Ana SayfaRöportajlarAfife'yi oyunun yönetmeni Serdar Biliş ve oyuncularından Tilbe Saran ile konuştuk

Afife’yi oyunun yönetmeni Serdar Biliş ve oyuncularından Tilbe Saran ile konuştuk

Zorlu PSM‘nin uzunca bir zamandır merakla beklediğimiz yeni oyunu “Afife” ile sonunda buluştuk. Bu buluşmanın ardından sorularımızı oyunun yönetmeni Serdar Biliş ve oyunun Kınar Hanım’ı Tilbe Saran’a yönelttik.

İpek ATCAN / [email protected]

14 Eylül akşamı bir süredir merakla beklediğim “Afife”nin prömiyerindeydim. Birbirinden başarılı ve önemli oyuncuların yer aldığı, çok kalabalık bir ekibin hem sahne üstünde hem de sahne arkasında çalıştığı, 120 dk ve tek perde olmasına rağmen -evet uzun!- zamanın nasıl geçtini anlamadığınız bir oyun “Afife”. Sahne dekorundan, kostümlere birçok çok şey çok ince düşünülmüş. Demet Evgar, Tilbe Saran, Necip Memili, Bora Akkaş, İdil Sivritepe, Bedir Bedir, Orkuncan İzan, Ekremcan Arslandağ, Öyküsu Okur, Basma Seiba, Bilge Çınar ve daha birçok kişi sahnede. Her bir rol sizi ayrı içine alıyor. Bir de yetmezmiş gibi Demet Evgar, Necip Memili ve Bora Akkaş canlandıkları her bir karakterde harikalar yaratıyor (evet, birden çok karakteri canlandırıyor çoğu oyuncu ama en öne çıkanlar bunlar) Keyifle izlediğim ve büyük ihtimalle ilerleyen zamanlarda muhakkak bir kez daha izleyeceğim “Afife” için söz şimdi çok değerli iki isimde…

Tilbe Saran: “Kınar Hanım’ın acılı hayatını tiyatro sanatı sayesinde yaşanır kılmış, mesleğine tutkuyla saygı duyan o tatlı sert tarafı beni kalbimden vurdu.”

Screen Shot 2024 09 20 at 16.01.21

Bu oyunda rol almayı kabul ederken sizin için en önemli kriter neydi? Hem Kınar Hanım’ı hem Mehdiye Hanım’ı hem de kısa da olsa Olivia ve Hamlet’teki Kraliçe’yi siz canlandırıyorsunuz.

Öncelikle projenin doğuş hayallerinden beri parçası olduğumu belirtmek isterim. Serdar Biliş çok beğendiğim ve daha önce iki kez çalıştığım bir yönetmen ve çok sevdiğim bir arkadaşım. Demet Evgar ise öğrenciliğinden beri tanıdığım, Kenter Tiyatrosu’ndan beri izlediğim birlikte proje yapmayı hayal ettiğim genç dostlarımdan. “Afife” için çalışmaya başladıklarında bu konuda bilgi sahibi olan dostlarımı derhal ekiple buluşturdum. Öncelikle Afife’nin mezarını bulan, o dönem tiyatrosu üzerine engin bilgisi olan değerli dostum araştırmacı Boğos Çalgıcıyan ve kızkardeşi Bercuhi yapının ilk harcını kardılar. Daha sonra sanat tarihçisi kıymetli dostum Seza Sinanlar projeye dahil oldu. Oyun Selin Cankı Ceylan tarafından defalarca yazıldı, çizildi nihayet son halini aldığında benim için düşündükleri Kınar Hanım rolüne bayıldım.

“Afife” oyununda Kınar Hanım karakterini canlandırmak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu rol sizi nasıl etkiledi?

Kınar Hanım ile ilgili bulabildiğimiz yazılı kaynaklara ulaştıkça kendisini çok sevdim. Acılı hayatını tiyatro sanatı sayesinde yaşanır kılmış, mesleğine tutkuyla saygı duyan o tatlı sert tarafı beni kalbimden vurdu. Bu sanata alçakgönüllü bir biçimde yıllarca hizmet etmiş birine Afife oyunu sayesinde minnetimi ödüyorum gibi hissettim.

Kınar Hanım’ın gerçek yaşamını, dönemin koşullarını, tiyatroya ve sanata olan tutkusunu araştırırken sizi en çok etkileyen ne oldu? Afife Jale’nin hayatında bu kadar önemli yeri olan bir karakteri canlandırırken hangi duygular arasındaydınız?

O dönem çok zor koşullar altında, yarı aç – yarı tok ama büyük bir dayanışma göstererek kendilerini fedakârca bu sanata adamış Ermeni sanatkârlara büyük hayranlık duydum. Onların direnci, tutkusu, heyecanı olmasa belki de bizler o sahnelere hiç çıkamayacaktık. Tüm bu gizli kahramanlara her provada, her temsilde selam yolluyorum. Ne ilginçtir ki Şehir Tiyatroları’nda Engin Uludağ’ın rejisiyle 90lı yıllarda bir defaya mahsus ,Yıldız Sarayı Tiyatrosu açılışı münasebetiyle, Kınar Hanım için, İbrürrefik Ahmet Nuri beyin yazdığı “Münevver’in Hasbihal”i adlı kısa oyununu oynamak da bana kısmet olmuştu. Afife sayesinde Kınar hanımla bir daha buluşmuş olduk.

Kınar Hanım gibi bir karakterin Türkiye tiyatrosuna katkıları sizce günümüzde nasıl algılanmalı? Onun bıraktığı miras sizce nedir?

İşine tutkuyla bağlı, özel hayatında pek mutlu olmamış bu çok özel hanımın sahnelerimize, disiplin, araştırma, neşe ve dayanışmayı miras bıraktığını düşünüyorum. Osmanlı’nın son günlerinden Cumhuriyet’in ilk heyecanlı yılları boyunca sadece tiyatro oynayarak var olabilmiş, çok severek evlendiği ve sadece 1 yıl beraber kalabildiği kocasını savaş koşullarında sefalet, yokluk içerisinde kaybedip, teselliyi sahnede bulup; 15 yaşındaki evladını da kaybettikten sonra neredeyse sahne dışında hiç bir hayatı kalmamış bu çok özel kadını günümüzde hatırlatmaktan onur duyuyorum. Ece Ayhan’ın -dipsiz kuyulara su olan Kınar hanım- diye tanımladığı sıra dışı bir oyuncunun ruhundan ruhuma akanlara şükran duyuyorum.

“Bir çakıl taşları gülümseyişi ağlarmış karafaki rakısıyla
şimdi dipsiz kuyulara su olan Kınar Hanım’dan
düz saçlarıyla ne yapsın şehzadebaşı tiyatrolarında şapkalarını tüketemezmiş hiç
İşte kel hasan bu kel hasan karanlığı süpürürmüş
ters yakılmış güldürmemek için serkldoryan sigaralarıyla
işte masallara da girermiş bir polis o zamanlardan beri sürme kirpiklerini aralayarak insanları çocukların
Ve içinde birikmiş ut çalan kadın elleri olurmuş hep
gibi bir üzünç sökün edermiş akşamları ağlarken kuyulara Kınar Hanım’ın” denizlerinden.

Uzun tiyatro kariyerinizde canlandırdığınız roller arasında sizi en çok etkileyen veya dönüştüren hangisiydi?

Doğrusunu isterseniz her oyun, her rol bir sürü şey öğretti. Okurken, araştırırken, hayal ettirirken… Hepsi elimden tuttu beni büyüttü, olgunlaştırdı.

Birçok usta isimle çalıştınız ve birçok kişiye de yol gösterici oldunuz. Oyunda bir dönemin ele alınmasından yola çıkarak, siz sahneye adım attığınız ilk günden bugüne kadar tiyatro dünyasında ne gibi değişimler gözlemlediniz?

Ben Kınar Hanımların temsil ettiği bir adanmışlık ve disiplin anlayışından geliyorum. Hocam Yıldız Kenter’den gördüğüm “terbiye”, usta-çırak ilişkileri elbette değişiyor. Üzüldüklerim kadar sevindiğim değişimler de oluyor. Tek alışamadığım “verilmiş söz”lerin çok çabuk unutuluvermesi ve zaman zaman rast geldiğim “özensizlik”, “savrukluk”…

Son olarak ben her oyunu muhakkak 2 kez izlerim. Bir ilk zamanlarında bir de ilerleyen zamanlarda. İlerleyen zamanlarda hep her şey daha bir oturmuş olur. Ama ilk oyun için ben muazzam bir keyif aldım. Siz oyunun önemli karakterlerinden biri olarak, ilk oyun için neler söylemek istersiniz?

Provanın ilk gününden seyircisine kavuştuğu son güne kadar tüm oyuncu arkadaşlarıma ve yaratıcı kadronun tek tek katkı veren tüm bileşenlerine (müzik, ışık, video, dans, kostüm, dekor, tasarım, yapım) herkese öncelikle sırtlandıkları bu işe Kınar Hanım gibi, büyük üstat Mınakyan gibi gönül verdikleri, sahip çıktıkları için teşekkür ederim. Ama en çok bu kadroyu bir arada tutmayı beceren ve artık birbirimiz için herbirimizi vazgeçilmez kılan bu kadroyu bir “kumpanya”ya dönüştürmeyi beceren yönetmenimiz Serdar’a tüm yolculuğumuz için teşekkür ederim. Umarım “Afife”nin ateşi ilk günkü heyecanımızı yıllarca taze tutar.

Serdar Biliş: “Bazı oyunlarda, bazı anlarda sahne ve salon tek yürek olur, aynı anda atar”

WhatsApp Image 2024 09 20 at 15.00.10 scaled

“Afife” oyununu sahneye koymaya nasıl karar verdiniz? Bu projeyi sizin için özel kılan, ve Afife Jale’nin hem sanat dünyasına hem de kadın haklarına olan katkılarını tiyatro aracılığıyla anlatmanın sizin için anlamı nedir?

“Afife” bir gün Demet ile kahve içerken belirdi. O zaten sahnelerimizde hayalet gibi dolaşarak cesaretimizi kamçılayan bir varlık. Biraz yakınına uzanıp dokunmak istedik. Afife Jale bir ilk. İlk olmak, öncü olmak, bilinmeyene gözü pek atılmak ardından gelenlerin kolayca tahayyül edebileceği bir şey değil. Yol bir kez açıldı mı yürümek nispeten kolay.

Oyunda dönemin sosyo-politik koşullarını bence çok güzel yansıtmışsınız. Bu dönemle günümüz arasında paralellikler kurmayı hedeflediniz mi? (Öte yandan kadınlara karşı bazı bakış açılarının değişmemiş olması da insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor)

Ele aldığımız dönem çok karmaşık ve renkli bir dünya. Harbin doğurduğu gerçeklik birçok sosyal alanda yenilenmelere gebe. Kadınların iş gücüne katılımı ve günlük hayatta görünür olmaları da bunlardan biri. Ulusallaşma süreci ile birlikte de Türk-Müslüman kızlarının sahnelere çıkması hayli yazılıp tartışılıyor. Fakat ne yazık ki derinlere işlemiş önyargıları ve davranış kalıplarını kırmak hemen mümkün olmuyor. Bugün de burada bizimle aynı kuvvette rezone etmesinin nedeni de bu.

Afife karakterini canlandıran Demet Evgar ile nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz? Bu rolü hayata geçirmede zorluklarla karşılaştınız mı? Duygunun, yaşadığı fiziksel ve psikolojik zorlukların izleyiciye çok iyi geçtiğini söylemeliyim.

Demet çok çalışkan, inanılmaz disiplinli ve tüm benliğini rolüne akıtan eşsiz bir oyuncu. Biz sürecin başından beri aramızda bir “kuş dili” tutturduk 🙂 Yani kalp kalbe denk geldi diyelim.

Her bir oyuncu birden fazla rolü, farklı lehçeleri bir arada kullanıyor oyunda. İnsan merak etmeden yapamıyor, okuma provalarından bugüne neler yaşandı ve ne kadar sürede hazırlanıldı?

Diyalekt konusunda, İstanbul’daki köklü Ermeni kültür-sanat hayatı hakkında farkındanlık oluşturmayı hedefleyen “hangardz” ile beraber çalıştık. Bu konuda çok titizlendiğimizi vurgulamak isterim. Tiyatro tarihimizin sonradan biraz bilinçli bir politika ile unutturulmuş Ermeni ustalarına bir saygı duruşudur bu oyun bir yanıyla da. Oyun provaları yaklaşık iki ay kadar sürdü. Fakat elbette hazırlık süreci çok daha geriye gidiyor. Tiyatronun büyüsü ekiptir. Kocaman bir ekip kolları sıvadı ve hummalı bir çalışma başladı. Zorlu PSM atölyelerde öğrencimiz olan Selin Cankı Ceylan kalemine sımsıkı sarıldı ve Afife’nin ruhunu oyuna yansıtmayı başardı. Kaç projedir birlikte yol aldığımız tasarımcı dostlarım, Tuluğ Tırpan (müzik), Gamze Kuş (dekor-kostüm), Cem Yılmazer (Işık), Candaş Baş (hareket), İllusionist (Video), Ozan Yılmaz (ses), Ilgın Kopuz (şarkı sözleri) her biri ayrı ayrı afifeliklerini yaptılar 🙂 Ve elbette bu hayali şahsiyetlere ruh üfleyen büyücüler; yukarda bahsettiğim büyücü Demet’in yanı sıra, hayranlığımın her yeni projede arttığı zerafet timsali Tilbe Saran, yeni tanıştığım ama benden kurtuluşun kolay olmadığını anlayacak olan Necip Memili, Bedir Bedir, Bora Akkaş, İdil Sivritepe, Atılgan Gümüş, Orkuncan İzan, Öykü Su Okur, Kadir Has’dan öğrencilerim Ekremcan Arslandağ, Bilge Çınar, Ermenice oynadığı Hamlet tiradı ile Afife’ye ve bütün genç kadın oyunculara selam yollayan Basma Seiba ve bütün bir kumpanya bu ateşi yaktılar. Bu projeyi mümkün kılmak için özveriyle çalışan bütün bir yapım ekibine, reji ekibime ve emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.

Sizce Afife Jale’nin hikayesi Türkiye’deki tiyatro kültürünü nasıl etkiledi? Onun mirasını modern tiyatroda nasıl yorumluyorsunuz? Prömiyerde bu soruyu Haldun Dormen’e de sormayı çok istemiştim 🙂

Haldun Bey o mirasın görünür olmasını sağlamış kişidir. O miras sahnelere yakıştırılmayan, toplum dışına itilmiş, yasaklanmış herkesin görünür olma ve var olma hakkıdır.

Screen Shot 2024 09 20 at 16.02.01

Modern tiyatronun günümüzdeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Teknolojinin tiyatroya entegrasyonuna nasıl bakıyorsunuz? “Alice”de zaten teknolojinin yeri çok fazlaydı, keza “Afife”de de kameranın eşliği benzer bir nokta.

Bir hikaye içinde kelebekler uçuşturur ve peşine düşersin. Neden, niçin sorularını pek soran biri değilim. Geriye dönerek baktığımda ise oyunlarımda pek çok ortak nokta olduğunu görüyorum. ama onu bırakalım da seyirciler keşfetsin. Ben pek kalıpları olan bir yönetmen değilim. Tamamen akustik oyunlar da yaptım, bol oyuncaklı oyunlar da. Nihayetinde bunlar hep araçlardır, asıl amaç hikayeyi örmek ve damıtmaktır. Daha Antik Yunan sahnesinde o dönemki teknoloji ile tanrıları oynayan oyuncular yukardan indirilirmiş. Elektirik ile beraber karanlıklar ve aydınlıklar kontrol altına alınmaya başlanmış. Eskiden görünür olmak için büyük maskeler takılırken şimdi yakın lenslerle detayları seyirciye gösterebiliyoruz. Bütün bunlar olurken değişmeyen tek şey tiyatronun canlı oluşu, icracının ve seyredenin aynı havayı soluması. Giderek bireyselleşen hayatlarımızda tiyatronun geleceğini birlikteliklerde görüyorum.

Son olarak ben her oyunu muhakkak 2 kez izlerim. Bir ilk zamanlarında bir de ilerleyen zamanlarda. İlerleyen zamanlarda hep her şey daha bir oturmuş olur. Ama ilk oyun için ben muazzam bir keyif aldım. Siz oyunun yönetmeni olarak, ilk oyun için neler söylemek istersiniz?

İlk oyun hep özeldir. Sahnenin salonla buluştuğu an. Hikayenin bir salon dolusu insana değip değmeyeceğinin bilinmezliği. Ve bazı oyunlarda, bazı anlarda sahne ve salon tek yürek olur, aynı anda atar. İşte o anlarda tiyatro hepimizi iyileştirir.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR