Ana SayfaMüzikİpek Yılmaz: "Bir gün Teoman dedi ki “İpek benim bu hafta bir...

İpek Yılmaz: “Bir gün Teoman dedi ki “İpek benim bu hafta bir klibimi çekeceğiz. Sen çekiyorsun.”

Konserlerden çıkmayan biri olarak bununla yetinmiyor bir de konser sonrası fotoğraflarına kesinlikle bakıyorum. Kah izleyicilerin çektiği, kah fotoğrafçıların… İşte adaşım İpek Yılmaz da (namıdiğer eyeoftheipo) tam olarak böyle dikkatimi çekti.

İpek ATCAN / [email protected]

Konser fotoğrafları bir konseri çok iyi de anlatabilir, sessiz de kalabilir. Benim için İpek’in fotoğrafları “sesli” fotoğraflar. İzlediğim, deneyimlediğim konseri bana tekrar yaşatabilen kareler. Bir süredir mor ve ötesi’nden dolayı kendisine aşinaydım. Geçtiğimiz sene Bursa’daki mor ve ötesi konseri sonrası kuliste Harun‘la sohbet ederken “Bir gün beni sizin İpo’yla tanıştır, bayılıyorum!” dedim. Şansa İpo da (kendimden bahsettiğimi zannediyorum yazarken!) o konserdeymiş ve Harun bizi tanıştırmış oldu. Çektiği fotoğraflar bir yana kendisi de son derece tatlı bir birey ve o günden beridir de ara ara karşılaşıyoruz zaten. En son geçen hafta Teoman‘ın after party’sinde kendisini görünce dedim ki “İpo biz seninle bir röportaj yapalım” Cidden o kadar keyifli bir iş yapıyor ki, birilerine ilham olur diye düşündüm. Tıpkı Cem‘de düşündüğüm gibi. İkisi arasındaki fark ise biri bir mekanın külliyatını çekiyor, diğeri ise çalıştığı sanatçıların peşinde turluyor. Bu arada İpek’in bir yandan kurumsal bir hayatının olması şokunu da üstümden atamıyorum. Ben atamaya durayım sizi röportajla baş başa bırakıyorum

“Bir gün Teoman dedi ki: “İpek benim bu hafta bir klibimi çekeceğiz. Sen çekiyorsun kameranı al gel”

Genel bir hikayeni dinleyelim, onu girişte kullanırım. İşte şuradan mezun şöyle oldu böyle oldu şöyle işler yaptı gibi 🙂

1993 doğumluyum. Pek fazla analitik zekam olmadığını hissedip, lisede zar zor Türkçe-Matematik tamamladıktan sonra ben sinema okuyacağım dedim. Ama benim için tek seçenek Bilgi Üniversitesi’ydi. Çok da başarılı biri değildim bursum Bilgi Sinema’ya yetmeyince Bilgi’de Halkla İlişkiler bölümüne girip iletişim fakültesi içinde double major yapmaya karar verdim. Annem falan hatta “yapamazsın illa sinema diyorsan başka okul yaz” dedi. Yok dedim yapacağım. O günden sonra kafayı koyduğumu yapmaya karar vermişim aslında… Sonra yetmedi Galatasaray Üniversitesi İletişim Yüksek Lisansı’nı da tamamladım. Yüksek iletişimci, fotoğrafçı, yönetmen İpek hanım diyebiliriz😊 Bu sinema merakımda da evet görsel dünya ile bir şey anlatma derdim vardı o ayrı ama hep müzik klipleri izlerdim. Klip yönetmenleri bana çok havalı geliyordu o dönem. Öyle uzun metrajların falan çok hastasıyız ama hep ağırlıklı kısa film eğitimiyle de ilerlediğim için ya dedim o kadar okuduk inşallah bir gün bir klip de çekerim. Çeksem kime çekerim diye düşündüğümde o zamanlar Teoman’a çekerdim herhalde diyordum. Çok hayranıyımdır Teoman’ın çok uzun yıllardır. Sonra aradan seneler geçti bir gün Teoman dedi ki: “İpek benim bu hafta bir klibimi çekeceğiz. Sen çekiyorsun kameranı al gel”. Tamam dedim ne gün çekiyoruz?

Hatta benzer bir hikaye Harun Tekin’le de var. Bir gün Cihangir’de elimizde tripod kamera bir ödev için bir şeyler çekiyoruz. O sırada da bir arkadaşın apartman kapısından çıkışını alıyoruz karşı kaldırımdan. Meğer Harun yandaki kafede oturuyormuş. Yanımıza geldi her zamanki son derece kibar ve centilmen haliyle “Affedersiniz beni çekmiyorsunuz değil mi?” dedi. Ben de hemen “hayır yok biz ödev için çekim yapıyoruz ama inşallah bir gün çekerim sizi” demiştim. Şimdi bunları hatırladıkça nereden nereye diyorum. Tabii Halkla İlişkiler de bir taraftan peşimi bıraksın istemedim. O alanı da sevdim. Stajlar vs yaparken birden ajans dünyasının içinde buldum kendimi. O süre zarfında da aslında video fotoğraf hala aklımın bir köşesindeydi. Kamerayı ajansa giderken çantama atıp geceleri konser çekmeye gidiyordum. Hatta sabah ofis, akşam master dersi, gece konser fotoğrafı, sabah tekrar işe gitmek gibi 2 senelik bir döngüm de oldu… Şimdi yap desen yapamam😊 bugün hem bir yabancı şirketin kurumsal iletişim uzmanıyım hem de mor ve ötesi, Kenan Doğulu, Göksel, Teoman gibi isimlerin aktif fotoğrafçılığını yapıyorum tabii arada dönemsel çalıştığım pek çok yerli ve yabancı sanatçı, grup, dj vs de oluyor.

Fotoğrafçılığa ne zaman merak sardın? Konser fotoğrafçılığına seni yönlendiren ne oldu?

Okuldan dolayı 2012’den beri her gün zaten kamera elimde geziyordum. Ağırlık video tabii ki. Okul bitince de kamera bir köşede duruyordu. Huysuzlandım ben öyle durmasına onun. O dönem de tabii Kadıköy’e çok takılıyoruz. Taksim’de de bir iki arkadaşımızın grubunu dinlemeye gidiyoruz derken bir gün Gür Akad’ı dinliyoruz Kadıköy Dorock XL’de, Gür’e zaten hayranım ama birdenbire Steve Vai ‘Crying Machine’ çalmaya başlayınca ben dedim ki sahnede bir şey oluyor. Gür’ü o kadar hissettim ve o kadar farklı gördüm ki o an onu gördüğüm gibi herkes görsün istedim. Dedim ki ben bir sonraki konserinde bu adamı çekeceğim. İlk böyle başladı hikaye… Sonra arkadaşlarımın gruplarını tahmin edilemeyecek kadar karanlık sahnelerde çeke çeke gözüm konser fotoğrafında gelişti diyebilirim. O kadar karanlıkta çekince büyük sahnelerde fotoğrafçının işi çok kolaylaşıyor. Bar fotoğrafı çekmeden ben fotoğrafçı oldum demesin kimse diyebilirim.

Kurumsal hayatın yanında bunu sürdürmek nasıl oluyor? Bir gün kurumsalı bırakıp sadece fotoğrafçı olma gibi bir hayalin var mı? Muhakkak bir sürü şey kaçıyordur, özellikle de şehir dışı konserleri…

Çok yorucu ama ikisinde idare edecek şekilde yola koyuyorum. Tek sıkıntı benim kalkıp 1 hafta tatile gidecek bir yıllık iznim olmuyor. Hepsi turnelerde bitiyor. Yine de ne kurumsalı ne de fotoğrafı bırakacağım demiyorum. Turneler yorucu ama her sanatçıyla da her zaman her turne olmuyor. Özellikle çalıştıkları prodüksiyon şirketleri aynıysa genellikle bu sanatçıların konserleri arka arkaya yazılıyor. Örneğin benim bir sanatçıyla Bodrum’dan İzmir’e geçmem gerekiyor ama o gün Bodrum’a diğer sanatçı konser vermeye geliyor gibi. Birkaç arkadaşım var gidemediğim yerde onlar destek oluyor onlar gidemeyince ben destek oluyorum gibi idare ediyoruz. Bir denge tutturduk. Fena da değiliz.

“Freelance fotoğrafçılar için özellikle sadece konser fotoğrafı çekerek geçinirim diyebilecek sanmıyorum biri olsun.”

Bu yola çıkan biri kolay kolay “sadece bununla geçiniyorum” diyemiyor di mi günümüz dünyasında?

Sadece fotoğrafçılıkla da geçinen çok başarılı konser fotoğrafçısı arkadaşlarım da var. Ama direkt sanatçıyla çalışmıyorlar. Ya kendilerine ait prodüksiyon şirketleri var ya da çok iyi konser mekanlarının anlaşmalı fotoğrafçıları yani yine bir kurumsallık oluyor sadece fotoğrafla geçineceğim dediğin zaman. Freelance fotoğrafçılar için özellikle sadece konser fotoğrafı çekerek geçinirim diyebilecek sanmıyorum biri olsun ama belki bir gün çıkar.

20210816 Teo ipekylmz 43 scaled

Ben seni mor ve ötesi ile tanıdım ama Teoman’dan Göksel’e birçok isimle çalışıyorsun. Eminim fotoğrafçı olmak isteyen birine bu isimleri şık olarak versek hemen “D) Hepsi” şıkkını işaretler 🙂 Nasıl gelişti olayların buraya gelmesi?

Dediğim gibi ben barlarda çekiyordum. Bir süre sonra da master yaptığım dönemde portfolyo geliştirmek için bir tık daha iyi konser salonlarında çıkan sanatçıları çekmeye başladım. Oradaki fotoğrafları görenler beni başka konserlerine çağırmaya başladı. Portfolyo büyüdü gelişti ve sanatçılar bana geldi. Bugün bu isimlere ben sizle çalışmak istiyorum demek gibi bir seçenek pek mümkün olmuyor ne yazık ki, onlar size geliyor.

Kaprisle karşılaştığın oluyor mu? Detay anlatırsan magazine girer ama evet hayır gibi bir cevap da alabiliriz buna. Yok anlatırım diyorsan magazini hangimiz sevmiyoruz ki 🙂

Bizim yerli sanatçılarımızdan hiç kapris görmedim. Onlar zaten beni ve işlerimi bilerek beni tercih ediyorlar. Gözleri kapalı bir güven duyuyorlar diyebilirim. Sadece şöyle bir stres olabiliyor. “İpekçim senden bugün bir afiş fotoğrafı alsak ne güzel olur” diye konser öncesi duyunca insan biraz geriliyor ama yine de isteneni çıkarıyoruz. Göksel’in son afiş fotoğrafı böyle çıkmıştı. Hatta o da onunla ilk işimizdi. Bostancı Gösteri Merkezi’ndeydik.

Hiç sergin oldu mu? Olacak mı var mı böyle planlar?

Ya pandemi öncesi bir fikrim vardı. Sonra çok üşendim ona bir de hiç vaktim olmadı. Zaten benim fotoğraflarım Türkiye’nin her yerindeki billboard’larda konser ya da film afişi olarak sergileniyor. Albüm kapağı oluyor. 15-20 kişinin gireceği ufacık bir galeriden daha önemli bence İstanbul’da, İzmir’de, Konya’da ya da Antep’te benim çektiğim fotoğrafları sokaklarda görmek.

Bu yola çıkmak isteyenlere neler önerirsin?

“Abi ben art seviyorum benim anlatım dilim bu” falan havalarına girmesinler. Önce doğru fotoğraf çeksinler. Doğruyu çekebilmek için en zorlu koşulları deneyimlesinler. Zorlu koşullarda doğru ve net pozu doğru kadrajda elde etmeye çaba harcasınlar. Ondan sonra artistic desire için istediklerini çekebilirler. En önemlisi de tabii ki fotoğrafçının gözü bir fotoğrafa hayat veriyor ama karşındaki sanatçının müzik ve hayat tarzı onun istediği görsel dünyayı yansıtmalı. Fotoğrafçının her sanatçıya ve her sahneye bakış açısı her konsere göre değişmeli.

mvo inonu ipo edit2 291 scaled

Çok iyi yerli isimlerle çalışıyorsun ama diyelim ki yurt dışındasın Avupa, Amerika, sen seç… Hangi üçlünün daimi fotoğrafçısı olmak isterdin?

Ben buna eski bir röportajda daha rock’n roll bir yanıt vermiştim ama şimdi şöyle olsun. Beyonce, David Gilmour ve keşke hayatta olsa Freddie’li bir Queen.

Eklemek istediğin şeyleri ve okurlara mesajını alayım son olarak 🙂

Adaşım İpek’in sorularını yanıtlamak çok keyifliydi. Çok teşekkür ederim. Teoman after’ında ayak üstü hadi röportaj yapalım demek ayrıca güzel bir anı oldu. Röportaj çok TedX konuşması gibi olmamıştır umarım kimse sıkılmaz. Sevgiler.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR