Coldplay, Radiohead, The Libertines… Yurt dışı konserlerini izleyip iç çektiğimiz, Türkiye’ye de keşke gelseler dediğimiz 7 müzik grubu karşınızda.
Aybüke Ebinç
Müzikle yaşayanların sık sık kurduğu cümlelerden biridir; “şu grup keşke gelse de canlı canlı dinlesek“. Bugün ben de sizler için henüz ülkemize uğramamış ama gelmesini dilediğim yedi grubu sıraladığım bir liste hazırladım. Bazıları yeni, şimdilerde oldukça başarılı albümlerle müzik piyasasında ilerliyorlar. Bazıları ise eski, ikonik, pek çok müzikseverin uzun zamandır beklediği gruplardan. Gelin bu yedi gruba hep beraber bakalım.
The Libertines
“Keşke ülkemize konsere gelseler de dinlesek“ temalı bir liste hazırlamak için bilgisayarın başına oturduğum an aslında benim için bir numara belliydi. Birleşik Krallık sınırlarındaki müzik festivallerinin efsane grubunu bir kez daha belki bu kez İstanbul’da dinlemeyi dileyerek yazıyorum bu satırları. İşte karşınızda The Libertines. Albion gemisinin mükemmel yolcuları, 2000’ler brit-rock ve indie türünün isyankar kralları, siz hazır yeniden bir araya gelmişken keşke İstanbul’a uğrasanız da dinlesek. 2000’lerin başında Londra’da Camden yakınlarında bir apartman dairesinde iki ev arkadaşı olan Pete ve Carl’ın besteleriyle yola çıkıyor Albion gemisi. ‘What a Waster’, ‘Plan A’, ‘Up the Bracket’ gibi şarkılarının bulunduğu kayıtları tekli veya LP biçiminde yayınladıktan sonra 2002’de ilk ve ikonik albümleri “Up the Bracket” ile karşımıza çıktılar. Bu albümü, 2004’te grubun kendi adıyla yayınlanan “The Libertines” albümü takip etti. Pete’in şair ruhundan gelen şarkı sözlerini tamamlayan Carl Barat’ın gitarı ve vokaline eşlik eden John Hassall ve Gary Powell’ın işbirliğiyle ilerleyen bu dörtlü kısa sürede İngiliz indie’sinin kült gruplarından olmuştu bile.
Pete Doherty’nin geçirdiği zor ve olaylı günlerden sonra dağılan grup, 2014’ten beri kaldıkları yerden devam ediyorlar kendi kurdukları müzikal ütopyaları Arcadia’nın içinde savrulmaya. Pete ve Carl’ın her şeye rağmen bir arada kalmasıyla gerçek dostluğa inandıran, acımasız dünyaya karşı neşeli ritimli şarkılarını haykırdığımız bazen de hüzünlendiğimiz notaların sahipleri sizi seviyoruz. Bu konser dileğimi burada noktalarken, The Libertines’in kendi yolculuğundan izler taşıyan ‘Fame and Fortune’ parçasının 2015 Reading Festivali’ndeki kaydını kaçıranlar ve yeniden dinlemek isteyenler için buraya bırakıyorum.
Radiohead
Şimdi ise indie evreninin en karanlık noktasındayız. İşte karşınızda melankoli. Çağdaş alternatif rock türünün belki de en iyi, en başarılı gruplarından biri. İlk albümünü paylaştığı günlerde yenilikçi, özgün sound’uyla dikkatleri üzerine çeken o günlerden beri asla modası geçmeyen, kült olmuş bir grup: Radiohead. Modern dünyanın karanlığını duyduğumuz bestelerinde, Thom Yorke’un kendine has vokaliyle bizi depresyona sürükleyen Radiohead de bugüne dek hiç Türkiye’ye uğramadı maalesef. “Pablo Honey”, “OK Computer”, “The Bends”, “Hail to the Thief”, “In Rainbows” ve dahasında pek çok inanılmaz şarkıya imza atan bu efsaneyi de aramızda görmeyi çok isteriz.
Müzik yolculuğuna 1985 yılında Oxfordshire’da başlayan Thom Yorke, Jonny Greenwood, Ed O’Brien, Colin Greenwood ve Phil Selway; her albümde yeni şeyler denemeyi ihmal etmeyerek müzikal evrenlerini geliştirdi. Son olarak da 2021 yılında Kid A Mnesia’yı dinledik onlardan.
Geçtiğimiz ay ise en karanlık, en derin, isimlerini dünyaya duyuran başarılı mı başarılı albümleri “OK Computer”ın 25. yılını kutlayan grup; 9 stüdyo albümde rock, indie, trip-hop, elektronik müzik türlerini karıştırıp deneysel ama oldukça ilgi çekici tınıları bizlerle paylaştı. Umarız, melankolik bir İstanbul gününde buluşabiliriz diyorum, sizlere de ‘Where I End and You Begin’ performanslarını bırakıyorum.
Coldplay
Coldplay’in bugüne dek hala ülkemize gelmemiş olmasına inanamayarak üçüncü sırada onu da ekliyorum listeme. Chris Martin’e ve evrene iletelim bunu lütfen. 2000’de yayınladıkları “Parachutes” albümüyle milenyuma ve müzik dünyasına hızlı bir giriş yapan Londralı indie dörtlüsü; kısa sürede kalplerimizde ve müzikal evrende kendilerine iyi bir yer edinmeyi başardı. “A Rush of Blood to the Head”, “X&Y”, “Viva la Vida or Death and All His Friends”, “Mylo Xyloto”, “Ghost Stories”, “A Head Full of Dreams”, “Everyday Life” ve son olarak da “Music of the Spheres” albümlerini yayınlayan Coldplay, sayısız hit şarkısı, konser performansları, sahne şovlarıyla bir klasik artık. Kimi albümüyle hüzünlendiren kimi albümüyle yaşama sevincine boğan bu grubu da İstanbul’a bekliyoruz elbette.
Sleaford Mods
Nottinghamlı post-punk ikilisini de bu listeye heyecanla ekliyorum. İyi bir şeyler dinlemek, punk ruhunu güncellenmiş versiyonuyla hissetmek için Sleafordlu Mod’lar umarım sizi de aramızda görürüz bir gün. Andrew Robert Lindsay Fearn ve Jason Williamson ortaklığında post-punk ve elektronik punk ile harmanlanan hip-hop türünde eleştirel sözlerini haykıran bu grup, Iggy Pop’a göre son 10 yılın en iyi gruplarından biri. Sistemin sorunlarını, ırkçılığın ve faşizmin yükselişini, güncel dertleri anlattıkları şarkılarında yüksek tempolu davul ile beraber güçlü bas ritimleri dinliyoruz. 2013’te çıkardıkları “Austerity Dogs” albümünü “Divide and Exit”, “Key Markets”, “English Tapas”, “Eton Live”, “All That Glue” ve son olarak 2021 yılında yayınladıkları “Space Ribs” takip etmişti. Bir gün Sleaford Mods’u da buralarda canlı canlı izleyebilmeyi umarak size bu yıl Glastonbury’deki ‘Mork’n Mindy’ performanslarını bırakıyorum.
Fontaines D.C.
Alo, alo! Fontaines Dublin City mi? Şimdi yine indie diyoruz ama bu kez rotamızı İrlanda’ya çeviriyoruz. 2017’de İrlanda’da kurulan, kısa sürede listelerde hızla yükselen, 2021’de “A Hero’s Death” albümü yılın en iyi rock albümü kategorisinde aday olmuş, İngiliz indie’sinin parlayan yıldızı Fontaines D.C.. Tom Coll, Conor Curley, Carlos O’Connell ve Conor Deegan III’ye eşlik eden Grian Chatten vokalini dinlediğimiz Fontaines D.C., şimdiye kadar toplam üç stüdyo albümüne imza attı. 2022 Nisan’ında yayınladıkları “Skinty Fia” ile kısa sürede İrlanda ve Birleşik Krallık listelerinde bir numaraya yükseldi. Son birkaç yıldır İngiltere’nin gözde müzik festivali Glastonbury sahnelerinde de boy gösteren grupla İrlanda’dan evlerimize gelen pop-rock tınılarını dinlemek isterseniz, bu yılın Glastonbury Festivali’nden ‘I Love You’ performansına aşağıdan göz atabilirsiniz.
The Coral
Ska-punk’tan folka, saykodelik rock’tan reggae’ye, karmakarışık ama olağanüstü uyumlu şarkılar. İçinde The Hives, The Strokes, The Doors, The Clash ve dahasından esintiler. Tüm bunların birleşimiyle bizi karşılayan bu Liverpool çıkışlı indie grubunu canlı canlı dinlemeyi istemez miydiniz? Liverpool’un küçük bir sahil kasabasında yaşayan bir yakın arkadaş grubunun kurduğu The Coral, Birleşik Krallık sınırlarında doğmuş pek çok rock ve punk grubunun mirasını taşıyarak ilerledikleri müzik yolculuğuna 1996’da başladı. Grubun adıyla aynı adı taşıyan çıkış albümlerini 2001’de yayınladıktan sonra kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi de başardı. O günden bugüne; “Roots and Echoes”, “The Curse of Love”, “Magic and Medicine” başta olmak üzere pek çok stüdyo albümüne imza attı The Coral. Tüm bu albümlerle de İngiltere müzik listelerinde çoğunlukla üst sıralarda dolaştı. Ancak bu zamana kadar hiç ülkemize uğramadı. İngiliz indie türünün bu yaratıcı grubunu da buralara beklerken “Roots and Echoes” albümünden gelen ‘Put the Sun Back’ parçasını tam da bugünlerde, bir yaz gün batımında dinlemek üzere bırakıyorum sizlere.
The Orielles
2010’ların ikinci yarısından beri müzik yapan ama henüz ülkemize uğramayan bir diğer grup da The Orielles. Batı Yorkshire’lı bu grup alternatif rock ile space rock türlerini birleştirip, bu müzikal formlara 70’lerin esintilerini, elektronik tınıları ve disko ritimlerini de eklemeyi ihmal etmiyor. Sidonie B. Hand-Halford’un davulda, Esmé Dee Hand-Halford’un basta olduğu grubun vokallerini Henry Carlyle Wade üstleniyor. 2018’de yayınlanan ilk albümleri “Silver Dolar Moment”ı; disko, pop, funk ritimlerini duyduğumuz “Disco Volador” takip etti. Son olarak da 2021’de yayınladıkları “La Vita Olistica” albümü ile yola devam ediyorlar. Yeni ve neşeli ritimlerini canlı canlı duymak için The Orielles’i de ülkemize bekliyoruz.