Birçok başarılı gruptan tanıdığımız Övünç Dan ile tek kişilik darkwave projesi Kana Kana’dan ve 2022 yılında çıkardığı “Ölüler Hariç” albümünden konuştuk.
Batıkan BAKSI / [email protected]
İlk olarak Kana Kana’yı ilk kez duyan birisi gibi davranmak istiyorum. Kana Kana projesinin ilk aklınızda belirdiği anı hatırlıyor musunuz? Bu yola nasıl çıktınız?
Uzun zamandır kenarda biriktirdiğim müzikler vardı. Kendi kendime de bolca metal şarkıları üretiyordum, bazı albümlerin yapımcılığını üstleniyordum. Ancak benim kendi sevdiğim sound’lar, synth melodileri bu çalışmaların içinde yer alamıyordu çünkü demode bulunuyordu. Ama ben de bu tarzda bir şeyler yapmak istiyordum, bir gece oturup ‘Ölüler Hariç’i yaptım, sonra tüm albümü ondan türettim.
Kana Kana aslında tam manasıyla bir alt kültür projesi bana göre. Şarkıları kanıksayarak dinlemek için hem yeraltı edebiyatını bilmek hem de “farklı” müzikleri sindirebilmek gerekiyor olsa da dinleyeni ilk anda hemen içine alıveriyor. Bu benimsenmenin sebebini neye bağlıyorsunuz?
Bir müzisyenden önce müzik dinleyicisi olarak söyleyebilirim ki yalnızca müzik, bir şarkının benimsenmesi için yeterli değil. Çünkü insanlar o şarkının önce ne anlattığına bakıyorlar. O şarkıda anlatılan hikayeler, kendi hayatlarıyla bağdaşıyorsa hemen benimsiyorlar.
Bunun sound ile alakası yok mu peki?
Sound ile çok alakalı olduğunu düşünmesem de bana tarzımı soruyorlar “Türkçe Sözlü Hafif Gotik Müziği” diyerek “Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği”ne gönderme yapıyorum, çünkü bu albümü “darkwave”den çok pop sound’unda yapmak önceliğimdi. O yöne doğru gidince de biraz daha popa yakın kolay dinlenebilir, ferah bir albüm çıkmış olabilir.
“Çağlan Tekil’in son halini dinleyememesi ‘Ölüler Hariç’in en büyük eksikliğidir…”
“Ölüler Hariç” albümünüz geçtiğimiz yılın eylül ayında Rainbow45 etiketiyle plak olarak da basıldı. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
2015’te albümü ilk dinlettiğim 3 insandan birisi Çağlan Tekil’di ve ona reklamcılıktan biriktirdiğim paralarla albümü plak olarak bastırmak istediğimi söyledim. Aslında plak toplayıcısı da değilim ama anı olur diye düşündüm. O da beni Rainbow45’e yönlendirdi, Salih Karagöz ile tanıştım. Ancak albümden hiçbir şarkıyı kendisine dinletmemiştim ve böyle bir projenin önce yayınlanması, ardından plak olup olmayacağına karar vermemiz gerektiğini söyledi. O dönem bu plak projesi kapandı. Ancak 2021’in sonunda telefonum çaldı ve Salih abi bana albümü plak olarak basmak istediğini söyleyince ona 2015’i hatırlattım, çok şaşırdı! Böyle harika bir döngü içerisinde plağı basmış olduk. Albümün de namı geniş bir alana yayıldı.
“Ölüler Hariç”, aynı zamanda Çağlan Tekil’e ithaf edilmiş bir albüm. Çağlan Tekil ile Kana Kana’nın yollarını kesiştiren hikayeyi sizden de duymak isteriz. Tekil, grubun adının bile farklı olması gerektiğini düşünüyordu diye duymuştum hatta.
“Ölüler Hariç”in tek eksikliği, Çağlan’ın bu albümün son halini dinleyememiş ve plağa basılmış olduğunu görememesidir. Bu yüzden albümü de ona ithaf ettim. Metal dinlemeye birçok insan gibi Laneth ile başlamış birisi olduğum için Çağlan benim müzikle uğraşmama sebep olan kişidir. Tanıştıktan sonra da hiçbir şarkımı ona dinletmeden yayınlamadım.
Çağlan Tekil’in “Kana Kana”nın gelişiminde de büyük bir yeri var o zaman?
Çağlan, albümü dinlediği anda albümün tarzını “darkwave” olarak adlandırdı ve hemen bu tarzda müzik yapan diğer grupları gösterdi bana. Benim çıkış noktam The Cure, Depeche Mode, Nine Inch Nails gibi gruplardı mesela. O bana nasıl bir yol izlemem gerektiğini de söyledi. Beni Hakan Tamar’ın Tamar Records’ına götüren de odur, bir gecede el sıkışıp albümü kararlaştırdık. Bu karanlık ve biraz da lanetli albüm, bu ilişkinin tohumu diyebilirim.
“Sadece canımın istediğini yaptım ve bu bana çok büyük keyif verdi…”
Albümü dinlediğimizde aslında arkasında çok büyük bir ekip varmış gibi hissettiriyor, hem prodüksiyon hem de icra bakımından. Böyle büyük projeyi tek başınıza üstlenmek zor olmadı mı?
Hiç zor olmadı, çünkü ben genelde üretirken şarkıyı önce kafamda düşünürüm; ertesi sabah her şeyiyle kayda hazır hale getirmiş olurum. Zaten ben bu albümü yaparken de her şeye kendim karar vermek istiyordum. Kimseyi beklemek ve yönlendirmek de zorunda kalmadım. Sadece canımın istediğini yaptım ve bu bana çok büyük bir keyif verdi.
Kana Kana’nın beslendiği noktalar neler? Kana Kana şarkılarına konu olan hikayeleri nerelerden topluyorsunuz?
Birçok farklı şarkı yazma biçimi var. Yıllardır reklam müziği de besteleyen biri olarak zaten başkalarının fikirlerine kendi fikirlerimi katarak ortaya bir şeyler çıkarıyordum. Ancak şarkı yaratma kısmında hiçbir şey düşünmüyorum. Zaten günlük hayatta bir şeyler izliyoruz, dinliyoruz, görüyoruz. Müzikle uğraşırken de o konular çıkmaya başlıyor. Ama genelde kendi hayatımdan konuları değil, dışarıdan izlediğim hayatları anlatıyorum.
Yakın zamanda Kadıköy Sahne’de Norveç’li blackgaze grubu Sylvaine’in ön grubu olarak sahne aldınız. Yabancı bir grubun ön grubu olmaya giden süreç nasıl gelişti? Projeye başlarken bu noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz?
Kana Kana konserleri için “illa olsun” diyerek hareket etmiyorum açıkçası. Sylvaine konseri de Surge Türkiye’nin ön ayak olmasıyla gelişti. Kendileriyle ilişkimiz güzeldi zaten, bir gün beni aradılar ve Sylvaine’i Türkiye’ye getireceklerini ve ön grup olarak en iyi grubun Kana Kana olacağını söylediler. Ben de güzel olabileceğini düşündüm ve “tamam” dedim.
Seyirciden gelen tepkiler nasıldı?
Kana Kana’yı çok fazla bilen bir seyirci olduğunu düşünmüyordum ama buna rağmen tüm konseri pür dikkat izlediler. Pazar günü olmasına rağmen tıklım tıklım dolu bir salondaydık ve konser bittikten sonra tanışmaya gelenler oldu, “Ölüler Hariç” plağını aldılar. Tıpkı 90’lar gibi, harikaydı!
View this post on Instagram
““Kana Kana” isminin oluşmasında Tarkan’ın büyük yeri var!”
Konser listenizde kendi şarkılarınızın dışında Tarkan’ın 1997 çıkışlı ‘Kır Zincirlerini’ şarkısı da var. Bu şarkıyı “Kana Kana” tarzıyla yorumlamaya nasıl karar verdiniz? Gothic bir makyaj eşliğinde Tarkan dinleyen seyirciniz ne tepki veriyor?
Metal camiasında Tarkan kırmızı çizgidir, bilirsin. Tarkan bir tarafta diğerleri başka bir taraftadır. Genel olarak Tarkan, sevilen ve uzak kalması mümkün olmayan biri olduğu için aldığım tepkiler de çok güzel. Ben bu projenin isminin bir ikileme olmasını istemiştim. Tıpkı ‘Kuzu Kuzu’ ya da ‘Dudu Dudu’ gibi. Öte yandan Fikret Kızılok’un ‘Yana Yana’sı da buna örnek olabilir. Bu yüzden projenin isminin oluşumunda iki kişinin de büyük yeri var.
Siz aynı zamanda müzikal kariyeriniz boyunca birçok farklı tarzda müzik yapan gruplarda (Kaçak, Gaddar gibi) yer aldınız / alıyorsunuz. Tabii bir de jingle üretiminiz var. Bu çeşitlilik, ürettiğiniz parçalarda müzikal kesişimlere sebep oluyor mu?
Şarkıları ben yaptığım için illa bir etkileşim oluyordur tabii ki. Ama ben her projede farklı müzikal yelpazelere girip tarzlar arası geçişler yapıyorum. Kana Kana’nın da kendine ait bir konseptinin, makyajının, müziğinin olması bununla alakalı.
Kana Kana’yı yeni projeler, konserler ve şarkılarla görecek miyiz yakın vadede?
İlk kez bu röportajda söylüyorum, 7 Nisan’da yeni bir şarkı geliyor Kana Kana’dan. Ama albümde olacak bir şarkı değil. Tarz olarak aynı ama biraz farklı noktalara yürüdüm. Yeni albümü ise hazırladım, şimdi prodüksiyon süreciyle uğraşıyorum. Çok uzun sürmeyecek ama onu biliyorum. Konserleri de sıklaştırmaya başlayacağız ama hepsinden önce Ankara’dan çok istek alıyoruz, hızlıca oraya gideceğiz.
Son olarak dinleyicilerinize dergy.com aracılığıyla ne söylemek istersiniz?
Dergy gibi uzun süreli devam ettirilebilen girişimler özellikle Türkiye koşullarında bence çılgınlık! Biz kendimizi müziğe adadığımız için zaten çılgınız ama sizin de öyle olduğunuzu düşünüyorum. Bu yüzden dinleyicilere şunu diyebilirim ki müzik yayıncılığına gereken desteği verin, insanlar müzik için böylesine uğraşırken siz de o küçük adımı atın ve bu oluşumları ileriye taşıyın. Böylece biz de söylemek istediklerimizi rahatça söyleyebileceğimiz mecralar bulabiliriz.