Hazır Leonardo DiCaprio’nun doğum günü gelmişken, kendisini başarıları ve gezegenimiz için yaptıkları sebebiyle onurlandıralım dedik. Üstelik yönetmenlere fısıldayan bu adam “Killers of the Flower Moon” gibi gerçek bir araştırmacı gazetecilik örneği kitabın şu an tüm takdirleri üzerine toplayan uyarlamasıyla yine gündeme oturmuşken hakkında bir yazı yazmanın tam zamanı diye düşündük. Hadi bakalım, başlayalım.
Neslihan Atcan ALTAN
Kariyer: 5- Yıldızlı Pekiyi
Benimle aynı yıl doğarak aramızdaki tek ortak noktayı sağlamış olan DiCaprio, kafa kağıdında doğum yeri Ankara yerine Los Angeles yazınca olaya direkt mekanın sahibi olarak başlamış bir beyefendidir. Kendisini ben şahsen ilk bir VCD’ye kaydedilmiş -evet VCD- “What’s Eating Gilbert Grape” (1993) isimli yapımda izlemiş, performansından da epey etkilenmiştim. Bir tek ben etkilenmemişim ki, canlandırdığı bu karakterle ilk Oscar ödülü adaylığını da almış akranım. Sonrası malum… Aynı yıl Robert De Niro’yla “This Boy’s Life” var mesela. DiCaprio, çoğu genç kızın radarına “Romeo + Juliet”le (1996) girip “Titanic”le (1997) bir daha da çıkmamıştır. Zaten çıkmamıştır ama bu konuyu özel hayat başlığı altında ele almak isterim. Yazının başında kendisine yönetmenlere fısıldayan adam dedim çünkü bakınız sevgili arkadaşlar, bu sarı kafa, dünya oyuncularının çoğunun sadece hayalini kurduğu yapımlarda en saygın yönetmenlerin birçoğuyla çalışmış, hatta sinema mahallesinin bilgesi Martin Scorcese dedemizin Bağ-Kur kadrolusu haline gelmiştir. – hey yavrum, metafor perisi misin, nesin? – Bakınız bu efsunlu adamın listesinde kimler var: Spielberg, Nolan, Eastwood, Mendes, Boyle, Cameron, Tarantino ve daha kimler, kimler… Arkadaşlar hangi oyuncuda yönetmen başlığı altında böyle bir karne var? – ciddi bir soruydu, size soruyorum. Kariyerinin son 15-20 yılı içindeki yapımlar da sinema tarihinin en önemli filmleri haline gelmiş eserler. Bana sorarsanız (ki sorarsınız herhalde) en iyi performansı olan “The Aviator”dan, “Inception” (2010), “The Wolf of Wall Street” (2013), “The Departed” (2006) -bir de bunu çok severim oyunculuğu açısından-, “J Edgar” (2011), “Shutter Island” (2010), ilk Oscar’ını kucakladığı “The Revenant” (2015) ve “The Great Gatsby” (2013)’ye kadar muazzam bir külliyat -oh, bu kelimeyi de kullanmadım demem- gelecek nesillere devredilecek.
Özel Hayat: 2- Zayıf
Ben öyle sürekli sevgili değiştiren ve sevgililerini illa da kendisinden genç seçen adam sevmem. Zaten onlar da beni sevmez. Yani DiCaprio’yla tanışsak birbirimizden pek haz etmeyeceğimiz aşikar. 25 yaşın üstünde kimseyle birlikte olmamasıyla gittikçe daha itici bir hale gelen Leo efendi -bakın gittikçe seviyeyi düşürüyorum- bu garip fetişinden de asla taviz vermiyor. Deli mi ne? Gigi Hadid, Camila Morrone, Blake Lively, Anne Vyalitsyna, Bar Rafaeli, Gisele Bündchen gibi dünya güzeli modelleri hiç kaçırmamış. Daha bir sürü de saymadıklarım var. Sanki “Aman, bir daha mı gelecez dünyaya?” demiş ve katalogdan seçercesine etrafta model bırakmamış Sığcan Leo -seviyeyi düşürüyorum demiştim-. Yani tabii, onun açısından bakınca pek de haksız değil. Aman ne bileyim? Bana ters aga falan dermişim.
Aktivizm: 4- İyi
DiCaprio, çok uzun zamandır gezegen annemiz ve biz çocukları için bir şeyler yapma çabası içinde. 1998 yılında kurduğu Leonardo DiCaprio Foundation, aktörün öncelik olarak benimsediği küresel değişim mevzuunda farkındalık yaratmak ve bu alanda çalışan birey ve kuruluşlara destek olmak gibi mühim işlere imza atıyor. Bu konu başlığı altında yer alan sorunların incelendiği belgesellerin yapımcılığını üstlenmiş. The 11th Hour, Before the Flood, Ice on Fire, And We Go Green, Cowspiracy, The Ivory Game, Fin gibi türlerin soyunun tükenmesi, ormansızlaşma, iklim değişikliği, hayvan tarımı, kaçak avlanma gibi gezegenimizi gezegenlikten çıkaran türlü şeytanlıkların işlendiği bu belgesellerin hepsinin yapımcısı, bir kısmının seslendireni ve yazarı kendisi. Ama yine de bu alanda tam puan alamıyor çünkü her yere jetiyle gitmekten geri kalmıyor. Sözün işine denk olmayınca insan haliyle irkiliyor biraz.
Hayatta Kalma Dirayeti- 5 Pekiyi
DiCaprio’yu araştırırken bir röportajında kendisinin ölümün eşiğinden dönme konusunda epey idmanlı olduğunu öğrendim. Şöyle ki, artık arkadaşları ekstrem sayılabilecek bir etkinlikte yakınında durmayı istemiyorlarmış. İzah edeyim; bir keresinde bindiği uçağın kendi oturduğu taraftaki motorunun patlamasına eş zamanlı tanık olmasından tutun, eğitmeniyle birlikte paraşütle atladığında paraşütünün açılmaması, yedeğinin de epey geç açılmasına ve köpek balığı izleme amaçlı yaptığı dalışta bir büyük beyaz köpekbalığı kardeşimizin yarısına kadar kafese dalıp DiCaprio’yu yutmaya çalışmasına kadar hep hayatla bir kıl payı oyunu oynama durumu söz konusu.
Beyefendinin daha uzun yıllar bu oyunların kazananı olarak aramızda kalmasını, bize şık yapımlar izletmeye devam etmesini can-ı gönülden dileriz ve doğum gününü de çıkkıdı çıkkıdı diye kutlarız sayın DiCaprio. Bakalım neler yapıp edeceksin? E, hadi 50’nin kapısından gir o zaman. Kapıyı da açık bırakma, cereyan yapıyor!