Alternatif sahnenin yükselişe geçen isimlerinden Can Koç’u daha yakından tanımaya ne dersiniz?
Zeynep SİPAHİ / [email protected]
2020 yılında ‘Binalar Dar’ adlı teklisiyle alternatif sahneye adım atan Can Koç, kariyerinde emin adımlarla ilerleyenlerden. Popüler olma gayesi taşımamakla birlikte şarkıları organik olarak daha geniş kitlelere çoktan yayılmaya başladı. Geçen yıl yayınladığı ‘Gökyüzünü Tutamam’ şarkısı ise 60 milyon dinlenmeye ulaştı. Bu sene çıkardığı “Nefesin Yetebildiği Kadar” EP’si ile yoluna devam eden Koç‘la müzikle kurduğu ilişki üstünden onu daha yakından tanıyacağınız bir röportaj gerçekleştirdik.
Geçen Mayıs ayında “Nefesin Yetebildiği Kadar” adlı EP’ni yayınladın. Bana kalırsa ikili ilişkilere dair yaşanan yoğun hisleri açığa çıkaran bir EP. Sen nasıl yorumluyorsun? Nasıl bir hikayeden yola çıkarak bu şarkılar hayata geçti?
Bazı şarkılar için evet, ikili ilişkilere dair hisleri anlatmaya çalıştım diyebilirim ama bazı şarkılar için hayır. Doğrudan kendime verdiğim öğütlerle ilgili olan şarkılar var. Bazıları da yaşamak durumunda kaldığımız zaman dilimiyle ve o dilim içerisinde maruz kaldığımız insan ilişkilerimizi anlatıyor. Başka bir taraftan da olay tabii benim ne anlattığımla ilgili olmaktan daha çok dinleyicinin şarkıyla kurduğu ilişkiyle ilgili oluyor. Şarkıların hikayelerini anlatmaya gelince, aleni şekilde bir olaya karşı şarkı yazmadıysam, şarkıların hikayelerini anlatmayı sevmiyorum. Kabaca bahsetmeye çalışıyorum ama, bir fikir oluşturması açısından. Dostlarıma da hep şöyle söylerim; hikayeyi tüm detaylarıyla anlatmak istersem kitap yazarım, şarkı değil. Şarkı yazmak da bana göre hikaye anlatmanın zaten başlıca bir yolu. Şarkıların zaten halihazırda kendi hikayelerini anlattığını ve bazen de herkes için baştan yarattığını düşünüyorum. Böyle olmasının çok daha iyi olduğu kanaatindeyim.
Şarkılarını yaparken seni ağırlıklı olarak besleyen duygular hangileri, bize biraz tarif edebilir misin?
Sanırım şarkılarımın bir şey anlatan her bir parçası ayrı bir duyguyla ilişkilendirilebilir, o sebeple net bir şekilde cevaplamak için zor bir soru. Öbür taraftan da açıkçası duygularımı doğrudan tarif etmekte zorlandığım için, onları şarkılarla anlatmaya çalışıyorum. “İnsan insana zehir ya” sözlerini yazdıran hissi nasıl tam olarak izah ederim bilmiyorum.
Müzik yapma isteğinin içinde filizlendiğini hissettiğin o ilk anı anımsıyor musun? Bizimle paylaşabilir misin?
Müzik yapmakla tanıştığım dönem ilkokul yıllarıma denk geliyor. Bir süre enstrümanı öğrendikten sonra hemen kendimce bir şeyler karalamaya çalıştım. O yüzden ilk şarkı yazdığım dönemden aklımda canlanan pek fazla anı yok. Çok küçük yaşlarda bir şeyler karalamanın dezavantajı olarak aynı hisleri paylaşacak kimsen ne yazık ki olmuyor. Yaşıtların seni anlamak için fazla küçük, yetişkinlerse fazla büyük oluyorlar. O yüzden o dönemle ilgili garipsenmekle ilgili anılar var yalnızca aklımda.
Spotify’da profiline bakınca ‘Gökyüzünü Tutamam’ tabiri caizse almış başını gitmiş durumda. Bu şarkı sence nasıl böyle bir ivme kazandı, diğerlerinin arasından sıyrıldı?
Spesifik olarak ‘Gökyüzünü Tutamam’ şarkısı özelinde herhangi bir hareketimiz olmadığı için diğerlerinden ne ayırdı bilmiyorum ama yayınlanmış diğer şarkılarıma kıyasla ‘Gökyüzünü Tutamam’ın bazı bölümleri sanıyorum daha içten hissedildi ya da tamamen şarkının kendi şansı da diyebiliriz. Açıkçası neden böyle olduğu konusunda net bir fikre sahip değilim 🙂
Peki bu başarı, daha geniş kitlelere sesini duyurma hali sana neler hissettiriyor? Üstünde baskı yarattığı da oluyor mu?
Çok fazla insanla ortak duyguları paylaşabilmek ve şarkılarımla anlatmaya çalıştıklarımın geniş kitlelerde karşılık bulması oldukça güzel bir his. Esasen yola çıkarken bu denli büyük bir kitleye ulaşma hedefinde değildim. Söz ön planda işler genellikle çok geniş kitlelere ulaşmıyor, bu yüzden anlattığımı anlayacak, benim şarkılarımda kendinden bir şeyler bulacak bir kitleye ulaşmak benim için yeterliydi. Bu bakış açısıyla ilerlediğimizden bir baskı hissetmiyorum. Ancak diğer yandan ‘Gökyüzünü Tutamam’ bize günümüzde hala söz ön planda işlerle, analog işlerle geniş kitlelere ulaşmanın mümkün olduğunu gösterdi. Kitle genişleyince ister istemez kitlenin beklentileri oluşuyor. Bu kitlenin yarattığı beklenti müzik piyasasının içinde de bir beklenti oluşturuyor. Orada da ben şöyle hissediyorum, bir şeyler anlatmaya çalıştığım onlarca bestemden biri, sanıyorum bir gün, tıpkı ‘Gökyüzünü Tutamam’da olduğu gibi, yine geniş kitlelerin hislerine sözcülük edecektir. Tabii hayatta da böyle, her zaman tüm beklentileri karşılamak ne yazık ki mümkün değil.
Şiirle yakından ilgileniyorsun. Şarkı sözlerini yazarken onun bir şiir olmadığından nasıl emin olabiliyorsun? Onun bir şarkı olması için ne gibi özellikleri olması gerekiyor sence?
Şiir yazarken genellikle daha az kafiye arıyorum, daha serbest yazıyorum. Şarkılarda işler daha kompleks oluyor, örneğin yazının ölçü olarak bile bir melodiye oturması gerekiyor. Şiirde bu yüzden daha özgürüm. Açıkçası elimde gitarımla çıktığım her yol şarkılara varıyor. En kolay ayırt etme yolum bu.
Şarkılarını bitirdikten sonra ilk kime dinletirsin ve neden?
En önce kendime, içime sinmezse hiç kimseye 🙂 Aslında kendimden sonra özellikle dinletmeyi seçtiğim biri yok. Bazen o an yakınımda bulunan biri oluyor, bazen onun dinlediği müzik tarzına yakın hissettiğim biri oluyor. Şu sıralar öncelikli olarak yapımcım ve prodüktörümle dinliyoruz.
Müzikal üretim süreci kendinle baş başa kalmayı, iç dünyanı gözlemlemeyi gerektirir. Şarkı sözlerini yazarken ne kadar otosansür uyguluyorsun?
Müzikal üretim için kesinlikle kendime vakit ayırmam gerekiyor. Sosyal hayatı artırdıkça, kendimle daha az vakit geçirdikçe üretim sürecimi kısıtlıyorum istemeden. Kendimle kalınca fark ediyorum ki, aslında üretebileceğim, içimde dönüp duran bir şeyler varmış ama onları ötelemişim. Otosansür tarafında da, hiç uygulamıyorum kendime diyebilirim. Eğer bir şeyi doğrudan söylediğimde kendimi ele vereceğimi hissedersem, onu daha imgesel bir taraftan anlatmayı tercih etmek otosansür sayılmazsa. 🙂
Sound’unu oluşturmanda sana ilham kaynağı olan isimler kimler veya müzik türleri hangileri?
Tek tek isim sayamıyorum açıkçası. Ben biraz daha içimde bir şeylerin harmanlanmasından hoşlanıyorum, şarkı yazarken de böyle olmasından yanayım. Ama kabaca 2000’ler öncesinde rock, metal, blues gibi ana türler ve bu türlerin alt türlerinde kaliteli müzik yaptığına inandığım herkes benim sound’uma kesinlikle etki etmiştir diyebilirim.
Son olarak Dergy okuyucularına bir mesaj iletmeni istesek, bu ne olurdu?
Aynı duyguları paylaştığımız herkese sevgiler!