Yalnızlık ömür boyu mu, yoksa dönemsel mi? Bir bitmedi şu 2020’lerin travması. Belki suç pandemide değildir de sosyal medyayla artan sürekli çevrimiçi olmanın etkileridir. Ya da tek başına odada telefon elindeyken yalnız hissetmemekten doğmuştur arkadaşlıklardaki azalma.
Eylül BOMBACI
Artık birçok insan sosyalleşmek için kendine alan açamaz hale geldi. Geçmişte ofis aşkları, üniversite kankalıkları, hatta daha çılgını parkta festivallerde tanışanlarla etrafımız salınmışken şimdilerde hikayeler çok daha durağan. Sosyal çevreler bir o kadar kapalı hale gelmiş durumda. Arkadaşlıklarsa artık Rosie Spinks’in yazısına göre ihtiyaç veya gereksinim değil, yapılması gereken bir iş gibi hissettirmeye başladı. Peki neden böyle hissediliyor? Bir yandan sosyalleşmek, dışarı çıkmak gibi iç dolduran heyecanlandıran ihtiyaçlar neden artık bir ihtiyaç değil bir zorunluluk gibi zihnimizi sarıyor?
Rosie Spinks yazısında, kimilerinin kahveyle yürüyüşe çıkmak gibi ufacık bir plan için bile söz alamadığını, Londra’da hafta içinde 1 saatlik bir yolla gidilebilecek bir akşam yemeğinin huzurdan çok hayat sömürücü etkilerinin olduğundan bahsediyor. Bir yanda telefon ve benzerleri dışındaki arkadaşlıklara özenilen bir yanda da bunu yapmak için harcanması gereken çabanın fazla geldiği bir durumda arada sıkışmışlık ise çok daha can acıtıcı hale gelebiliyor. İşte karşınızda modern yalnızlık! Rosie Spinks, Esther Perel’in bir podcast röportajında anlattıklarının altını çiziyor.
“Modern yalnızlık kendisini hiper-iletişimle maskeliyor. Bu nedenle insanların 1000 tane sanal arkadaşı varken kedisini besleyecek kimse olmuyor. Bu yalnızlık, aslında çok güçlü ve sosyal sermayenin eksilmesinin bir göstergesi.”
Youtuber Mina Le ise bu konuya başka bir taraftan parmak basıyor. Ekonomik gücün azalarak işçiye çok daha yük binmesinin yanında eve yorgun argın gelen ayaklarımızın bir kanepeye kendini bırakıvermesi. Bu bırakıvermelerle başlayan ve bitmeyen televizyon dizileri ve yavaşça uykuya çekilen zihnimizin sosyalliğe ne kadar ihtiyacı olsa da kendisini bu tarafa doğru çekmeyi ise çok da becerememesi. Bu yüzden bu boşluk doldurmaya çalışan tüketim çılgınlığı, hepimizi hala tek bir şey hakkında konuşabilmeye iterken, o birliktelik alınan bir ürünün hissinin ötesine pek de geçemiyor.
Bir yandan da sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yaşanan göç trendi, ekonomik kriz ve aynı yalnızlık duygusuyla motive olmaya devam ederken Linkedin gibi iş bulma siteleri, arkadaşlık siteleri, Facebook ve Discord toplulukları da dünyanın veya herhangi bir ülkenin başka bir yerinde 0’dan hayat kurabilmenin oldukça basit olduğu illüzyonuna kaptırıyor kimimizi. Fakat doğrusu şu ki 30’larından sonra kendi hayatına, yolculuğuna hatta belki de çocuklarına bakan kimileri, eski sosyal hayatlarından birazcık da olsa kendini kopartıyor. Elbette ki daha önce bahsettiğim ekonomik güvencesizliğin pandemiyle birlikte üst sınırlara yükselişi de arkadaşlık dostluk kurmaktan önce kişilerin kendisini güvende hissetmesine de engel oluyor aslında. Ne yeterince zaman var ne de para. 3 tane işte çalışıyorsanız belki ki “iyi hayat” denen şeyin elde edildiği bir seviyeye gelinsin. İşte bu yüzden Shawn Fain gibi aktivistler de iş günlerini 5’ten 4’e indirmenin çalışanlara çok destekçi olacağını savunmakta.
Yani siz isterseniz pandemiyi isterseniz ekonomiyi bunun içinde bir pay olarak görün. Dönemsel midir bilinmez ama yalnız hissetmekte pek de yalnız olduğunuz söylenemez. Bu hem iyi hem de kötü. Yine de birbirinin varlığını bilmek, arayı mesafelere rağmen açmamak, aramak belki de mektup arkadaşlığına bile geri dönmek gerek. Ne de olsa ihtiyacımız olan aslında hayatı yavaşlatmak.