Ana SayfaMüzikDeniz Tekin: Dertlerimiz ve kaygılarımız ilk insanlardan pek farklı değil!"

Deniz Tekin: Dertlerimiz ve kaygılarımız ilk insanlardan pek farklı değil!”

Deniz Tekin, “Yüzyıllardır Aynı Dert” ile bir döndü; yüz yıllardır süregelen dertlerimizle bizi yüzleştirdi. Ben de günlerdir albümün içinde dolanıp duruyorken “yüzyıllardır süren bu dert ne ola ki” diye merak ettim ve kendisiyle yeni albümü üzerine bir konuşmak istedim. Haydi şimdi bu derde ortak olma zamanı!

Batıkan BAKSI / [email protected]

Röportajımıza başlarken muhtemelen albüm çıktığından beri albümün isminden dolayı dinleyicinin de aklında olan soruyu sormak istiyorum. Nedir bu yüzyıllardır süren dert / dertlerimiz?

Bu ortak dert birçok şeyi kapsıyor aslında. Kendimizi ve hayallerimizi gerçekleştirmekle ilgili gayelerimiz temel fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarımızdan pek ayrı değil. Ama hem kendi içimizde, hem de sosyal ilişkilerimizde aşamadığımız düşünce, ifade ve davranış kalıpları var, bunları iradeyle aşmaya çalıştığımızda dahi önceden düşülen tuzaklara düşmek çok muhtemel. Hem doğal habitat olarak hem de kendi oluşturduğumuz kültürlerle burası evimiz, güneşin altında yeni bir şey yok, ama bağlamına göre burası cennet de olabiliyor cehennem de. Onca çağ devirmeye, teknolojik ilerlemeye rağmen bu dünyanın yaşına bakınca yeniyiz, dertlerimiz ve kaygılarımız ilk insanlardan pek farklı değil.

En son albümün “Kozakuluçka”nın üzerinden 6 yıl geçti. Ama bu süre zarfında çıkardığın single’lar ya da eşlik ettiğin şarkılar sebebiyle biz seni hep duymaya devam ettik. Kendi kariyerin açısından albümler arasındaki bu 6 yılı nasıl anlatırsın?

İlk albüm çıktığında 19 yaşındaydım, biraz telkinle ve “zamanıdır” ile kaydedilen bir albüm oldu. O albümü yakın arkadaşlarımla ve çok değerli müzisyenlerle kaydettik ama sanırım yaşım ve tecrübem müzikte istediğimi anlatabilmeye de arkasında durabilmeye de elvermiyordu. Bu teknik bilgiden çok, duygusal olgunlukla alakalı bir durum. İlk albümden sonra farklı, hatta birbirine karşı tanım içinde olan müzik türlerine sıra sıra uğradım ve ne yapmak istediğimi ve istemediğimi anladım (şimdilik). İkinci albümde bunları uyguladık gibi hissediyorum, içime ve içimize sindi.

Sen canlı performansta kendini ifade etmeyi çok seviyorsun, seni bir kez canlı izleyen birisi bunu zaten kolayca fark edebiliyor. “Yüzyıllardır Aynı Dert”i de hücum kayıt olarak kaydetmişsiniz stüdyoda. Bu sebeple bu albümü canlı performanslarına en yakın çalışma olarak adlandırabilir miyiz? Hücum kayıtlı bir albüm yapmak sana ne gibi bir tatmin sağladı?

Doğrudur, bir yandan da aslında başından beri sahnede alternatif rock tabanlı bir müzik çalıyoruz. Sekiz sene bir gelenekten bahsetmek için kısa bir süre ama bu müziğin sahne geleneği vokal ve geri vokal, iki gitar, bir bas ve bir davuldan oluşuyor. Gitarların rol dağılımı keskince eşlik ve solo enstrümanı olarak ayrılmıyor, daha çok birbirini tamamlayan riff’ler üzerine kurulu bir müzik. Dışarıdan konuşuyorum, çünkü bu bir solo proje olsa bile başından beri sahnede çalan dört kişi olarak düzenliyor, kaydediyor ve çalıyoruz. Ekip arkadaşlarımla uzun süreli bağlar kurmayı ve paylaşımcı bir ortam içinde bulunmayı tercih ediyorum, düzenlemesi hazır bir müziğe dahil olan eşlikçiler değiller. Ben de üstenci bir konumda olmaktan çok ev sahibiyim, en azından bunu sağlamaya çalışıyorum.

“Kendi mesajını aktararak kalıcılığını buradan kurmaya çalışan bir müzik yaptığımızı düşünüyorum…”

Yeni albümünün dinledikçe, bekledikçe daha lezzet kazanacağını hissettim en azından bugünün müzik dinleyicisi için. Belli bir disipline sahip kulakları zaten hemen çekiyor. Peki sen kafası sonradan gelen şarkılar mı yoksa ilk duyuşta benimsenen şarkılar mı yapmayı tercih ediyorsun?

Böyle düşünmeniz bizim için çok değerli, çünkü ilk kaygısı nasıl (ya da ne hızla) karşılandığı değil kendi mesajını aktarmak olan, kalıcılığını buradan kurmaya çalışan bir müzik yaptığımızı düşünüyorum. “Kafasının sonradan gelmesi” de “ilk duyuşta benimsenmesi” de dışsal, seyirciye bağlı faktörler ve buralar düşünülmeye başlandığında illa bir çoğunluk tanımlanıyor ve orası tatmin edilmeye çalışılıyor. Ama o dönemde, o noktada anlatıcı kendi derdini maskelemeden aktarmaya çalıştığında, kendi öznelliğine dayandığında, aynı derde rastlayan insanlar hayatlarının farklı dönemlerinde bu müziğe uğramış oluyor; müzik zamansız ve kalıcı oluyor.

Ben albümü dinlerken gerçekten güçlü bir rock sound’u duydum. Kirli tonlar, zaman zaman fuzz’a varan efektler, agresif bas ve davullar vs… Ama aslında modern bir rock’tan da bahsetmek mümkün değil, sanki biraz 70’ler sound’una göz kırpmışsın. Kendiliğinden mi oldu, yoksa planlı bir adım mıydı, sürecin hikayesini biraz dinleyelim mi senden?

Aslında bir dönemi ya da spesifik bir müziği referans alarak yazmadım, bu odak noktasıyla kaydetmedik. Kurban ve Nekropsi gibi birkaç esinden bahsedebilirim ama ana odağımda müziği bir şeye benzetmek yoktu. Bilinçdışı etkiler her zaman sızıyor, tabii ki sosyal bağlamından tamamen kopuk, deneysel bir müzik yapmadık ama amaçlı bir durum olmadı.

“Yaşarken gerçekliği yorumluyor ve yazıyoruz…”

Deniz Tekin’i çok genç yaşlardan beri tanıyoruz, dinleyicin de haliyle sen büyürken seninle beraber bu yolculuğa eşlik etti, seninle birlikte büyümeye devam etti. Peki Deniz Tekin büyürken, müziğini ve üretmeye olan bakış açısını da büyüttü mü?

Açıkçası bu sekiz senelik yolda ana akım ve alternatif müzik spektrumunda hem biçim olarak hem de müzik endüstrisi ve canlı müzik piyasası içindeki üretim ilişkileri olarak birçok yere uğramış gibi hissediyorum, tabii ki görülecek, öğrenilecek hâlâ çok şey vardır, bir yandan da yaşarken gerçekliği yorumluyor, yazıyoruz. Öğrendiklerim beni sezgisel olarak doğru bildiğim yerden çok da uzaklaştırmadı gibi hissediyorum, tecrübelerim bana amatörken “böyle olmalı” dediğim şeylerin sağlamasını yaptı gibi düşünüyorum.

Yukarıda eşlik ettiğin şarkılardan bahsetmiştik; sen bu zamana kadar rap denemesi de yaptın, fusion işlerde de yer aldın, zaten rock yapıyorsun. Farklı tarzlarla iç içe olmak sana nasıl bir zenginlik katıyor, sınırlarını kaldırıp yeni şeyler deneyebilme konusunda etkili bir yöntem mi bu sence?

Kesinlikle hem biçim hem de fikrî olarak çok besliyor diyebilirim. Buradan sonra birtakım ayrık yerlerde sabitlenilir, bir yerlerde de akmaya devam edilir gibi hissediyorum ama nerede bulunmak istediğimi ve istemediğimi tanımlamak konusunda öğretici oldu.

DenizTekin7

Politik / sosyal duruşuna yıllardır aşinayız senin. “Yüzyıllardır Aynı Dert”teki sözlere baktığımda aslında bir iklimin de yansımalarını senin dünyaya bakış açından görüyorum. Sanatçı olmanın getirdiği bir politik duruş mu bu yoksa bir zaruret mi bir şeylerin dile getirilebilmesi için?

Kişisel olan politiktir, kitlesel olarak paylaştığımız düşünce ve hisler kesinlikle öznel tecrübemizden ayrı değil. Sanatçı olmak aslında politik bir duruş belirtmeyi ya da aktivistliği özünde şart koşmaz, herkesin az çok nerede durduğunu, neyi söyleyip söylemediğini ya da hangi yapılarla iş birliği içinde olduğunu incelerseniz bunu görebilirsiniz. Hepimiz, elektrik kullanan, kira ödeyen, üretim döngüsü içinde olan hepimiz bazı çelişkilere aklımız ve vicdanımız elverdiğince mecburuz. Ama mesajı kendi zamanını aşabilen bir ifade çoğunlukla makul olmayı hedeflemez, kendini sansürlemez.

Sen hep bağımsız müziği savundun, müziğini de bağımsız olarak bugüne kadar getirdin. Hatta DKTT’nin “Dedim Olabilir” belgeselinde de çok sevdiğim bir sözün var. “Bağımsız müzik insanın insan gibi davranabilmesine olanak tanıyor” minvalinde. Bağımsız bir sanatçı olmak sana bu zamana kadar neler getirdi, bağımsız olmana rağmen bu kadar geniş bir kitleye yayılabilmeni neye bağlıyorsun?

Aslında ifade ve duruş olarak bağımsız olsam bile ilk yayınladığım işler yine ana akım ya da butik müzik şirketleri aracılığıyla yayınlandı, son albüm hariç. Belli çevreler ya da yapılardan uzaklaştıkça, bazı edinilmiş kaygılardan sıyrıldıkça bu “insan gibi” hissetme ve ifade edebilme haline daha yakın olduğumu hissediyorum. Neyi nasıl söylediğimiz hem kimliğimize hem de sosyal ve ekonomik güvencemize bağlı olduğu yerde bir devlet memurunun da bir sanatçının da bu düzen içinde kaygısı benzer oluyor ama bize modellenen yaşam koşulları ve gereklilikleri (mülkiyet edinmek, bazı sosyal statüsel edinimler) bir kenara koyulup, yaşamın ne kadar uzun süre ya da nasıl fiziki koşullarda değil de nasıl, neyi anlatarak, kendi içinde nereye sadık kalınarak ve ne için yaşandığının önemi hatırlandığında bazı denklemler çok basit gerçekten.

“Ben de bu neslin bir ürünüyüm ve eleştirdiklerimi yapıyorum…”

Canlı performanslarına bir kez daha dönmek istiyorum. Yıllardır çok fazla sayıda konser verdin, çok fazla dinleyiciyle buluştun. Bu süre zarfında Türkiye’deki müzik dinleyicilerinin değişimini nasıl görüyorsun? Mesela sosyal medya, konser alışkanlıklarını nasıl değiştirdi sence?

Aslında benim yolumun başı sosyal medyanın ve dijital müzik platformlarının öne çıktığı zamanın başına denk geliyor, 2014-2015 yıllarına. Çok farklı bir çağı gördüm diyemem ama etkileşim endekslilik, müziği yapıldığı mekanda, anda olarak tecrübe etmek değil de bir “edinim” için, hikaye için video kaydetmek ya da “ben de buradaydım” diyebilmek için, gösteri içinde gösteri için kovalamak gibi temalar giderek keskinleşiyor. Yaşlı yaşlı konuşmayayım, ben de bu neslin bir ürünüyüm ve eleştirdiklerimi yapıyorum, amacım üstten bakmak, didaktik konuşmak değil.

Şimdi neler olacak Deniz Tekin cephesinde? Albümden sonra neler var sırada?

Albümün ikinci kısmı var, bir yandan da bu anlatıdan bağımsız, tek başına yayınlansa iyi olacak şeyler de yazmaya devam ediyorum. Müzik hep güzel, tekli de olsun, albüm de olsun, devam işte.

dergy.com okuyucularına ve dinleyicilerine mesajlarını da almak isterim. 🙂

Bu anlattıklarımın sadece benim sorularım ve cevaplarım olmadığını biliyor, benzer vahalardan uyanıp benzer duvarlara çarpanlara sevgilerimi ve yoldaşlığımı gönderiyorum. Yalnız değiliz ve halledeceğiz.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR