Ana SayfaÖzel Dosya20’li yaşlar bunalımı: Bu hayatta geç mi kaldım?

20’li yaşlar bunalımı: Bu hayatta geç mi kaldım?

Başlangıçlar, ikinci seviyede devam eden ergenlik, beklentiler, her şeye geç kalma hissi ve birikmeyen paralar… 20’li yaşlar bunalımının altında yatan sebeplere ve bu özel on yıllık dönemin önemine bakıyoruz.

Eylül BOMBACI /

20’li yaşlardaki insanların hayatlarına şöyle bir baktığımızda belki de geçmişten çok daha beter olan bir “yaşama” baskısı ve yaşayamamanın verdiği varlıksal sancıları izliyoruz. Ama yavaş yavaş birtakım özgürlüklerin ve bağımsızlıkların ilan edildiği 10 yıllık serüven neden bu kadar önemli ki? Zaten hayatın her döneminde biri kalkıp bu yıllar hayatının en önemli yılları demiyormuş gibi 20’li yaşlar için sanki daha bir başka konuşuluyor. Hayatın merkezinde, kendi dünyanın ortasında, hangi filme baksanız orada… Dağınık, kafası karışık ama romantik o anları görüyorsunuz işte. Tam da bu yüzden güzel yaşama hissiyatının ittirdiği baskı, beklentilerin hayat bulmaması, filmlerin gerçek olmaması yaşayanları da hayal kırıklığına uğratıyor. Selam 20’li insanlar, baskılarla, geç kalınmışlıklarla sizleri konuşacağız.

Nereden geliyor bu baskı?

Her şeyin başında hala genç olmanın yaşattığı bir baskı var. Daha fazla büyümeyeceğinin, 25’inden sonra beyninin prefrontal korteksinin gelişmeyi bitireceğinin kabullenişiyle başlıyor her şey. Onun dışında artık kızgın bir ifadeye bürünürken çatamadığın kaşların, bilgisayar ekranına baka baka yavaş yavaş birbirine yaklaşıyor. Tabii ki de abartmak için değil bu, sadece bir başlangıç. Gerçekten yaş almanın başlangıcı ve sonsuza kadar genç kalmayacağının farkındalığı. Açık fikirlerle ve daha yeterince sertleşmemiş bir bakış açısıyla dünyaya kendini açmış ya da açmayı umut etmiş kişiler aslında 20’ler. Hala bir şeyler yeniyken ya da yeni hissettirirken bazı şeylere alışmış olmanın insanı korkutmaya başladığı bir an.

Tüm bunların yanında bir de sorumluluklar var tabii ki… 10’lu yaşlarda başlayan eğitim serüveninin o son bulduğu an, devam etme kararının kendi kendine olacak bir süreç olduğunu bildiğin bir an. Ya iş bulacaksın ya da eğitimine devam etmeye karar vereceksin. Beklentiler başka evrenlere kapı açarken alınan her günahın kendi boynuna olmaya başladığını anladığın zaman, 20’li yaşlardasın. Tabii ki bu yaşanılanların toplumdan bağımsız olduğu anlamına gelmiyor. Zaten işin en can alıcı kısmı da bu. Kendi kararlarınla, doğru adımlar atması beklenen bir yetişkin birey olmaya başlamak. Nasip olursa 30’unda bu yetiyi mükemmel seviyeye çıkarmış olmak tabii ki de. Sadece bireyin veya birey ve sevdiklerinin önemi için hayatta bazı sorumlulukların altına girmek… Bunun ötesinde ise 30’lu yaşlarda sofralarda anlatacak hikayelere sahip olmak. Tüm o sorumluluklar üstümüze ağırlık olup yürümemizi yavaşlattığında akıl kütüphanemizden bir anı çıkartıp onu eşe dosta anlatabilmek.

İşte bu sebepten 20’li yaşlar bir nevi yarış gibi hissettiriyor. Herkesin hayatta aynı sayfada olduğundan emin olmak için sosyal medyada geçirilen saatler, verilen kararların sorgulanmasıyla bitiyor. Çünkü kendi yolunu çizmek zorunda kalmak bir tarafta heyecanlıyken bir tarafta ürkütücü bir hal alıyor. “Bakın ben tecrübe kazanıyorum” ya da “ben yaşıyorum” derken hem kendine hem de başkalarına bir kanıt sunarken karşımızdakiler ise belki aynı şeye bakarak kendi yolunu sorguluyor aslında. Ki bunu sosyal medya evreninde çok daha kolay ve erişilebilir bir şekilde yapıyoruz.

Geç kalmak

20ler sadece bir yaş değil, yaşayana verilmiş sahte bir özgürlük. Kimisine göre evlenme yaşı, devlete göre istihdam, araba kiralama şirketlerine göre bir tehlike… Aleyna Tilki’nin ünlü olduğunu görüp Fatih Sultan Mehmet’in 21 yaşında İstanbul’u fethettiğini anımsadığında boşa kürek çektiğin hissiyatı yavaş yavaş seni bulmaya başlıyor. “Hala kendimi toparlayamadım” diye sorgularken, İstanbul’u fethetsin diye yetiştirilmiş bir padişahla kendini karşılaştırmak pek de sağlıklı değil elbette. Tüm bunların yanında bir de koşuşturma kültürü üstüne bindiğinde yaşadıklarımız, yaşamak istediklerimizin hep altında kalıyor. Üstüne bir de potansiyellerin geçmişle örtüşmediği bir ekonomi binince zaman çok daha hayal kırıklığı yaşatıyor aslında. Daha çocukken ve ergenken yaşananları idrak etmeye çalışırken, bir anda mezun oluyor kendinle kalıveriyorsun. 1994 yapımı “Reality Bites” isimli filmde Winona Ryder’ın karakteri de tam olarak bunu hissediyor “Şimdi ne yapacağız? Bize miras bırakılan bunca hasarı nasıl tamir edeceğiz?” Bireysel sıkıntılarla uğraşmak bir yana hayaller gerçekleştirilmek için sıraya girmiş bekliyor ama kimse ideal bir dünyada yaşamıyor.

Kimisine göre 20’yken büyümek istemiyoruz, çünkü büyümek artık boy atmak ya da gelişmek anlamına gelmiyor gibi hissettiriyor; gerçek böyle olmasa da. Yavaşlamak, oturmak, sakinleşmek çok uzak hissettirirken elde olan imkanlarsa hayalleri hayata çevirmeyi zorlaştırıyor. Okuyanlara müjde olsun, bilenler bilmeyenlere duyursun, başlangıçların sonu yok! 20’lerimiz ise bırakalım düştüklerimiz, döktüklerimizle, sevdiklerimiz ve seçtiklerimizle bizim olsun!

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR