Dans pistlerinin azılı itirafçısı olan bir anne, elinde kırbacı ile erotik bir metres, Sanskritçe mantralarıyla spiritüel bir guru ya da ağzında sakızı ile asi bir punk star. Kendisini şarkıdan şarkıya ve albümden albüme dönüştürme yeteneğiyle aramızda yaşayan bir uzaylı belki de o.
Oben BUDAK
Amerikan rüyasını temsil ettiği zamanları da oldu, onu yerle bir ettiği de. Bütün kariyeri dünyadaki farklı kültürlerin sekse karşı bağnaz tutumlarına savaş halinde geçti. Bir tek o da değil, homofobiye, ayrımcılığa, polis şiddetine, devlet başkanlarına, din adamlarına, silahlanmaya ve son olarak da yaş ayrımcılığına kafa tutmayı unutmadı. Baş kaldırmak onun özel ilgi alanı belki de. Başka türlü dünyanın en büyük pop starı unvanını alması mümkün değil. Bunca sene ayakta kalmasını her albümde başka biri gibi lanse edildiği imaj çalışmalarına, yükselen genç müzisyenlerle yapılan düetlere bağlayanlar olabilir pek tabii. Fakat 40 sene boyunca insanları sadece müzik yaparak peşinizden sürükleyemezsiniz. Söyleyecek bir şeyiniz yoksa 10 yıl içinde tüketirler sizi.
Bugün doğum günü olan Madonna, zirvede geçirdiği 10 yılları bir albümle kutlarken biz de onun tepkisellik dolu dönüşümüne ve beslenme alanların bakmak istedik. Tüm zamanların en çok satan kadın starının listelere armağan ettiği şarkıların remix’lerini içeren “Finally Enough Love” 19 Ağustos cuma günü çıkıyor.
Düşününce, insanın bir numara olmuş 50 şarkısının olması diğerleri açısında biraz acımasız değil mi?
Acımasız olduğu yer sadece müzik listeleri değil üstelik! Guiness rekorlar kitabında en fazla kazanılan müzik turnesi bölümünde şampiyonluk onun. Ağustos 2008’de başladığı “Sticky & Sweet” turnesini Eylül 2009’da bitiriyor. Aynı sene 75 milyon dolar gibi yüklü bir tazminat ödeyerek ayrıldığı Guy Ritchie’nin inadına turneyi uzatıp 400 milyon dolar kazanarak tarihe geçiyor. İhtirastan besleniyor, hataları onu kamçılıyor adeta.
Cebinde sadece 35 dolarla dünyanın merkezi New York’a gidip sadece 5 sene içinde orayı da fethetme hikayesine ve beslenme alanlarına bakacağımız yazı başlıyor. Hem de “Finally Enough Love”dan seçilen şarkılar eşliğinde.
80’lerde New York
80’ler New York’u Andy Warhol’un hükümranlığı altında. Başlattığı pop-art akımı paletinde bir renk olabilmek için ona yakın olmaya çalışanların çağı yani. Dönemin en popüler isimleri Liza Minelli, The Rolling Stone ve Debbie Harry, albüm kapaklarını Warhol’a tasarlatmak için sırada. İşte böylesine önemli bir sanat figürü, Madonna’nın New York’taki ilk arkadaşlarından biri oluyor. Arkadaşlıkları çalışma hayatına yansımasa da Sean Penn ile evlendiği törende Warhol kraliçeyi yalnız bırakmıyor. Diğer yandan dönemin bir diğer önemli ismi Basquait, Madonna’nın sevgilisi. Ünlü “A Panel of Experts” tablosunu onun için yaptığı ve ayrılıklarının ardından tabloda yazan Madonna adının üzerine çarpı attığı bir gerçek. Ölümüne kadar Madonna’nın en yakın arkadaşı olan Keith Harring ile de aynı dönemde tanışıyor. Yıllar sonra “Sanatı ve arkadaşlığı gösterme kabiliyeti doğar doğmaz bize verilen bir hediyedir.” diye sanat ile yoğrulmuş hayatını özetleyen kraliçe, pop art’ı kitaplardan değil de deneyimleyerek öğrenenlerden. O dönemki erkek arkadaşı Stephen Bray ile yaptığı “Holiday” piyasaya çıktığında bu donanıma çoktan sahipti.
“Bu gece kariyerini bitirdin Madonna!”
Dansçı olma hayaliyle geldiği şehir ona şarkıcı olmanın yollarını açtıktan sonra hazırladığı ilk albüm fazla ses getirmeyen Madonna, yılmıyor. Daha çok çalışarak, sonradan 80’leri tanımlamak için kullanılacak en baba albümlerden birini yapıyor: “Like a Virgin”. 70’lerin hit uzmanı gruplarından Chic’in kurucusu Nile Rodgers ile birlikte çalışmaya başlayan şarkıcı, deneyimli müzik adamının ısrarla ‘Material Girl’ ile çıkış yapması gerektiğini söylemesine aldırış etmiyor. Onun aradığı yeni bir hit değil, müzik dünyasına getirebileceği bir yenilik. Albümün çıkış tarihine denk getirilen birinci MTV ödül töreni gecesi sahneye çıkıp ‘Like a Virgin’i söylediğinde yer yerinden oynuyor. Şarkının sözleri kadar gecede “Boy Toy” yazılı gelinliğinin açılıp poposunun gözükmesi de olay oluyor. Günümüz için gayet sıradan sayılabilecek bir frikik, o günlerde sağlam bir gündem oluyor. O dönem çalıştığı yapımcısı, “Bu gece kendi kariyerini bitirdin.” dese de son gülen iyi güler hesabı bütün Amerika onu konuşmaya başlıyor. Onu ve şarkısında anlattığı gibi, yaşadığı aşk yüzünden kendini yeniden bakire hissedebilme fikrini!
O zamana kadar Amerika kıtasını ele geçiren Madonna’nın Avrupa’ya sıçraması ‘Into The Groove’ ile oluyor. Billboard’un “On yılın dans şarkısı.” dediği, Rolling Stone’un da tüm zamanların en iyi 500 dans şarkısı listesinde bulunan şarkı aynı zamanda ekselanslarının İngiltere’de de zirveyle tanışmasını sağlıyor. Balkonunun karşısında dans eden bir latin çocuğun ilham verdiği şarkı aynı zamanda Rosanna Arquette ile başrolü paylaştığı “Desperatly Seeking Susan“ filminde de kullanılıyor. O dönem ‘There Must Be an Angel’ ile Eurithmics’in, ‘Saing All My Love For You’ ile Whitney’in, ‘One More Night’ ile Phil Collins’in hakim olduğu romantik şarkılar günlerinde Madonna’nın dans pistine yaptığı bu sıcak çağrı tepkisiz kalmıyor ve şarkı İtalya, Hollanda, İspanya gibi ülkelerin listelerinde de zirveye çıkıyor.
2. Madonna skandalı
1987 yılına gelindiğinde ‘Live To Tell’ baladı ve ‘Papa Don’t Preach’in liste başarısı ile adından söz ettirmeye devam ediyor. Ama bu onun için yeterli değil tabii ki. MTV töreninde poposunu sergilemesinin ardından kendi tarihine “2. Madonna skandalı” olarak adlandırılacak hamlesini yapıp ‘Open Your Heart’ videosunu çekiyor. 13 yaşında bir çocuğun “peep show” izlemeye gitmesiyle başlayan klip olay yaratıyor. Dahası klibin yayınlandığı 1987 queer dünya adına üzücü bir yıl. AIDS’in sadece gay’ler aracılığı ile yayıldığına dair yalan yanlış haberlerle birçok insan ağır bir yükün altına sokuyor. Bu günlerde klibine gay ögeler de eklemeyi de unutmuyor. Bu onun bakirelik kartını bir kenara bıraktığı, “Boy Toy” yazılı kemerini atıp ikonik korselerini bir zırh gibi üzerine giydiği sene ayrıca. Ünlü ressam Lempika Andromeda’nın nü tablolarının yer aldığı klip sonrası çıktığı turnede çocuk artist Chris Finch ile her gece dans edip muhafazakarları daha fazla çıldırtma fırsatını da asla kaçırmıyor.
Kiliseden aforoz edilen Madonna
1989’a gelindiğinde dönemin en büyük reklam anlaşmasını yapıp Pepsi ile iki senelik bir kontrat imzalayacak kadar büyüyen Madonna, cesaretini toplayıp, yıllar boyu ağır bir katolik olarak büyütüldüğü evden çıkmak istediğini anlatan ‘Like a Prayer’ı yazıyor. Klibinde İsa’yı siyahi bir aktörün canlandırması yüzünden çılgına dönen Vatikan, klipte eline İsa’nın çarmıha gerildiğinde oluşan yara izlerini de yaptırdığı için Madonna’yı aforoz ediyor. Pepsi sadece birkaç hafta yayınladığı reklamları piyasadan çekmek zorunda kalıyor. Aynı klipte yaktığı haçlar sayesinde gelişim çağındaki bir sürü gence dinin sorgulanabilir bir şey olduğunu öğreterek Madonna, devriminin temellerini sağlamlaştırıyor. Ama bu devrim her açıdan seksi. “Down on my knees” dizelerinde dizinin üzerine çöküp dua ettiğini zannetmiyorsunuz herhalde!
89 yılında tamamen akustik olarak hazırlanan albüm “Like a Prayer” müzik akımlarının elektronik dansa kaymasıyla Madonna’nın gözüne eskimiş gibi görünmüş olacak ki Hemen ‘Shep Pettibone’a yeni bir mix yaptırıp o versiyona klip çekiliyor. Christopher Nolan’a çektirdiği klip, kült film “Metroplolis” referans alınarak hazırlanıyor. Korsesinden uzanan jartiyerlerin tuttuğu seksi çorabıyla Türkiye dahil birçok ülkede insanların evine girerek erotik olmanın sadece yatak odasında gereken bir eylem olmadığını anlatıyor. Klipte yansıtılmak istenen erkeğini seçip alan kadın imajı da gözden kaçmıyor. Sonradan oldukça fazla maruz kalacağı cinsiyetçi ve kadın nefreti temelli saldırıların ona koymayacağının mesajını veriyor adeta. Toksik erkek dünyasına asla eğilmeyeceğini bu kliple birlikte ağır ağır vermeye başlıyor.
Ve ‘Vogue’ piyasada
Sonradan bir queer marşı haline gelmesi tesadüf olmayan şarkı ‘Vogue’. Piyasaya sürüldüğü yıl Madonna’nın aynı zamanda rüştünü ispat yılı. O zamana kadar her yaptığı bir numaraya ulaşan şarkıcı sadece müzikte değil film dünyasında da iddialı olduğunu Warren Beaty, Al Pacino, Robert De Niro gibi liste başı isimlerin yanına adını yazdırıyor. “Dick Tracy“ isimli yapım gişe başarısı yakalayamasa da filmle aynı dönemde piyasaya sürülen albümü “I’m Breathless” şarkıcılık hanesine artı olarak yazılıyor. Pop, jazz ve swing öğeler taşıyan albümde ünlü müzikal şarkıları yazarı Stephein Sondheim ile çalışıyor. Üzerine bir de söylediği ‘Sooner or Later’ ile Sondheim’a ilk Oscar’ını kazandırınca müzik dünyasındaki saygınlığı artıyor. Aslında önceki albümden ‘Keep it Together’ teklisinin arka yüzü olarak tasarlanan ama sonrasında ‘I’m Breathless’in sonuna renk olsun diye eklenen ‘Vogue’ ile de dünya listelerini alt üst ediyor. Sadece liste başarısı da değil olay! David Fincher’ın çektiği klibinde kullandığı queer öğeler sayesinde o sıra HIV belası sanki onların yüzünden yayılıyormuş gibi yalnız bırakılan gay’lerin yanında durup ikon olma yolunda adımını atıyor.
1991’de Max dergisine kendi soyunuyor Steven Meisel‘a. Kilisenin aforozundan 3 sene sonra “AIDS sonrası seks” ve “romantizm” konseptli albüm “Erotica” ile geri dönüyor. Sonradan Alanis Morisette’in de albümlerinin yapımcısı olacağı “Maverick” adında müzik şirketini kurup ilk albümünü yayınlıyor. Albümün liste başarısı yüksek olmasa da içerdiği seksi vibe ile çok fazla konuşulan bir yapım oluyor. O dönem için farklı bir şeyler yaparak risk alabilme gücünü dosta düşmana gösteren Madonna aynı sene “Dita” adındaki alter egosu üzerinden anlattığı kendi cinsel fantezilerini dünya ile paylaşıyor. “Sex” isimli fotoğraf albümü sayesinde bir anda dünyaya yüzlerce çıplak fotoğrafını dağıtıyor da diyebiliriz… Zamanın gazetelerinde, dergilerinde ve haber programlarında sansürlenerek gösterilen bu fotoğraflar ile Madonna seksi bir şekilde muhafazakar sistemi trollüyor aslında. Albüm satış bakımından diğer albümlerine yaklaşamasa bile İstanbul’a da geldiği şovu “The Girlie Show” ile hayranlarına hayran katıyor. Medyanın “Madonna acınası bir teşhirciye dönüştü.” başlıklı haberlerine kulak asmadan yoluna devam ediyor. Ne de olsa teşhircilik sizi izleyen biri olmadığı zaman acınası bir şey değil midir?
Tarz değiştirip risk alma konusunun önemini anlayan Madonna yeni albümü “Bedtime Stories” için dönemin en önemli dört R&B prodüktörü ile çalışıyor. Dönemin hit maker’ı Babayface’in de içinde bulunduğu dörtlü, Madonna ile birlikte o dönem bu kadar geniş kitlelere yayılmayı başaramayan siyahi müziğinin ana akıma daha fazla girmesi adına çalışıyor. Hem de ne çalışmak, albümden alınan ikinci single ‘Take a Bow’ tam 7 hafta bir numaraya oturuyor. Bass ritimleri ağırlıklı bu albümün ilk teklisi ‘Secret’ daha sonra dönemin en önemli DJ’i Junior Vasques remix’liyor. Bu şarkının yapım aşamasında kendisini arayan Madonna’nın telefonuna bıraktığı mesajlardan ‘If Madonna Calls’ adında bir tekli çıkaran müzisyen bu yüzden sarışın ihtirasın kara listesine giriyor. Albümdeki bir diğer isim ise ‘Bedtime Story’nin yazarı Björk. Alternatif kıyılara gideceğinin habercisi olan şarkı aynı zamanda büyük patlamanın gerçekleşeceği “Ray of Light” albümünün teaser’ı gibi kabul edilebilir.
“Ray Of Light” dönemi
‘I’m Breathles’ta bir anda karşımıza çıkan caz sound’unun ardından izleyenlerini yeniden şok olmaya yönelten, Madonna’nın en iyi albümü olarak anılabilecek “Ray of Light” dönemi başlıyor. Listelerde Britney Spears, Christina Aguilera rüzgarları estiği sırada 39 yaşında çıkaracağı albüm müthiş bir stres ögesine dönüşüyor. Doğum yapıp, ilk çocuğu Lola’yı kucağına alan bir anne, listedeki ergenlerle baş edebilecek miydi? Bu sorunun cevabı albümden önce yayınlanan ilk tekli ‘Frozen’ radyolara düştüğü anda verilmiş oluyor. Albüm yayınlanınca karşılaşılan elektronik sesler, rüzgar çanları, sitar, drum’n base vuruşlar, tekno altyapılar, Sanskritçe şarkılar derken. William Orbit’le birlikte yaptığı ‘Ray of Light’ onun kundalini disko ana moduna geçtiğini gösteriyordu. Madonna’nın yaydığı bu yeni ışığa takılmaktan başka çare yoktu. Budizm, kabala gibi iyiyi güzeli öğütleyen inanışların hayatı ne kadar dinginleştirdiğini anlatmaya başladığı zaman da bu dönemde başlıyor. Eskiden saç şekli, kıyafetleri ya da sisteme kafa tutmasıyla tanınan Madonna, Billboard’da açıkladığı gibi, “Aydınlandığımı ve şimdiye kadar öğrendiklerimi dünyayla paylaşmanın benim sorumluluğum olduğunu hissediyorum.” diyerek yol gösterici kimliğine de soyunuyor.
Kendini bulduğunu iddia ettiği havadar ve kutsal ‘Ray of Light’ evreninden iki sene sonra sıra ‘Music’ dönemi başlıyor. Seksi olan kadınların zeki olmadığını düşünenlere inat başarılı adımlar atmayı sürdürüyor. Yine aşka adanan ama bu sefer kimsenin mükemmel olmadığını görebilen bir Madonna var ortada. Daha dijital, daha hedonist bir dönemde, kariyerinin 17. yılındaki Madonna, “sesin geleceği” olarak adlandırdığı sound’u oluşturmak için Mirwais ile çalışmaya başlıyor. Mirwais İngilizce bilmediği için stüdyoda sürekli çevirmen bulundurmaktan sıkılıyor ama önceki albümdeki gotik toprak ana modundan sıyrılıp seksi kovboy kızına dönüşerek zamanın ruhunu yakalamayı da başarıyor. Cinsiyet ayrımcılığının henüz gündem bile olmadığı günlerde, kız çocuğu olmanın nasıl hissettirdiğini sorguluyor. Kadınların sadece sevimli ve seksi olmalarının istendiğini, gereğinden fazla zekice hareketlerinin neden baltalanmak istediğinin altını çiziyor. O dönem kocası tarafından denetlenen Madonna, yerleşik ataerkil sisteme karşı şiddetli bir intikam alarak, cinsiyet politikaları hakkında şikayet içeren klibi ‘What It Feels Like a Girl’ü yayımlıyor.
2003’e gelindiğinde Mirwais ile birlikte yaptığı albüm “American Life”, Madonna için sanki ulusa sesleniş niteliğinde! Holywood filmlerinin bize sunduğu Amerikan rüyasının ne derece büyük bir balon olduğunu gözler önüne serip, Amerikanlaşmış bir dünyanın ne kadar tehlikeli olacağının uyarısını müzikal yolla yapıyor. Albümde, tıpkı John Lennon‘un 1970’de ‘Plastic Ono Band’de yaptığı gitar reef’leri üzerine insanlara özverili ve uyanık olmalarını öğütlediği dönemi yaşıyor sanki. Tabii biraz avangard elektronik katkılarıyla birlikte. Yayınlandığı dönemde başlayan Irak savaşı nedeniyle oldukça sert bir dille savaşın neden kötü bir şey olduğunu anlattığı klibini yayınlamaktan vazgeçiyor. Farklı ve gayet sade bir editle piyasaya sürülen ‘America Life’ videosu, aynı isimdeki en kişisel albümünün ilk şarkısı oluyor. Amerika’da terörle mücadelenin göklere çıktığı 2003 yılında yayınlanan albüm devletçi eleştirmenlerin hücumuna uğruyor. Daha önce ‘Material Girl’ü yazmış bir pop stardan böylesine politik bir hamle beklemeyen muhalif Amerikalılar, Madonna’nın adının listelerden silinmesi konusunda adım atıyorlar. Tabii ki geçici olarak.
Ve disko yeniden meşhur
Kendi hükümeti için “Kral Çıplak!” diye bağırma cesaretini gösteren Madonna, muhalif tarafından bir sürelik izin isteyerek dans pistinin kraliçelerini mutlu eden bir albümle geri dönüyor. Birbirine bağlı 12 şarkı ile hazır bir DJ seti gibi sunduğu albüm ‘Confession on a Dance Floor’, kendi başının çaresine bakabilen bir kadının itiraflarını içeriyor. ABBA soslu ‘Hung Up’ ile diskoyu yeniden meşru kılıyor. Madonna‘nın yeniden icat etme becerisi kıyaslanamaz bu bir gerçek. Önceki albümü ile Amerikan rüyasını terk eden 47 yaşında ve iki çocuk annesi kadın, geç saatlere kadar diskoda takılabileceğini herkese göstermek istiyor. Stuart Price ile çalıştığı bu albüm yeniden bir şeyler keşfetmekle yetinmeyip, kendini aştığı bir yapım oluyor. ‘Confessions on a Dance Floor’ sadece geçmiş bir dönemin dans müziğine bir selam çakmak değil, aynı zamanda Madonna‘nın kendi müziğini ve onun kültürel etkisini kabul etmesidir. Her zaman yaptığı gibi yeni şeyler keşfetmek yerine sahip olduğunu pazarlayıp ortaya sağlam bir dans albümü sunuyor.
Tabii o müzik için kendini yenilerken yaşını dert eden müzik yazarları da boş durmuyor. Rolling Stone’da yayınlanan bir makalede, albümün tanıtımı için giydiği retro mayolar: “Arkadaşınızın annesinin cadılar bayramı için utanç verici bir şekilde giyinmesi gibi.” tanımlaması kullanılıyor. Savaşması gereken geri kafalılık klasörüne yaş ayrımcılığı diye bir klasör açması gerektiğini işte o zaman fark ediyor.
İşbirlikleri
Madonna gibi güç ve bağımsızlık yayan bir kadının yaşlanmaya karşı susup oturacağını bekleyen herkes avucunu yalıyor. Emekliliğini bekleyenlere “Ben ne zaman bu işi yapmak istemezsem o zaman müziği bırakacağım.” diye manifestosunu açıklıyor. Bu sırada dönemin en popüler erkek seslerinden Justin Timberlake ile ortak bir çalışma hazırlıyor. Bu tabii onun genç görünme çabalarından biri değil. Ortak şarkı çıkarma olayına 1989 yılında Prince ile başlıyor, ‘Love Song’.
Ricky Martin’le düet yaptığı ‘Be Careful’, ‘Revolver’daki Lil Wayne, ‘Give Me All Your Luvin’i, Nicki Minaj ve M.I.A ile söylemesi önemli hamleler. ‘Beat Goes On’da Kanye West, ‘Give It To Me’de Pharrel. ‘Veni Vidi Vici’deki Nas düetleri onu son albümündeki Maluma birlikteliğine getiriyor. Birlikte çalıştığı isimler sadece şarkıcı starlar değil tabii. Dönemin pop starlardan bile ünlü DJ’i Aviici onun iş yaptığı isimlerden biri. ‘Girl Gone Wild’ın remiksi için Aviici ile buluşuyor. Sonraki albümü ‘Rebel Heart’ı birlikte yapmaya karar veriyorlar ama ortaya çıkan birkaç şarkı haricinde Aviici’nin tükenmek üzere olan hayat enerjisinden yararlanamıyor.
Son studyo albümü “Madame X”e gelindiğinde popun kraliçesi neredeyse hala 20’li yaşlardaki pop şarkıcılarıyla yarışmakla suçlanır hale geliyor. Yaşına uygun davranmamak ve dizlerine battaniyesini örtüp sallanan sandalyesinde kendini çürümeye bırakmadığı için eleştirilerin hedefi haline geliyor. Kariyeri boyunca kadın olarak maruz kaldığı cinsiyetçiliğin şu anda yaş ayrımcılığı olarak karşısına çıkmasına isyan ediyor. Aynı zamanda albümdeki ‘God Control’ ile Amerikan hükümetinin en saçma kararlarından silah serbestisine karşı dik duruyor. Tik tok videoları sayesinde “gen Z”nin radarına giren ‘Frozen’ yeniden listelere dönüyor. Sonrası da hem pistler hem de GYM’ler için ideal dans albümü “Finally Enough Love”. Çok yaşa Kraliçe, çok yaşa da aydınlat bizi.