Ana SayfaÖzel DosyaGençlere fısıldayan adam: John Hughes

Gençlere fısıldayan adam: John Hughes

Modern Amerikan genci sinemasının yaratıcısı olarak nitelendirilen John Hughes, sadece Amerika’da değil, filmlerinin gösterildiği her ülkede büyük başarı yakalamış, genç olma ve büyüme hallerini keskin gözü ve içgörüsüyle izleyicisine ve özellikle de filmlerinin muhatabı gençlere doğrudan yansıtmış, efsane bir isim. Özellikle benim kuşağın yakından bildiği birçok filmi sizlerin de bildiğini düşünüyor ve hatırlatma işine geçiyorum.

Neslihan Atcan ALTAN

Sixteen Candles (1984)

Molly Ringwald’ın çıkış filmi olan ve kendisini idol haline getiren “Sixteen Candles”, adından da anlaşılacağı üzere her Amerikalının ömründe mihenk taşı kabul edilen onaltıncı yaşını kutlayacak Samantha karakterinin başından geçenleri anlatan keyifli bir film. Akran baskısı, kendini kanıtlama ve birey olma çabası, ve İngilizcede “teenage angst” olarak nitelendirilen gençlik kaygısını ve bir de üstüne beden algısı mevzularını da işleyince evrensel ve nesiller arası  – bu cümle bir noktada biter mi acaba?- bağlantıyı kurmuş oluyor Hughes.

Breakfast Club (1985)

 

Hughes’un sevmediğim – dur yahu daha diplomatik olmam lazım- pardon, daha mesafeli durduğum karakterlerinden Judd Nelson’ın canlandırdığı John Bender’ın da bulunduğu bu 40 yaşına bir kalan efsanevi yapım ben diyeyim üç, sen de dört kuşaktır kendi türünde bir klasik olmaya devam ediyor. Hafta sonunu okulda geçirme cezası alan beş liselinin büyüme, ait olma, dışlanma, kimlik arayışı gibi yine hepimizin geçtiği yollarda takıldığımız konuların irdelendiği yapımda hepimiz kendimizden bir şeyler bulabiliyoruz. Hughes’un klasik bir lise hiyerarşisinde yer alan stereotipleri (nerd /inek, popular girl/popüler kız, jock/sporcu, wallflower/duvar süsü veya the weird one/garip olan ve rebel/asi) birbirine yaklaştıran Hughes, hepsinin ortak ve farklı kaygılarını, ön yargılarını ve ön yargılarını yıkışlarını o kadar tatlı anlatıyor ki… Ben oldum olası öyle asi çocuk falan sevmem. – Ne oldu yahu? Bir anda!- Gençken de sevmezdim. Salak mıyım? Bir canım var, onu da bu zevzeklere mi yaktıracaktım? “Asi” John Bender karakteri beni özellikle de cinsiyetçi duruşu ve zorbalığa varan hareketleriyle rahatsız etmiştir. Geçen gün filmi yine izledim, yine rahatsız etti. Mini ıssız adam gibi bişi. Issız adam da sevmem zaten. John’u sanki Hughes yazmamışçasına Hughes’un hatırına tolere ettikten sonra film gerçekten çok keyifli. Bu arada genç Emilio Estevez de filmin çiçekleri arasında.

Ferris Bueller’s Day Off (1986)

pNrMusE83e5Qg4uw1Idg3s7EsCK

 

Matthew Broderick, Alan Ruck ve Mia Sara’nın başrollerini paylaştıkları bu çılgın yapımda Ferris kardeşimizin lise hayatı esnasında okula gideceği yerde, ekürisiyle felekten bir gün çalarak eğlenmesine tanıklık ediyoruz. Broderick’in devleştiği filmde neden devleştiğini Hughes’un bu rolü Broderick’i düşünerek yazmış olmasıyla açıklayabiliriz. Yazılarımda epey atıfta bulunduğum Roger Ebert beyefendinin de dediği gibi “Ergenliğin Filozofu” Hughes, her ne kadar eğlenceli bir atmosferde üç ergenin şehri keşfini bizimle paylaşsa da alttan verdiği mesajı, Ferris’in, en yakın arkadaşı Cameron’ı ailesinin ilgisizliği sebebiyle içinde boğulduğu değersizlik hissinden kurtarmak ve hayatın güzelliklerini anımsatmak olarak alabiliriz. Film boyunca Chicago’nun güzelliklerini de gördüğümüzü hesaba katarsak Hughes’un bu zaman ötesi eserini bir kez daha saygıyla selamlıyoruz. – Kimiz biz? Onu bilmiyorum-

John Hughes

Hughes’un zamanı hep ardında bırakan filmleri bunlardan ibaret değil tabii ki. Külliyatı içinde bu üç film kadar başarı kazanmış birçok film olduğu gibi, pek de beğenilmemiş yapımlar da var. 1988 yılı yapımı She’s Having a Baby örneğin, pek başarılı olmadı. Kevin Bacon’ın bence sinsi bir karakteri canlandırdığı filmi ben de pek sevmem açıkçası. Ama bir Pretty in Pink (1986) öyle mi ya? Şimdinin totiği, zamanın yakışıklısı James Spader’ı ilk gördüğüm filmdir mesela. Ya da biricik Chevy Chase’li National Lampoon’s Christmas Vacation’ı (1989) kim unutabilir? – hiç izlememiş olduğunuzu varsaymıyorum bile – uzun lafın kısası, Hughes iyi ki varmış ve iyi ki bizlere bu yapımları vermiş. Bence yol yakınken beyefendinin külliyatını elden geçirin. Tschüss!

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR