Uzun bir aradan sonra geri dönmeye hazırlanan Greenify Festival’i kapsamında ülkemizde oldukça sevilen Hooverphonic bir kez daha İstanbul’u ziyaret edecek. Yeni albümleri “Fake Is The New Dope”u önümüzdeki sene yayınlamayı hazırlanan ekip ile 14 Temmuz’daki konserleri öncesi bir sohbet gerçekleştirdik.
İpek ATCAN / [email protected]
Hooverphonic’ın bir araya gelmesinin üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. Kariyeriniz boyunca, Hooverphonic birkaç kadro değişikliği yaşadı. Bu durum grup dinamiğini ve yaratıcı süreci nasıl etkiledi?
Her zaman kendimizi yeniden yaratmak zorunda kaldık. Biri ayrıldığında bizim tercihimiz olmadı, hiçbir zaman hikayemizi tamamladığımızı hissedemedik. Bu ayrılıklar daha çok bir bölümün sonu gibi hissettirdi. Yeni bir ses sizi farklı yazmaya yönlendirir ve yeni bir kişi yeni bir dinamik yaratır. Genel olarak grup tazeliğini korudu ve bizi ilginç bir şekilde geliştirdi.
Müziğiniz, trip-hop, pop ve elektronik gibi farklı türlerin bir karışımı olarak tanımlanmıştır. Bu çeşitli unsurları bir araya getirerek benzersiz bir ses oluşturmak için nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?
Çok fazla düşünmemeye çalışıyoruz ve içgüdülerimize güveniyoruz. Hepimizin eklektik müzik zevkleri var ve bu yüzden tarzımız yıllar içinde değişti. Shoe-gaze etkisindeki trip-hop grubu olarak başladık ve daha orkestral bir havaya evrildik. Ardından psikedelik müziğe girdik ve favori albümlerimizden birini yayınladık: “The President Of The LSD Golf Club” Noémie gruba katıldığında daha çok pop müziğe yönelmiştik. Ve şimdi Geike geri döndüğünde, 90’ların elektronik müziğine daha çok meylettik. Sanırım her zaman kağıt üzerinde yanlış gibi görünen şeyleri denemeye çalışıyoruz, ancak duyduğunuzda mükemmel uyum sağladığını hissediyorsunuz. ‘Mad About You’, elektronik ritim ve Holywood yaylılarından oluşan düzenlemesi olan genç bir halk şarkıcısı tarafından söylenen bir Blues şarkısı. Bunu okursanız, asla işe yaramayacağını düşünürsünüz, ancak duyduğunuzda mükemmel olduğunu görüyorsunuz.
Hooverphonic’in hit single’ı “Mad About You”, uluslararası başarı elde etti ve imza şarkılarınızdan biri haline geldi. Dünya çapında izleyicilerle rezonansa geçen bir şarkıya sahip olmak nasıl bir his?
‘Mad About You’nun gerçekten de her daim popüler bir şarkı olduğu doğru. Aylık olarak streaming platformlarında 1.5 milyon dinlenme ve Youtube’da canlı versiyonun 166 milyon dinlenmesi ile benden daha uzun süre yaşayacak. Tabii ki bununla çok gurur duyuyoruz. Ancak canlı bir konser verdiğimizde insanların sadece o şarkı için orada olmadıklarını görüyoruz. Aynı zamanda ‘2wicky’, ‘Eden’, ‘Sometimes’, ‘Anger Never Dies’, ‘Amalfi’, ‘Badaboum’, ‘Romantic’ ve ‘The Wrong Place’ gibi şarkıları da dinlemek istiyorlar.
2020 yılında en son albümünüzü “The Magnificent Tree” yayınladınız. Ancak yakın zamanda ‘Por Favor’ adlı bir single yayınladınız, bu gelecek bir albüm için bir ipucu mu?
Evet, doğru! Gelecek yıl yayınlıyoruz. Albüm oldschool hip-hop ve 90’ların elektronik müziğinden ilham aldı. Adı ise “Fake Is The New Dope”. Albümü Covid döneminde yazdık. Sözleri, turne yapamamanın etkisinden ve bu durumun beni depresyona sokmasından bahsetse de genel hissiyat yükseltici ve umut dolu.
Heyecan verici projeler veya işbirlikleri konusunda önümüzdeki planlarınız var mı?
Evet, bu yıl “Sit Down And Listen To Hooverphonic” albümü 20 yaşına giriyor, bu yüzden kutlama zamanı geldiğini düşündük! Sonbaharda tekrar yollara düşeceğiz ve bir yaylı dörtlüsü eşliğinde tüm klasik şarkılarımızı elektronik olmadan akustik bir şekilde çalacağız, tam olarak 2003 yılında yaptığımız gibi. Ancak ‘The Last Thing I Need Is You’dan sonra çıkan tüm hit’leri de içeren bir performans sergileyeceğiz.
Bir Belçika grubu olarak, kültürel kökeninizin müziğinize nasıl etki ettiğini düşünüyorsunuz? Sesinize dahil ettiğiniz belirgin Belçika müzik unsurları var mı?
Belçika oldukça benzersiz bir ülke çünkü Latin ve Cermen kültürlerinin karışımıyız. Bu nedenle, örneğin Hollandalı veya Fransız birinin barındırmayacağı şekilde unsurları birleştiriyoruz. Belçika gruplarını farklı kılan budur. Kariyerimizin bir noktasında Amerika’ya taşınmayı düşündük. Epic USA’nın genel müdürüyle bir öğle yemeği yediğimde, köklerimin gücünü küçümsememem gerektiğini söyledi. Ve bu yüzden Belçika’da kaldık ve gerisi tarih oldu.
Son olarak, Türk hayranlarınıza ne demek istersiniz?
Onları sevdiğimizi söylemek istiyoruz! Onlar dünya çapında en iyi seyirciler arasında ve bizi her zaman cömertçe karşılıyorlar. Ve Türk yemeklerini seviyoruz!