Kendi deyişiyle “alaşım bir müzik” yapan Seda Erciyes ile yeni çıkardığı teklisi ‘Sürme’nin ardından biraz söyleştik. Müziğindeki güçlü kadın duruşunu ve ona “yapamazsın” diyenlerin aslında tetikleyici bir motivasyon olduğunu anlatan Seda ile aynı zamanda son zamanlarda yapay zeka ile yapılan şarkıların, müziğin geleceğini nasıl etkileyeceğini de konuştuk.
Batıkan BAKSI / [email protected]
Yeni teklin ‘Sürme’ ile röportajımıza başlayalım diyorum. 2023 yılında çıkardığın ilk teklin ‘Yabani’yi geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlamıştın. Şimdi de ‘Sürme’ geldi. Yeni şarkını bize birazcık anlatmak ister misin?
‘Sürme’nin hikayesi İstanbul’un hafif esintili akşamlarından birinde, bir teras partisinde geçiyor. “Geceyi bir türlü bitirmek istemeyenlerin, eve yalnız dönmeyi reddedenlerin ve geç saatte gelen hüznü anlayanların şarkısı” diye tanımlıyorum ben. Gerçek hikaye, yaşandı. İstanbul’da bir teras partisinde yaşadığım o basık hisleri anlattım.
“Kendimi bir kutuya hapsetmeyi reddettiğimden beri daha kolay üretir oldum…”
Senin yaptığın müziği tek bir türe indirgemek mümkün olmuyor genelde; hip-hop da duyuyoruz, R&B melodilere de rastlıyoruz, caz tınıları da etrafı kaplayıveriyor. Bu müzikal yoğunluğun arasında nasıl kaybolmadan ayakları yere sağlam basan şarkılar yaratıyorsun?
Kendimi bir kutuya hapsetmeyi reddettiğimden beri daha kolay üretir oldum. Müziğe aşığım, esinlendiğim ve sevdiğim her türü kendi potamda eritmeye çalışıyorum. Alaşım müzik yapıyoruz bence, türleri büküyoruz ve kendi filtremizden geçiriyoruz. ‘Sürme’de de Arsan’la birlikte uzun zamandır hayran olduğum Jersey müziğini R&B ve pop’ta buluşturduk. Gün sonunda bu iç içe geçmişlik, seçtiğim hisler ve vokal melodileri benim müziğimi kendine özgü kılmış oluyor.
Şarkıların ve sahne şovlarında genel geçer kuralları alt üst etmeyi seviyorsun gördüğümüz kadarıyla ve bu duruş kadınların üzerine biçilmiş rolleri de bir kenara atıyor. Sence günümüzde kadın sanatçı imajı daha da güçlendi mi yoksa daha mı pasifize bir durumda?
“Topluma uygun görmedikleri kadın” imajının güçlendiğini gördükleri için baskıları artırdıklarını hepimiz görüyoruz. Tüm baskılara ve yapamazsınlara inat, var olmaya ve sahnede dilediğimiz gibi kendimizi temsil etmeye devam ediyoruz. Bunu sadece sahne kıyafetine indirgemelerini de istemiyorum. Var oluşumuz, söylemlerimiz, şarkı seçimlerimiz, sahne şovlarımız hepsi bir bütün. Çünkü sadece bir kıyafetten değil, bir açıklamadan da konserlerin iptal edildiğini biliyoruz. O yüzden güçlendiğimiz apaçık ortada.
Sosyal medyanın artık yeni medya olduğu bir dönemde müzik yapan biri olarak aynı zamanda görünüş de her şey bildiğin gibi. Tarzını yaratırken en çok nelerden etkilendin / etkileniyorsun?
Tarzımı “foxy” olarak anlatmayı seviyorum bu sıralar. Dişli, yabani, feminen ve maskülen dengesini kurabilen, vücut hatlarını göstermekten çekinmeyen, seksapelitesini sahiplenmiş sanatçılardan çok etkileniyorum. Betty Davis, Tina Turner, Prince, Lenny Kravitz, Beyoncé, biraz da Doja Cat, Rico Nasty gibi isimlerin hepsinin tarzlarıyla verdiği o biricikliği nasıl yansıttığını inceliyorum. Trendlere göz kırpan ama hep bir adım önde bir yerden tarzımı göstermek istiyorum.
“Bir çeşit yakıt ve motivasyon oluyor ‘yapamazsın’cılar…”
Bağımsız müzik yapan bir müzisyensin. Özellikle bu yola çıktığın ilk zamanlarda nasıl tepkilerle karşılaştın? “Yapamazsın” diyen üsten bakışlar seni de bulmuş muydu?
Her zaman ve hâlâ. Tarzı çok “pop” bulanlar, inançsızlar, onların güzellik kıstaslarına uymadığım, zayıf ve çok genç olmadığım için gelecek görmeyenler, tarzı çok “niş” ve toplumdan kopuk bulanlar ve daha nicesi. Devamlı ürettikçe ve kendi müziğinizin arkasında durdukça çevrenizde kaliteli bir kitle sağlam şekilde oluşmaya başlıyor. Tüm o sözlerin hiçbir önemi kalmıyor. Başta üzse de aslında iyi ki hayatınızda olduklarının farkına varıyorsunuz. Bir çeşit yakıt ve motivasyon oluyor “yapamazsın”cılar. Maalesef bizimle konuşurken kendileriyle konuştuklarının farkında değiller.
Sadece Spotify verilerine baktığımızda bile ayda 105 bine yakın dinlendiğini gördüm. Bu ilgiyi konserlerde de aynı şekilde görüyor musun? Konserlerinde seyircinle iletişimin nasıl?
Çok güçlü bir iletişimimiz var dinleyicilerimle. Hiçbir şarkı eşliksiz geçmiyor. Her konserime mutlaka gelen fanlarım var. Sanırım sahnede sayıların bir önemi kalmıyor çünkü görece az dinlenme ve az takipçi sayısına göre konserlerimiz dolu ve çok keyifli. Ayrıca bunu okuyan ve hiç konserime gelmemiş herkesi konserime davet etmek istiyorum. Grubumun şarkılara yaptığı canlı aranjeleri mutlaka dinlemelisiniz. Canlısını dinleyip şarkılara aşık olmuş çok fazla insanla tanıştım. Çünkü hepimiz performans vermeye aşık müzisyenleriz. Çok özenli şekilde hazırlanıyoruz. Sahnedeki her müzisyen bu işe yıllarını verdi. Kesinlikle bu fark belli oluyor.
“İş söz konusu olduğunda profesyonellikten ödün vermem…”
Sen aynı zamanda İTÜ mezunu bir mühendissin. Sahnedeki müzisyen Seda ile mühendis Seda’yı karşılaştıracak olsan ne gibi benzerlikler ya da farklılıklardan bahsedersin?
İkisi de çok çalışkan ve pes etmiyor. İkisi de analitik zekası yüzünden bazen öne geçse de bazen de çok katı gözükebiliyor. “Mühendis Seda” personam toplantılarda beliriyor. Eğlenceli biriyimdir ama iş söz konusu olduğunda profesyonellikten ödün vermem, ikisini karıştırmamalarını isterim.
“Yabani” single’ının klibinin görselleştirilmesinde yapay zeka kullandın. Yapay zeka ve müzik arasındaki etkileşimi nasıl buluyorsun? Sence müziği farklı bir noktaya ulaştıracak mı yoksa müziğin içindeki duyguyu eritip yok mu edecek?
Buna hep benzer örneği veriyorum. Bilgisayar prodüksiyonları çıktığında session müzisyenleri aynı tartışmayı yaşadılar. Artık bilgisayardan bir enstrüman çok gerçekçi şekilde çalınabiliyor. Duyguyu da öldürmüyor. Peki o duygulu midi’yi kim çalacak? Ben asla şarkıma midi klavyeden bir bas gitarist gibi bas yazamıyorum mesela. Bu gelişmelerin yeni bir enstrüman öğrenmek gibi olduğunu düşünüyorum. İşin ehli insanların yeni bir arayüz öğrenmesi gibi bir durum olacağına inanıyorum. İnanın bana o kadar kötü AI işleri var ki şu an. Çıkmaya da devam ediyor, hiçbir iş sırf AI yaptı diye öne geçmeyecek. “Prompt engineering” burada devreye giriyor. Kimin yapay zekayı hangi promptlarla eğittiği ve yönettiği çok önemli.
Dinleyicilerine ve dergy.com okurlarına söylemek istediklerini de duymak isterim.
En başından beri desteğini esirgemeyen dergy.com ekibine çok teşekkür ederim. Hala konserlerimize gelmemiş herkesi bir konserime bekliyorum. Unutmayın, “yarın her şey unutulur”. Hoşça kalın.