Türkçe rap dünyasının köklü isimlerinden biri olan Ramiz, Dergy’nin sorularını yanıtladı.
Sebla KOÇAN/ [email protected]
İstanbul Attack’le hayatımıza giren Ramiz Bayraktar, bir süre ara verdikten sonra rap dünyasına geri dönmüştü. Son şarkısı “Cehennemin Dibi” kadar, “Gibi Git”, “Beni Kaybettin”, “Bitmez Bu Rap” gibi şarkılarıyla çok sevildi. Ramiz, bugünlerde altın çağını yaşayan rap müziğin herkesin deneyebileceği ama az kişinin başarabileceği bir müzik olduğunu düşünüyor. “Düşünsenize bir mikrofon, bilgisayar, ses kartı. Gerisi sizin evreniniz. İşte bu yüzden rap bu kadar samimi…” diyor. Ünlü rap sanatçısına merak ettiklerimizi sorduk.
Reklamcılık kariyeriniz olduğunu biliyoruz. Müziğin yanı sıra devam ettiğiniz bir şey mi reklamcılık, yoksa bıraktınız ve tamamen müziğe mi yöneldiniz?
ZIT isminde bir reklam ajansının kurucusuyum. ZIT’la para kazanıp, rap’le hayallerimi gerçekleştiriyorum. Ajansı açmam piyasaya rap sunmaya ara verdiğim tarihe yakındır. Hiçbir kazancımın olmadığı ve sıfırı tükettiğim bir dönemde böyle bir karar aldım ve geçmişte kendi kliplerimi çekerek başladığım reklam serüveni bir anda başka bir noktaya gitti. Reklam filmleri yazıp, yönettim. Bir taraftan da sürekli rap yaptım. Ama bu parçalar hiç bir zaman piyasaya çıkmadı.
10 sene ara verdiniz ki bu oldukça uzun bir süre. Unutulurum diye bir kaygınız oldu mu, müzik yapmayı bıraktınız mı? Nasıl geçti o 10 yıl, biraz anlatır mısınız?
Unutulmayı, hatırlanmamayı çok istedim. Etrafımdakiler bunu çok iyi bilir. Bunu biraz başardım da. Unutulmak, sadece kendim için rap yapmak istedim o dönem. Küçük bir hayalim vardı. Bir arabamın olması ve içinde kendi şarkılarımı dinlemek. O yüzden bazen haftada üç, dört şarkı yapıyordum ve yeni albümüm çıkmış gibi heyecanla arabaya binip turluyordum. Aklıma neresi eserse gidiyordum. Şarkıları kimseye vermiyordum. Arkadaşlarım sadece arabama binince dinleyebiliyorlardı. Sonra dinlemek isteyen insan sayısı artmaya başladı ve biraz tepki toplamaya başladım etrafımdan. Bunun üstüne tekrar parçalarımı çıkarma kararı aldım.
“ACUN’UN YERİ BENDE ÇOK BAŞKA”
Sizin hayatınızda katıldığınız “Var Mısın Yok Musun” yarışması ve 50 Cent’in sizin için oraya gelmesi önemli bir yer teşkil ediyor olsa gerek… Neler hissetmiştiniz o dönem, neler yaşamıştınız?
Kadere inanır mısınız? 2007, İstanbul Attack’le ortalığı kasıp kavuruyorduk. Askerlik çağım gelmişti. Sonra bazı sebeplerden ötürü gruptan ayrıldım. Önce askerliğimi yapayım, sıfırdan başlayayım, kafam rahat olsun dedim. Gece Yolcuları’ndan Edis İlhan bana “Takma kafana, ummadığın fırsatlar ummadığın yerde karşına çıkar. Askerde beklenenmedik bir şey olur sen bile şaşırırsın” demişti. Askere gitmeden önce eski bir gazetede bir liste gözüme çarptı. Acun Ilıcalı Top 5. Eski rapçiler bilir, Acun Ilıcalı o zamanlar rap için çok önemli bir adamdı. Çünkü sadece dört, beş TV kanalının olduğu, internetin olmadığı zamanlarda biz rap’i televizyonda sadece Acun abinin üstüne giydiği TUPAC tişörtlerinde görüyorduk. Bizim için böyle bir motivasyon kaynağının gazetede Top 5’ini görünce hemen baktım. İlk dört yabancı isim, beşinci sırada benim bir şarkım vardı. Bunun manevi bir anlamı vardı benim için.
Hemen gazeteden o kısmı kestim, cüzdanıma koydum ve kendi kendime “Askerden dönünce Acun Ilıcalı’yla tanışacağım” dedim. Ama asla böyle birisinin kapısını çalacak kadar cesur olamamışımdır. Askere gittim. İlk hafta sonunda koğuşta yatış izni verildi hepimize. İki yan ranzamda Mustafa diye bir abi vardı. Arabasından konu açıldı. Sonra mesleğini sordum… Baaaam! “Ben Acun Ilıcalı’nın işlerinin yönetmeniyim” dedi. O bana sorduğunda ben de “Ben de rapçiyim adım Ramiz” dedim. “Aaaa! Biz Acun’la seni dinlemiştik, askerden sonra seni mutlaka tanıştıracağım” dedi. Ve öyle de oldu. Askerden sonra beni davet etti ve Acun abiyle tanıştırdı. O zamanlar “Var mısın Yok musun” yeni başlamıştı. Ve o gün Acun abi bana “Ben rap’i çok seviyorum, sana mutlaka destek olacağım”dedi. O geceyi yaşamama sebep olan Acun Ilıcalı’nın yeri bende çok farklıdır. Bu işin ilk kıvılcımını yakan Mustafa Kazan’ın da öyle.
O programdan sonra hayatınız nasıl değişti? “Bitmez Bu Rap”i nasıl duygularla kaleme aldınız?
Ben bir çok kez duygusal olarak dibe vurdum. O dönem yine sıfırdan başladığım bir dönem olduğu için “Bitmez Bu Rap” dedim. O program da rap’imi ve yazdıklarımı insanlara ulaştırmam için muhteşem bir fırsat oldu.
“RAP DÜNYASINDA KAVGALAR ESKİSİ KADAR SERT DEĞİL”
Türkçe rap müzik, uzun zaman kendine ana akımda yer bulamazken, çalmazken, bugün gelinen noktada altın çağını yaşadığını söyleyebiliriz. Siz neye bağlıyorsunuz bu durumu?
Yepyeni beklentileri, beğenileri, zevkleri olan bir nesil yetişti. Bu neslin önceleri yaşı küçük olduğu için sözü dinlenmiyordu. Şimdiyse sözü geçiyor. Dolayısıyla beklentileri, istekleri sektörde belirleyici oluyor. Zamanında rap’e alenen laf edenler, programlara protesto faksları çektirenler şimdi rap’e övgüler yağdırıyor.
İstanbul Attack’le olan dönemi biraz anlatır mısınız? Grup çalışması yapmak zor muydu, unutulmaz konserleriniz olur muydu?
İstanbul Attack çok başarılı bir projeydi. Kurucusu Dr. Fuchs’tu. Çok başarılı işler yaptık. Onbinlerce insanın karşısına çıkıp konserler verdik. Türkiye’nin ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde unutulmaz konserler verdik. Tabii grup olmak zor. Herkes bambaşka bir karakter. Bu kişisel fikir ayrılıkları yüzünden gruptan ayrıldım. Ama ben haklıyım onlar suçlu demiyorum. Herkes kendince haklıydı. Görüşmüyoruz ve umarım hepsi iyidir.
Türkçe rap dünyası oldukça gergin. Kimse şaka kaldıramıyor, sosyal medyada laf dalaşları bitmek bilmiyor. Sizin karıştığınız gerginlikler oldu mu, tüm bu olan biteni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eskiden çok oldu. Ama artık o kadar olacağını sanmıyorum. Ayrıca gördüğüm kadarıyla eskisi kadar sert değil kavgalar. Eskiden çok daha fenaydı durumlar. Nerde o eski kavgalar 🙂 Şaka bir yana şimdi daha iç içe ve dayanışma halinde rapçiler. Yine sorunlar var görüyoruz ama eskiden çok farklıydı. Şu an nispeten azalmasına seviniyorum açıkçası.
Türkçe rap müzikte birbiri ardında yeni nesil MC’ler ve beatmaker’larla tanışıyoruz, pek çok yeni single dinliyoruz. Bu kadar çok üretim olması, sayıca bu kadar fazla rapper olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Aralarında çok beğendikleriniz var mı?
Bu da çok yeni bir şey değil ki. Biz eskiden konsere çıkardık 100 kişi gelse 80’i rap yapıyordu. Şimdi dinleyen sayısı arttı, dolayısıyla yapan da arttı. Ben buna da hep çok olumlu baktım. Rap herkesin deneyebileceği ama az kişinin başarabileceği bir dal. Düşünsenize bir mikrofon, bilgisayar, ses kartı. Gerisi sizin evreniniz. İşte bu yüzden rap bu kadar samimi. Beğendiklerim tabi ki var. O kadar çok ki. Ve tanısam da tanımasam da Instagram’dan paylaşıyorum parçalarını.
“İLK SAHNEM GERÇEK BİR TRAVMAYDI”
Bütün bir günü bir kişiyle/bir müzisyenle geçirecek olsanız, bu kim olurdu?
Bu çok zor bir soru. Bir kişi dersem diğerlerine haksızlık ederim. Ama birden çok olursa; Atatürk, Nicola Tesla, Tupac Shakur, Notorius B.I.G. Melih Kibar, TroyBoi, Freddie Mercury… Liste uzar. Nedenleri isimlerinde saklı.
Çocukken en çok kimleri dinlerdiniz? Kasetlerinizi şöyle bir karıştırdığınızda, walkman’inize en çok taktığınız kaset hangisiydi?
Tupac, B.I.G, Busta Rhymes, Cypress Hill, Public Enemy, DMX…En çok taktıklarım.
Şimdi düşününce çok saçma gelen ama gençliğinizde yapmaktan çok hazzettiğiniz bir şey var mı?
Hiç olmayacak yerlerde ağzımla ritimler yapmak, saçma sapan melodiler mırıldanmak. Bunu hala yapıyorum. Etrafımdakiler alışık da, tanımayan garipsiyor.
İlk sahneye çıktığınız günü hatırlıyor musunuz? Neler yapmıştınız, nasıl geçmişti?
Tamamen beynimden sildiğim bir travmayı bana tekrar hatırlattınız. O kadar kötü bir gündü ki beynim bazı detayları silmiş. Taksim’de 97 yılında sahneye çıktık. Sahnedeyken grup arkadaşımın mikrofonu bozuldu. Sahne yoktu dinleyenlerle iç içeydik. Pogo yaparken birileri hoparlörlerden birini düşürdü. Hoparlör patladı. Devam ettik. Birden müzik yavaşladı ve durdu. DJ’e baktım kasedi kasetçalardan çıkardı ve dolaşan bandı kalemle toplamaya çalışıyordu. Re-za-let!.. Ama en önemli detayı unutmuştum. Tüm bunlar olurken yanımda biri vardı. Omzumun dibinde. Ve sahne boyunca bana “Çok iyisin, süper, devam, harika!” gibi telkinlerde bulundu. Konserimizi izlemeye gelmişti. Ve ben bunu nasıl unutmuşum…O kişi kendini biliyor. Sahneden sonra bir kenara çekilip ağlamıştım. Artık nasıl bir travmaysa silinmiş aklımdan.
Son olarak, karantina günleriniz nasıl geçiyor? Son aylarda hem dünyanın hem de Türkiye’nin yaşadığı gündemi nasıl değerlendiriyorsunuz, iyimser misiniz, kötümser mi?
Yaklaşık 60 gündür evdeyim. Bir yandan rap, bir yandan iş, bir yandan ailem. Aileme vakit ayırmak muhteşem oldu benim için. Sağlığımız için emek veren tüm sağlık çalışanları ve bu süreçte emeği geçen, fırıncısından market çalışanına kadar herkese minnettarız. Onlara yardımcı olmak için bireysel sorumluluklarımıza dikkat etmeliyiz. Çok dikkatli olalım. “Bana bir şey olmaz!” demeyelim. Olur! Hiç birimiz ayrıcalıklı değiliz. Bu sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın gündemi. Ve en büyük sorun zaten önümüzü görememek. Bilim insanlarının cevap veremediği bir konuda bize sadece kurallara uymak, iyi dileklerde bulunmak ve her şeyin düzelmesi için dua etmek düşer. Yaşam savaşı veren herkese acil şifalar, vefat edenlere rahmet, yakınlarına da sabırlar dilerim.