Bazen dinlemekten ya da söylemekten utandığımız, bazen de hiç sevmememize rağmen saçma şekilde bundan zevk aldığımız şarkılar hepimizin hayatında büyük bir yer kaplıyor. Spotify’da gizli oturumlar açıldığında neler dinlediğinizi bir düşünün. Çoğunlukla popüler ama hiç beklemediğiniz anlarda sizi yakalayan -catchy- şarkılar olma olasılığı yüksek. Peki bizi bu şekilde yakalayan şarkıların özellikleri neler?
Batıkan BAKSI / [email protected]
Hepimiz bazı şarkılar hakkında “ya geçen gün bir şarkı dinledim, sürekli loop’ta şimdi!” yorumunu yapıyoruz. Hatta o kadar ki şarkı çalmıyor bile olsa ya beynimizde dönüp duruyor ya da dilimize dolanıp melodisiyle veya sözleriyle sürekli hayatımızda kendisine yer buluyor. Bazı zamanlarda çok sinir bozucu bir durum da olduğunu kendi adıma söyleyebilirim çünkü asla tarzım olmayan şarkıların da dilime pelesenk olduğuna sık sık denk geliyorum. Bu şarkılar bazen bindiğimiz bir taksinin radyosunda, bazen bir Instagram reels videosunda ya da bir sokak müzisyeninin performansında karşımıza çıkıyor ve biz bir anda o şarkı tarafından adeta “yakalanıyoruz”. Zaten bu şarkıların daha yapım aşamasında böyle olacağı da biliniyor ve bizi yakalamak için yapılıyor ki şarkı dilden dile, listeden listeye taşınabilsin. Bu parçaların bir de “catchy” diye bir ismi var tabii. Adı üstünde akılda kalıcı şarkılar. Peki bu şarkıların sihri ne? Biz neden duyduğumuz anda bu şarkılara saplanıp kalıyor, bir de hiç hoşlanmamamıza rağmen mırıldanmaktan ve onları “guilty pleasure” şarkılar olarak hayatımıza almaktan geri duramıyoruz? Gelin cevabını birlikte arayalım.
Uzun cümleli şarkılar daha çok akılda kalıyor!
Eşlik etmeyi çok sevdiğiniz şarkıları bir aklınıza getirin. Söylemekten en hoşlandığınız bölümler kısa mı yoksa uzun cümleler kurulan kısımlar mı? Büyük ihtimalle geniş zamanda uzun uzun eşlik ettiğiniz şarkılar daha fazladır. Zaten “catchy” şarkıların da en önemli özelliklerinden biri şarkıyı söyleyen kişinin daha az nefesle daha uzun sözler söylemesi. Yani kesik kesik söylenen bir şarkı insanları kendisine çekmiyor aksine daha fazla itiyor. Mesela rap müziğin son zamanlarda insanların aklında bu kadar kalmasının sebebi de bu şarkıların uzun ve ritmik sözlerden oluşması. Haliyle insanlar eşlik ederken sıkılmayacakları şarkıları kendilerine daha yakın hissediyorlar.
Erkek vokallerin bilinçaltı ile ne alakası var?
Catchy şarkılarla alakalı çok saçma gelebilecek ama bilinçaltı deneyimlerimizle alakalı bir faktör var. Evrimsel süreçte erkek sesi, savaş çağrısına gönderme yaptığı için yüksek sesli erkek vokallerin söylediği şarkılar bizi daha çok harekete geçiriyormuş. İlk insanların yaşadığı kabile hayatında, avcı ve toplayıcı erkeklerin kitleleri yönlendirme güdüsünden ötürü yüksek perdeden çıkardıkları seslerin bugünkü karşılığının grupların frontman’lerinin konser izleyicisini istediği gibi yönlendirebilmesi olduğunu söylemek de mümkün oluyor. Londra Üniversitesi’nden müzikolog Dr. Alison Pawley ve psikolog Dr. Daniel Mullensiefen’in yaptığı bilimsel araştırmalarda ortaya çıkan ilginç sonuçlardan biri olan bu duruma en iyi örneklerden biri de Freddie Mercury veya Bon Jovi’nin sahne hakimiyeti ve kitleleri yönlendirebilme özellikleriymiş.
Earworm’ların bu işte büyük bir payı var!
Geçtiğimiz aylarda yine burada earworm denilen olguyla alakalı bir yazı yazmıştım. Kulak kurdu adı verilen ve kulağımızda durmaksızın kendini tekrar eden şarkılara, melodilere ya da sözlere “earworm” deniyordu. İşte earworm olarak tanımlanmış ve bu özellikleri taşıyan şarkılar aynı zamanda “catchy” şarkı olma özelliğine de sahip. Bu şarkıların belli başlı karakteristik özellikleri var. Mesela dinleyiciye kanca atmayı hedefleyen ve dinleyen kişiyi ilk anda kendisine bağlayan söz ya da müziklere sahipler. Ya da çok sık tekrarların yapıldığı bölümlerden oluşuyorlar. Sevin ya da sevmeyin, Justin Bieber’in ortalığı kasıp kavurduğu ‘Baby’ şarkısının (muhtemelen burayı okurken kulağınızda çalmaya başlamıştır) o meşhur nakaratındaki tekrarlar, parçanın “catchy” olma özelliğini gösteriyor. Ne kadar tekrar ederse o kadar beynimizde kendisine yer bulan bu parçaların tekrar kısımları daha çok aklımızda kalıyor.
Ne kadar az enstrüman o kadar basitlik!
Hep şikayet ederiz “bu ne ya, hep aynı melodiyle şarkı yapmışlar!” diye. Ama aslında bu da oyunun bir parçası çünkü insanlar daha az enstrümanın çaldığı daha basit şarkıları akıllarına daha çabuk kazıyorlar. Çünkü beyin; kompleks ve karmaşık parçalardan çok, anlamak için daha az efor harcaması gereken parçaları bellekte tutuyor. Aşırı yüklemeden kaçınan beynimiz, öncelerde dinlediği tarzları da ihmal etmiyor tabii. Yani biz sıkı bir metalciysek, daha sonraları dinleyeceğimiz yine karmaşık sayılan bir rock parçasını dinlediğimizde aynı tepkiyi verip bu şarkılara da “aşinalık” bakımından daha sıcak bir yaklaşımda bulunabiliyoruz. Fakat iyi bir klasik müzik dinleyicisi değilsek, bir orkestradaki sayısız enstrümana adapte olamayacağımız için bu orkestranın çaldığı müzik bizim için daha az yakalayıcılık oranına sahip oluyor.
Hayatımızdaki deneyimler “catchy” şarkılardan da etkileniyor!
Düşünsenize 2000’lerin başındasınız. Sevgilinizden ayrılmışsınız, işler kötü gidiyor, arkadaşlarınızla ilişkileriniz bozulmuş, evden bile çıkmak istemiyorsunuz. O sıralarda da bir şarkı çalınıyor kulağınıza: “Depresyondayım, unutuldum, aldatıldım; sevgilimden ayrıldım çok yalnızım” diye ve siz günlerce bu şarkıyı acı çekerek mırıldanmaya devam ediyorsunuz. Evet, Göksel’in 2001 çıkışlı ve onu geniş kitlelere tanıtan ‘Depresyondayım’ şarkısı tam da catchy şarkıların deneyimsel ilişkisine harika bir örnek. Çünkü dinlediğimiz müzikler yaşadığımız deneyimlerden hiç bağımsız değil ve haliyle işlerin yeterince kötü gittiği bir dönemde bu ruh haline uygun şarkılar dinlememiz çok normal. Depresyonun dibindeyken neşeli şarkılar dinleyebilirsiniz ancak sizin ruh halinizi anlatan şarkılar çoğunlukla sizi ele geçiren parçalar olacaktır. Ki ben de karamsar bir ruh halindeyken kendi ruh halimden daha karamsar şarkılar dinlerim ki o mood’dan daha hızlı kurtulabileyim. Aksi takdirde o mood’un içindeyken neşeli bir şarkı dinliyorsam “aa manyak mı ne bu, bu kadar neşeli olacak ne var?!” diye sinirlenip kapatabiliyorum.
7 saniye kuralını hiç duydunuz mu?
Belki bilinçli olarak hiç farkında olmadığımız bir kuralı sürekli olarak uyguluyoruz. “7 saniye kuralı” olarak literatürde kendisine yer bulmuş bu rutin; televizyondan pazarlamaya, radyodan sosyal medya videolarına kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalarda, insanların radyolarda bir kanalı değiştirmeden önce çıkan şarkıyı 7 saniye kadar dinlediği ortaya çıkmış. Yani siz 7 saniye içerisinde o şarkıyı severseniz, kanalı değiştirmeden hayatınıza devam ediyorsunuz. Ancak bahsi geçen bu şarkı, eğer 7 saniyede sizi ele geçiremiyorsa o şarkı çok da “catchy” bir şarkı sayılmıyor. Zaten geçmişle bugün arasındaki şarkılara bakacak olursanız günümüz şarkılarının bir hızla başladığına denk geleceksiniz. Artık uzun intro’lar yok, ters köşe yapacak girişler rafa kalktı. Mesajı hızlıca verecek ve dinleyiciyi 7 saniye (ve hatta daha kısa zamanda) içinde ele geçirecek şarkılar yapılıyor ki bu artık TikTok ve Instagram videoları için de yapılan şarkılara dönüştü.
Sık sık (özellikle yaz aylarında) pop müzik şarkıları olarak duyduğumuz “catchy” şarkılar artık popüler olan ne varsa onun içinde karşımıza çıkmaya başladı. Önemli olan şarkının popülaritesini arttırmak olduğu bu şarkı biçiminde, prodüktör ve aranjörlere de çok büyük rol biçilmiş durumda. Çünkü müzik ya da çalan-söyleyen ekip ne kadar iyi olursa olsun, eğer parça insanları kısa sürede yakalayamıyorsa maalesef popülarite kazanamıyor ve bir başka “catchy” şarkı bu parçaların önüne geçiyor.