Türk rap’inin sevilen isimlerinden Sefo’yla bir araya geldik ve onu daha yakından tanımamızı sağlayan bir röportaj gerçekleştirdik.
Zeynep SİPAHİ / [email protected]
Geçen yıl çıkardığı ‘Bilmem mi?’ şarkısıyla milyonluk dinlenmeye ulaşan Sefo‘yu yakalamak kolay değil. Yoğun konser maratonu sırasında kendisini yakaladık ve hem kariyerinde attığı başarı adımlarını hem de hayallerini konuştuk.
2018’de ilk teklini çıkardığın zaman işlerin bu kadar büyüyeceğini, hatta dünyaya açılacağını tahmin ediyor muydun?
Tahmin etmek zor. En azından benim için öyle. Ben daha çok hayal ediyorum. İstediğim müziği yapmak ve onu tüm dünyayla paylaşmak… Beğenenler ve beğenmeyenler her zaman olacak ama ben üretmeye devam edeceğim tabii ki.
Yıllar içerisinde giderek tanınıyor olmak hayatında neleri değiştirdi ve bu durum sana neler hissettiriyor?
Tanınır olmanın olumlu yanlarını herkes tahmin edebilir; ilgi görmek, sevilmek… Olumsuz yanı ise güvensizlik hissi. Eskisi kadar güvenemiyorum insanlara. Bu bir yandan iyi, bir yandan kötü bir durum. İyi yanı, şüpheci olmak. Daha çok derinleşmemi ve işimi iyi yapmamı, titiz davranmamı sağlıyor. Doğru insanları bulmak açısından da önemli. Şüpheci olmanın olumsuz yanı ise duygusal olarak sağlam sinirlere sahip olmayı gerektiriyor ve dolayısıyla yoruyor.
“Herkesin özgürlüğe ihtiyacı var”
Rap müziğin özellikle ülkemizde bu kadar yükselişe geçip popüler olmasını sen nasıl yorumluyorsun?
Rap sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yükselişe geçmiş durumda. Bir özgürlük haykırışı gibi. İnsanların kendilerini daha rahat ve açıklıkla ifade edebildikleri bir müzik türü olduğu için olabilir. Sonuçta dünya zor zamanlardan geçiyor ve herkesin özgürlüğe ihtiyacı var.
Peki bu durum sence rap dünyasında sıkı bir rekabet ortamı yaratıyor mu?
Rap dünyasında yaratıyor mu bilmiyorum ama benim derdim o değil. Çünkü geçici bir durum olarak görüyorum bunu. Ben üretmek ve müziğimle var olmak istiyorum. Bunun yanında güzel dostluklar kuruyor, önemli isimlerle ortak çalışmalar yürütüyorum. Bu paylaşım bana daha samimi ve değerli geliyor.
Neredeyse çıkardığın her tekli hit oluyor ve milyonlar dinleniyor. Bunun sırrı sence neyde saklı?
Benim şarkılarımın kafası sonradan geliyor aslında. Belki sırrı budur. Kolay hazmedilir olmamak. Kalıcı olmak isteği sıkı ve titiz çalışmaya, adanmışlığa ihtiyaç duyuyor. Ben de bunun peşindeyim. Gündelik ya da moda olana takılmıyorum. Gözlem yapıyor, her çiçekten bal topluyorum.
“Kendimden daha önemli değerlerim var”
Kısa bir süre önce Meksikalı Reik grubuyla ‘Bilmem mi?’ adlı şarkın için bir araya geldin. Haziran başında da Alman rapçi Capo ile ‘Isabelle’ şarkını çıkardın. Bu tür yurt dışı bağlantılı çalışmalarla ilgili neler düşünüyorsun? Dünyaya açılmak sana nasıl hissettiriyor?
Her şeyden önce gururumu okşuyor. Yalan söyleyemem. Çünkü herkes dünyayı ister. Büyülü bir şey. Hem de o insanlarla aynı sahneyi paylaşmak özel bir deneyim. Öte yandan, iyi bir insan olma çabamın önüne geçmesine izin vermiyorum bu gururun. Çünkü kendimden daha önemli değerlerim var ve onları korumakla yükümlüyüm.
‘Isabelle’in doğuş hikayesini bir de senden dinleyebilir miyiz?
Bu sorunun cevabı aslında biraz gizli kalması gereken bir şey. Bir gün belki açıklarım diyeyim.
Samsun’da doğup büyümüşsün. Buraya ilk geldiğinde neler düşündün, yaşadın? İstanbul’un kaotik hayatı müzik üretimini nasıl etkiledi?
İstanbul, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir şehir. Burada değilsen uzak ve büyülü geliyor. Gelince de seni yoldan çıkarmaya müsait bir havası olduğunu hemen hissettiriyor. Zaten değerlerime bağlı kalmak konusundaki ısrarımın bir sebebi de bu. Müziğime sadık kalabilmem… Çünkü hepsi ic içe. Kaos konusu ise öznel bir durum. Eğer bir işe yoğunlaşmışsam, her yer bir anda çölleşiyor. Sadece benim ve kulağımdaki seslerin yankılandığı bir dünyaya adım atıyorum. O zaman İstanbul’da ya da Nepal’de olmak aynı şey halini alıyor.
Üretim sürecinde seni neler besliyor?
Her şeyden besleniyorum. Geçmişim, tecrübelerim, anılarım, sevgim ya da bir nesne, bir olay… Her şey beni üretmeye sürükleyebilir. Ama en çok durup dururken, ortada hiçbir sebep yokken o heyecana tutulma halini seviyorum diyebilirim.
Yoğun bir tempon var. Konserler vs derken üretime ne kadar vakit ayırabiliyorsun? Tıkanma korkusu yaşadığın hiç oluyor mu?
Aslında her konser yeni bir tecrübe ve daha iyisini bulabilmem için bir çalışma ortamı. Hep kendimi aşmaya odaklı olduğum için tıkanma korkusu yaşamıyorum. Ama elbette ki bir insanım ve mola vermem gereken zamanlar olabiliyor. O bekleme zamanlarında bile çıkarılacak dersler ve üzerine düşünülüp müziğe dönüştürülecek anlar olabiliyor. Bu yüzden o zamanlarımı da seviyorum.
“Kendi yolumun her daim takipçisiyim”
Henüz 24 yaşındasın. Her şeyin aslında çok başındasın. İleride kendini nerede görmeyi hayal ediyorsun?
En başta dediğim gibi hayal etmek… Bunun sonu yok. Çocukluğumda evin salonundaki orta sehpanın etrafında dönerek “dale don dale” dinlerdim. Bu tutku insana her şeyi hayal ettirir. Ama biraz daha somut isteklerden bahsetmek gerekirse, J Balvin, Bad Bunny gibi isimlerle düet yapmak diyebilirim. Tabii ki kendi yolumun her daim takipçisiyim.
Geniş kitlelere ulaşma ve onları şekillendirme gücün var şu anda. Bunu nasıl mesajlar iletmek için kullanmayı tercih ediyorsun?
Benim için en hassas konu adalet! Eğer bir mesaj iletmem gerekirse -ki müziğimin kendisi mesajın da kendisi diyebilirim- adalet üzerine dikkat çekerim diye düşünüyorum. Ama müzik benim için bir mesajdan çok bir mektup gibi. Hani şişeye tıkıp nehre salarsın ya öyle bir şey işte…
Son olarak Dergy okurlarıyla paylaşmak istediğin, onlara söylemek istediğin bir şey var mı?
Hayallerinin peşinden her türlü bedeli göğüsleyerek gidebileceklerini bilmelerini isterim. Korkunun ecele faydası yok; ama hayatta kalırsak cenneti yaşarız. 🙂 Böylesi daha umut verici geliyor bana. Onun dışında herkese teşekkür ederim…