hip hop ve biraz da RnB demiştiniz müziğiniz için. Ama şarkılarınız pek çok türde icra edilebilir cinsten… Hiç bundan sonrasında ters köşe bir şarkı yapmayı düşünüyor musunuz, rock gibi?
Rock yapmam muhtemelen, arka planımda olmayan bir müzik türü. Sadece esinlenebilirim. Ama rap prodüksiyonu geçmişim var, müzik paylaşmaya böyle başladım ben. Daha çok soul, motown, g-funk ya da p-funk gibi funk türevleri, hiphop yapılarıyla ilişkili müzikleri dinlemeyi ve icra etmeyi seviyorum. Ama hiçbir müziğimi de “dur bu da ters köşe olsun” diye yapmıyorum açıkçası. Tüm samimiyetimle sevdiğim ve heyecan duyduğum müziği yapmaya devam ediyorum.
Fizik okurken sonra rotanızı Müzik bölümüne çeviriyorsunuz, burslu olarak okuyor ve sonra da akademisyen olarak devam ediyorsunuz. Nasıl bir kararla girmiştiniz fizik bölümüne de böyle sert bir virajla hayatınızı değiştirmeye karar verdiniz?
Müzik hayatımda hep olduğu için sert bir viraja girmek gibi değil de, doğru rotaya girmek gibi düşünüyorum bu kararımı. Asla sıkılmadığım bir şey müzik yapmak senelerdir. Buna tutkum var, bunu seviyorum. Bütün çevrem, bulunduğum ortamlar müzikle ilgili oldu hep. Bir yandan analitik düşünmeyi, bilim üzerinden Dünya’yı algılamayı da çok seviyorum. Dolayısıyla sayısal okuyor ve fizik de seviyordum. Ama kendim için gelecek gördüğüm bir standarta sahip değildim o bölümde okurken. O yüzden tüm odağımı müziğe verdim.
“ŞEHİR BENİ MUTSUZ EDİYORDU, SINIRLI BİR SÜRE KIRSALI DENEYİMLEMEK İSTEDİM”
2 yıl boyunca kırsalda yaşadığınızı biliyoruz. Şehirden neden kaçtınız? Nerede yaşamayı tercih ettiniz? Sonra yeniden şehre mi döndünüz? Tüm bunlar müziğinize nasıl etki etti?
Şehir yaşantısı beni mutsuz ediyor ve ülkenin sosyo-politik hali şehirde çok daha fazla yoruyordu. Öte yandan doğayla barışık bir yaşamın hayalini seneler öncesinden kuruyor ve buna dair planlar yapıyordum. Sınırlı bir süreyle deneyimlemek istedim ve kırsala göçtüm, bir yerden kaçmadım esasen. “Ben Sizden Kaçtım” derken bile bunun geçmişimde kalan ve artık sonlanan bir yanlış motivasyon olduğunu ifade etmeye çalışıyordum.
Çanakkale, Biga’nın bir köyünde iki yıl yaşadım ve onarıcı tarımla ilgili projeler yürüten, eğitimler veren Anadolu Meraları ekibinin bir parçası olarak çalışmalar yaptım. Hem sahada hem ofiste onarıcı tarımla, ekolojiyle ve bu konuların iletişim süreçleriyle ilgilendim. Hala çalışmalarım sürüyor. Köyde yaşadığım süreçte ise “Sürsün Bahar” albümümün ses dünyası ortaya çıktı. Bazı şarkıları da o dönemde yazdım. Daha pastoral bir atmosfer ortaya çıktı. “Güneş ve Rüzgar”, “Leylek” gibi şarkılar o dönemden. Daha sonrasında baştan kendime tanıdığım süreyi doldurdum ve şehre erişimi olan ama şehrin merkezinin dışında bir yere taşındım İstanbul’da. Şu an İstanbul’dayım yani.
Pek çok isimle işbirliği içindesiniz.. İmkanınız olsa kiminle birlikte çalmak isterdiniz?
Dr. Dre ve bağlantılı birkaç isim listemde başı çekiyor. Anderson Paak ve ekibi Free Nationals ile çalışmayı çok isterim. Kendrick Lamar ve Eminem’le birer çalışma yapmayı çok isterim. Bunun dışında Justin Timberlake ile çalışmak harika olur. Pharrell Williams da hayranlık duyduğum ve bir şeyler yapma fırsatını asla kaçırmayacağım bir isim. Bu isimlerle çalışma isteğine dünyadan yüzbinlerce müzisyen sahiptir sanıyorum.
Yakın zamanda müzik emekçileri için bir kampanya başlattınız. Nasıl gidiyor, nasıl reaksiyonlar aldınız bu konuyla ilgili?
Basın desteği çok iyi oldu ama kişisel PR’ımdan öteye gidemedi bu kampanya. Özellikle sanatçılardan gelen desteğin sıfıra yakın olması bu kampanyayı işlevsizleştirdi, unutturdu. Bu sektör emekçilerinin bu süreçteki güvencesi için kişisel bir çabaydı ancak işe yaramasının tek yolu sosyal bir harekete dönüşmesiydi. Bu olamadığı için iptal etmek durumunda kalacağım.