Müzik, her dönem değişen teknoloji, kültürel dinamikler ve toplumsal eğilimlerle şekillenen canlı bir sanat formu. 2025 yılı, bu dönüşümün hızlandığı ve yepyeni boyutlar kazandığı bir yıl olarak öne çıkmaya hazırlanıyor. Yapay zekânın müzik üretimindeki artan rolünden, global türlerin sınırları aşan etkisine; markaların pazarlama faaliyetlerinden görsel dünyanın hükümdarlığına kadar birçok trend, müziğin geleceğini yeniden tanımlıyor. Peki 2025’te müzik dünyasını etkileyecek müzik trendleri neler?
Batıkan BAKSI / [email protected]
Bence bu yılı bitirirken herkesin dilinde tek bir cümle vardır: “Ne seneydi ama!” Bunu her açıdan dile getirmek de mümkün. Dünya da insanlar da delirmiş durumda. Her gelen gideni aratır mı diye merak ederken, gerçekten de aratıyor sanki. Ben bu yılı sevsem de, geçen senenin sonunda 2024’ün trendlerini yazdığım günü dün gibi hatırlıyorum. Hangi ara üzerinden 365 gün geçti, biz hangi ara 2024’ün de sonuna geldik inanın bilmiyorum. 2025, bize neler gösterecek kestiremesem de şimdiden 2025’te görmemiz beklenen müzik trendleri bir bir ortaya çıktı bile. “Bu senenin müziğinden ne gördük ki seneye ne göreceğiz?” diyenleriniz de olacaktır; bence müzikten ümidimizi kesmeyelim zira her zor ya da mutlu anımızda sığındığımız bu güvenli liman, 2025’te de bize güzellikler getirecektir diye düşünüyorum. Haydi o zaman, 2024’ün bu son günlerinde gelecek yıl bizi müzik dünyasında neler bekliyor, gelin kehanetleri birlikte öğrenelim!
Sonik markalaşma büyük bir hızla büyümeye devam edecek!
Bazı markaların adından çok reklam müziklerinin akılda kaldığına sık sık rastlıyorsunuzdur. Üstelik bu yalnızca jingle’lardan ibaret değil; örneğin Netflix’in meşhur açılış intro sesi, müziğin de sınırlarını aşan bir üne sahip. Hâliyle biz bunu duyduğumuzda hemen bir dizinin başladığını anlayabiliyoruz. Bunun bir adı da “ses markalaması”. Çünkü artık görsel ve işitsel bir dünyada yaşıyoruz ve her şey bizim aklımızda bu yollarla kalıyor. Bu durumda da markalar, yaptıkları reklamları müzik ve ses bankalarıyla pekiştirip, ünlerine ün katıp viral yollarla adlarından bahsettiriyorlar. İşte 2025’te de bu markalanmış seslerle epey karşılaşacağız gibi duruyor. Bu markalama faaliyeti, ilgili kuruluşların daha akılda kalıcı olmasını ve insanlarda dramatik bir etkiyle anılmasını da beraberinde getirdiği için markalara ekstra bilinirlik getireceğinden gelecek yıl daha fazla ikonlaşmış sesler duymamız işten bile değil.
Karanlığın sesi dalga dalga yayılacak: Darkwave’in yükselişi sürüyor!
Darkwave, benim kırmızı çizgim olduğundan bu yükselişe en çok ben ve benim gibilerin sevineceğine eminim. Son yıllarda içten içe yükselen synth melodiler, özellikle 1-2 senedir herkesin vazgeçilmez müziği hâline gelmeye başladı. Hem dünyada hem de Türkiye’de şarkılara eklenen ve hatta sırf bu türde yapılan müzikler de farklı tatlar arayan dinleyiciler için biçilmiş bir kaftan oldu aslında. Üstelik darkwave zaten yeterince kasvetli bir türken, bir de üstüne daha atmosferik ve daha da kasvetli bir hâle büründü. Gotik Rock, Post-Punk ve elektronik beat’lerin de içine girmesiyle epey girift bir türe dönüşen darkwave; hem retro seslerin aşıklarına hem de popüler kültürün synth kültürüne göz kırpmasıyla ilgileri de üzerine çekmeye başladı. 80’lerin ruhunun hiç tükenmemesi de bunda ayrı bir etken tabii. Neon ışıklarla kaplı bir evrende, içindeki karanlığı dışarı vurmaktan hiç çekinmeyen bireylerin, 2025 yılında ne gibi güzelliklerle karşımıza çıkacağını ben şimdiden heyecanla bekliyorum!
2000’ler çağı başlıyor!
Kapaklı telefonlarınız, MP3 çalarlarınız, düşük bel pantolonlarınız ve simli farlarınız hazırsa 2000’lerin çağı başlıyor! Bugün baktığımızda 2000 yılı çok yakınmış gibi gözükse de 1 Ocak 2025 tarihinde milenyuma girişimizin 25. yılı tamamlanacak. Evet, bir kez yutkunun ve bu cümleyi yeniden okuyun. Müzik kanallarında büyük bir heyecanla izlediğiniz pop, rock, hip-hop kliplerinin üzerinden tam çeyrek asır geçti! İşte bu sebeple 2000’ler bile artık insanlar için bir nostalji öğesi hâline geldi. Bu sebeple de 2000’lerin ilk yıllarında dinlenen şarkılar, dijital platformlardaki popüler çalma listelerinde yeniden kendine yer bulmaya başladı. Özellikle o dönemde henüz doğmamış Z kuşağının gösterdiği bu ilgi, 90’ların bile bir kenara bırakılmasına sebep oluyor; bu da 2000’lerin ikonlarının sosyal medyada daha fazla boy göstermesine ve yine 2000’lerin müziğinin hayatımızda daha fazla yer edineceği gerçeğini de beraberinde getiriyor.
Yapay zeka, artık müzik üretiminin tam kalbinde!
“Seninki de laf, sanki artık hangi endüstrinin kalbinde değil ki?” diyeceğiniz bir başlık, evet. Ama bilirsiniz ki, sanat eserleriyle yapay zeka arasındaki ilişki genel olarak etik sorunlar sebebiyle hep tartışılıyor günümüzde. Fakat bu da bir gerçek ki; yapay zeka, müzik endüstrisindeki prodüksiyonlar için inanılmaz bir kolaylık sağladı. Düşünsenize hiçbir müzisyen arkadaşınız bile olmasa, yaptığınız şarkıya vokal yapacak bir AI tool var mesela. Ya da mastering yapmayı bilmeseniz bile tek tuşla ihtiyaçlarınıza uygun bir master kayıt alabiliyorsunuz. İşte bu da üretim kısmının olabildiğince hızlanmasını sağlayan bir diğer faktör. Yapılan bir ankette, katılan müzisyenler %60 oranında AI kullandığını vurgulamış; bu %60’ın %38’i müzik geliştirme, %31’i mastering ve %20’si prodüksiyonda yardımcı olması için tercih ettiğini söylemiş. YouTube’ta zaman zaman denk geldiğim AI müzik kanalları var ve hiçbir zaman var olmamış grupların ürettiği albümlerin yayınlandığını görüyorum. Ve muhtemelen AI ibaresi olmasa, ben o grupların 1976 yılında var olup o albümü çıkardığını sanırdım. İşte bu gelişme, yapay zekanın artık deneysel bir konumdan çıkmasına ve müzik endüstrisinde daha fazla sesini duyurmasına sebep olacak gibi gözüküyor. Burada birkaç farklı görüş var ki bunlardan biri, yapay zekanın müziğin özündeki duyguları ortadan kaldıracağı yönünde. Ancak bir diğeri de müzik her zaman olduğu gibi duyguların bir yansıması olacak ancak yapay zeka sayesinde üretimi hızlanacak. Bunun nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek olsa da biz 2025’te AI destekli müzikleri daha fazla konuşacağız.
Müziği görsellerden ayrı düşünmek artık mümkün değil!
2000’lerin müzik kanallarını hatırlıyorsanız durmaksızın yeni klipler izlediğimizi de anımsayacaksınızdır. O zamanlar yeni çıkan şarkıların kitleler tarafından tanınmasını bu klipler sağlıyordu. Televizyon karşısında oturup istediğimiz klibin çıkmasını saatlerce beklediğimiz dönemden, dilediğimiz an internet üzerinden açabildiğimiz bir döneme geçiş yaptık. Ancak bu eylem, sadece bundan da ibaret değil. Çünkü artık sosyal medya, geleneksel tüm pazarlama faaliyetlerini yerle bir etti. Önceleri bir müzisyenin o an ne yaptığını ancak 3 gün sonra magazin programlarından öğrenebilirken bugün attığı bir story’den hemen görebiliyoruz. Herkesin çılgınca kaydırma yaptığı mecralarda da bu yüzden müzisyenlerin görsel kullanımları epey önem kazandı. Çekilen fotoğraflar, şarkıların stüdyo sürecine dair küçük reels’lar, sahne arkasından atılan TikTok videoları hepsi artık bir müzik pazarlaması stratejisinin parçalarından. Hâl böyleyken, kliplerden çok müzisyenlerin sosyal medyada inşa ettiği görsel dünya daha da önem kazandı. Özellikle kendine has bir duruş yaratan sanatçılar, hayranlarıyla da hızlı bir iletişim kurabildiği için görsel mecralarda daha çok yer almaya başlayacak.
Çalma listesinin küratörü olur mu?
Evet, olur. Çünkü insanlar artık robotikleşmiş ve kendilerine hitap etmeyen içeriklerden hoşlanmayıp daha organik bağlar kurabilecekleri bir içerik dünyasına adım atıyor. Dijital müzik platformlarının algoritmik yapısıyla yarattığı ve mood’lara çok da uyum sağlayamayan tekdüze çalma listeleri, yerini artık bilinen ünlü isimlerin düzenlediği çalma listelerine bırakmaya başladı. Öyle ki artık çalma listesi küratörlüğü yeni bir meslek dalı olarak geçiyor literatürde. Bu şarkıların, bir küratör tarafından seçilmeye başlamasıyla müzikal niteliğin de artması beraberinde geliyor. Çünkü birileri tarafından seçilecek şarkıların, o listeye girmesi için belli bir niteliğe sahip olması gerekiyor. Aslında bu, bir yandan hızlı bir şekilde üretim yapılan müzik endüstrisinde niteliği korumanın da yollarından biri olacak.
Bugünden yarına nelerin değişeceğini bile kestiremediğimiz kadar hızlı bir yolda ilerleyen müzik dünyası, tabii ki yalnızca bu trendlerle dönüşüme uğramayacak 2025’te. Kim bilir belki hiç beklemediğimiz bir yerden hiç beklemediğimiz müzikli bir uygulama çıkacak ve biz tüm yıl bunu konuşacağız. Ama şunu biliyorum ki, yeni yılda da müziğin bizi heyecanlandıran o harika tınıları yine hayatımızda olacak ve muhtemelen hiçbir trende tabi kalmayıp, ne biliyorsak onu dinlemeye devam edeceğiz.