Son 35 yılda adından en çok söz ettiren ve attığı her adımla olay olan Robbie Williams’ı bir maymun olarak izlediğimiz “Better Man” filmini inceliyoruz.
Ant Arın ŞERMET
Birçoğumuzun müzikle gerçek anlamda tanışmasını ve bu tutkuyu damarlarımızda ilk kez hissetmesini sağlayan sanatçılar vardır. Benim için bu kişi Robbie Williams’ın ta kendisiydi. 2004 yılında yayınladığı “Greatest Hits”ini 6 yaşındaki harçlıklarımı toplayıp aldığımı ve CD’yi çalışamayacak hale gelene kadar dinlediğimi biliyorum. Robbie Williams, bir tek benim için değil dünyadaki birçok müziksever için müzikle tanışmayı sağlayan sanatçı. Hele ki doksanlarda doğduysanız. Gelgelelim Williams’ın çok zor bir karakter olduğu gerçeğini de bilmek ve ona göre kabul etmek ya da dinlememek gerekiyor.
35. yılına girdiği kariyerinin bu noktasında hayatını yarı otobiyografik olmak üzere beyaz perdeye taşıyan Robbie Williams, filmin adından kendisini sunum şekline kadar iyileşmenin peşinde. “The Greatest Showman” filminin yönetmeni Michael Glacey ile birlikte yola çıktığı “Better Man”de Robbie Williams’ın hayatına şahit oluyor muyuz? Evet, oluyoruz. Ama tam da olmuyoruz. Bizim Robbie’yi gördüğümüz yerden değil, Robbie’nin kendini gördüğü yerden şahit oluyoruz. Bu noktada “Basit bir hayat yaşamadım, her şey çok yüksek ve fazlaydı. Filmimi de öylesine bir biyografi yapamazdım” dedi. Sonrası için neden CGI’da maymun olmayı seçtiğinden başlayabiliriz.
Michael Glacey ile bir araya gelen Robbie Williams, Glacey’den gelen “Favori hayvanın nedir?” sorusunun anlamını ilk başta anlamamış ve ‘Aslan’ diye kendinden emin bir tavırla cevap vermiş. Glacey’nin yüzündeki ifadeye eklenen “Gerçekçi bir cevap ver” cümlesinin arkasına “Maymun” cevabı gelmiş. Robbie Williams’tan istediği cevabı alan Michael Glacey, bu filmin CGI üzerinden Robbie’yi bir maymun olarak göreceğimiz şeklini tasarlamış ve senaryoyu bu yönü takip ederek kurmuş. Robbie Williams’ın hayatının en önemli kısmını ve şarkılarındaki dokuların en güçlüsünü ailesi oluşturuyor. Komedyen babası ve müzikle her zaman ilgili olan annesinden çok çocukluğunu ve ergenliğinin ilk yıllarını babaannesiyle geçiren Robbie Williams, “Better Man”de bu konuyu, filmin temel çatışması yapmış. Hayallerinin peşinden gitmek için onu ve annesini bırakan bir baba yaratan Robbie, yaşadığı bütün travmaları ve çalkantılı hayatı bu terk edilmeyle birleştiriyor. Hele ki babaannesinin ölmesinden sonra yaşadığı uçsuz bucaksız boşluk, gerçek hayatla bağı olan yerlerden. Ancak yeteneği ve ailesinden gelen sahne hakimiyeti, bulunduğu her kaba sığabilme özelliğiyle birleşince kendini adı henüz belli olmayan bir boy band’de bulmasını sağlıyor. Grup elemanlarının hepsine alaycı bir yerden yaklaşan Robbie Williams, Gary Barlow gelince bu tonunu değiştiriyor. “Ve odaya en son o geldi. Gary. Gary Barlow. Dahi. Abartmıyorum, gerçek bir dahi. 3 yaşındayken konser veren birinden bahsediyorum” diyerek grubun dağılmasına gidecek iç çatışmanın ilk kısmını yansıtıyor.
Ancak oraya gelene kadar işler Robbie ve Take That için iyi gidiyordu. Oldukça karikatürize ve iki boyutlu bir cinsellikle tanışma sahnesinden sonra, bu deneyimi yaşadığı kişinin, imzalamak istedikleri plak şirketi sahibinin kızı olması “ulan Yeşilçam’ın hakkını mı yedik?” dedirtti… Lakin, Take That’in yükseliş aşamasında kendi içinde yaşadığı bunalımlar, babası tarafından terk edilmenin verdiği kapanmayan yara gibi kısımlar birleşince, son sürat duvara gittiği de anlaşılıyordu… Tam da bu noktada Robbie Williams’ı bugün dinleyebiliyorsak en önemli paya sahip insanlardan biri olan Guy Chambers ile tanışmasını çok ulvi bir noktadan görüyoruz ve ortaya bir anda ‘Something Beautiful’ çıkıyor. Kronoloji falan bekliyorsanız… Bu film, o tarz filmlerden değil. Başta da söylediğimiz gibi, bizim Robbie Williams’ı nasıl gördüğümüzün hiçbir önemi yok. Asıl konu, Robbie Williams’ın kendini nasıl gördüğü. Ki zaten sırada Knebworth, babayla olan sert yüzleşme ve Royal Albert Hall var.
Filmdeki hikayenin akışında Knebworth öncesi Robbie, babaannesi Betty’nin cenazesine gitmiş ve babasıyla yüzleştiği bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmada babası, babalık görevimi yapmadım ama bundan dolayı pişman değilim, yine olsa yine yapardım minvalinde bir konuşma yapınca bizim oğlan iyice şeytanlarına mahkum kalmıştı. Gelgelelim böyle bir ruh haliyle Birleşik Krallık tarihinin en kalabalık konserini verirken gördüğü sanrılarda kendisinin farklı halleri tarafından köşeye sıkıştırılmış ve kendini yok etmek için onlarla kavga etmişti. Bu nokta filmin climax’i olabilecekken biraz üstün körü anlatıldığı ve tahmin edilebilir bir akışa sahip olduğu için beklentiyi karşılayamadı… Ancak Royal Albert Hall’da verdiği unutulmaz konserden esinlenen final sahnesinde babasını sahneye davet edip çocukken birlikte söyledikleri Frank Sinatra şarkılarından ‘My Way’i söylemesi ve oradaki kabullenişi, belki de Robbie Williams’ın hayatının son 15 yılındaki dinginliğinin de bir yansımasıydı. Filmin kapanışında söyledikleriyle mikrofonu Robbie Williams’a bırakıyoruz:
“Çocukluğumdan beri müziği, Frank Sinatra’yı ve doğuştan bir sahne insanı olan babamı çok sevdim. Annem nasıl biri olduğumu, içimde ne olduğunu biliyor. Bunu bilmek mutlu olmamı sağlıyor. 12 yaşındayken babaannemle televizyonda şarkı söyleyen insanları izleyen o çocuğu güvende hissettiriyor ve aynı 12 yaşındaki çocuğun sahnede de güvende hissetmesini istiyorum. Ben bir sahne insanıyım. Bir kabare olabilir ama inanın bana dünya seviyesinde bir kabare. Ve ben bu konuda dünyanın en iyisiyim. Şimdi gidin kendinizle oynayın.”