Yerli alternatif sahnenin en yetenekli isimlerinden Simge Pınar’la yeni yayınlayacağı akustik şarkılarını, yazmanın sihrini, okuduğu kitapları ve hayallerini konuştuk.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Sürprizlerle dolu bir müzisyen, Simge Pınar. Onu önce, mor ve ötesi solisti Harun Tekin’in prodüktörlüğündeki ilk albümü Güzel Şeyler’le tanıdık. “Sangria”, “Biz Hep Aynı”, “Yeni Bir Hayat” dilimize dolandı. Edebiyata olan merakını sosyal medyadaki paylaşımlarından anladık. Ama asıl şaşırtıcı olan o değil. Simge Pınar, son üç yıldır, ondan mektup almak isteyen dinleyicilerine mektuplar yazıyor. “Mektup yazmayı çok severim çünkü beni günlerce uzun uzun düşündürür ve yalnızca gerçekten anlatmak istediğim bir şeyler olduğunda elim kaleme gider. Şarkı yazmak gibi benim için” diyor hatta… Ruhu rengarenk, şarkıları yaz meltemi gibi rahatlatan başarılı müzisyenle sohbet ettik.
İlk albümünüz Güzel Şeyler yayınlanalı 1 seneyi geçti. İlk albümünü yayınlamış bir müzisyen olmak nasıl bir duygu, neler yaşadınız, nasıl geçti bu 1 yıl?
Zaman ne kadar çabuk geçiyor, bir koca sene geride kaldı bile! İlk albümümü paylaşmak, bu uzun soluklu olacağını umduğum yolculuğa çıkmış olmak beni hala çok şaşırtıyor ve ilerisi için heyecanlandırıyor. Albüm çıkışından karantina dönemine dek Güzel Şeyler’i çaldığımız birçok konser verdik. Çok keyifli geçen bir lansmanın ardından Ankara’ya ve İzmir’e gittik ilk defa. Hiç unutamayacağım bir seneydi 2019. Hayatımda, ne denli büyük olduklarını yaşarken hiç çaktırmayan bazı köklü değişiklikler oldu, olmaya devam ediyor.
Şimdi Güzel Şeyler’in akustik versiyonu için çalıştığınızı duyduk. Bu fikir nereden geldi, ne zaman yayınlamayı planlıyorsunuz?
Karantina döneminde evde yapabileceklerimiz üzerine düşünürken, Güzel Şeyler’den akustik çalmayı sevdiğimiz birkaç şarkıyı kaydedelim dedik. Bugünlerden bir anı da bırakmak istedim galiba. Bir sene sonra pandemi günlerinde aynı şarkıların akustik versiyonlarını kaydetmek ilginç bir deneyimdi. Kayıtları yaparken gerek konserlerde gerek kendi kendime söyleye söyleye, şarkıların ve bana hissettirdiklerinin değiştiğini şaşırarak fark ettim. Ben değişir dönüşürken şarkılarım da benimle birlikte başkalaşmış sanki. Hoşuma gitti bu. Tarih henüz belli değil fakat sonbaharda yeni şarkılar paylaşmadan evvel, dört şarkıdan oluşan akustik kayıtları yayınlamayı düşünüyoruz. Sabırsızlanıyorum!
İlk albümünüz için Harun Tekin’le birlikte çalıştınız. Yollarınız nasıl kesişti, neler kattı size onunla çalışmak?
Harun Tekin’le 2014 yılında, Gümüşlük Akademisi’nde o sıralar düzenlediği Şarkı Yazma atölyesinde tanıştık. Üniversitenin son senesindeydim, kurumsal bir şirkette staj yapıyor bir yandan da bitirme projem üzerine çalışıyordum. Onunla tanıştıktan kısa bir süre sonra beraber albüm yapmaya karar verdik. Çok pozitif, yardımsever ve ilham verici biridir. Benim gibi şarkılarını paylaşmakta oldukça utangaç davranan birini kabuğundan çıkardığı; hem yeni şarkılar yazmam, hem de onları yayınlamam konusunda yüreklendirdiği ve süreçteki tüm desteği için kendisine müteşekkirim.
“İLHAM PERİSİNİ BEKLEMEDEN, DİSİPLİNLE YAZMAYA ÇALIŞIYORUM”
Çocukken odanızda, duvarlarınızda kimlerin posteri vardı? Neler dinlerdiniz, hangi şarkılar sizi etkilerdi?
Çocukken odam posterlerle doluydu, ne var ki gözümün önüne yalnızca Şebnem Ferah ve Linkin Park posterleri geldi şimdi düşününce. 🙂 Çocukluğumdan ziyade ergenlik döneminde dinlediklerimin yaptığım müziği şekillendirdiğini düşünüyorum. 90’lar ve 2000’lerde çoğunlukla rock ve indie müzik yapan yerli yabancı pek çok grubu / müzisyeni takip ederdim. Aklıma ilk gelenler Radiohead, Doves, Blur, Pearl Jam, mor ve ötesi, Vega, Duman… Okuldan arta kalan zamanımı yepyeni gruplar keşfederek, saatlerce müzik dinleyerek, şarkılar ve sözleri üzerine düşünerek ve okuyarak geçiriyordum. Aslında şimdi de böyleyim, çok bir şey değişmemiş. 🙂
Sosyal medyada sevdiğiniz şiirleri paylaşıyorsunuz. Peki size en çok kalemi aldıran, ilham veren, motive eden yazar kim? En çok neler okuyorsunuz şu sıralar?
Bu aralar Mary Oliver şiirlerine sardım. Karantinada Maya Angelou’nun Türkçe’ye çevrilen üç otobiyografisini bitirdim. Üzülerek söylüyorum ki kapaklarından dolayı Elena Ferrante kitaplarına mesafeli durmuşum şimdiye dek. Geçenlerde arkadaşlarımın önerisiyle Napoli serisine başladım ve kitapları günlerdir elimden bırakamıyorum. Son zamanlarda okumayı seçtiğim pek çok kitap ilham veriyor bana. Eskiden kitapları yarım bırakamaz ve önüme çıkan, ilgimi çeken her şeyi okumaya çalışırdım. Artık daha seçici olduğumu söyleyebilirim. Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Pamuk, Gabriel Garcia Marquez ve Şule Gürbüz beni en çok büyüleyen yazarlar. Onları okurken ilhamla dolduğumu hissederim hep, o yüzden de elim sıklıkla kitaplarına gider.
Yazmakla ilişkiniz nasıl, mesela günlük tutar mısınız? En çok hangi zamanlarda yazarsınız?
İsmine günlük demesem de, her gün birkaç sayfa yazıyorum. Edebi değeri olup olmamasını umursamadan, çalakalem yazıyorum çoğunlukla. Özellikle sabahları uyanır uyanmaz bir şeyler karalamak bana çok iyi geliyor. Önceki günden kalanları, gece boyunca gördüğüm rüyaları kağıda bırakarak güne başlıyorum. İlham perisini beklemeden her gün disiplinli bir şekilde yazmaya, çalışmaya oturmanın öneminden bahsederler ya; ben de elimden geldiğince -çoğunlukla kendimi zorlayarak- her gün masanın başına geçmeye çalışıyorum artık. Eskiden daha spontane ilerlerdim.
Mektup yazmaktan bahsettiğiniz bir paylaşımınızı gördük, mektup yazmayı sever misiniz?
Yaklaşık 3 senedir benden mektup almak isteyen, bana mail adreslerini gönderen dinleyicilere mektuplar gönderiyorum. Mektup yazmayı çok severim çünkü beni günlerce uzun uzun düşündürür ve yalnızca gerçekten anlatmak istediğim bir şeyler olduğunda elim kaleme gider. Şarkı yazmak gibi benim için.
” ‘BU DEFA’NIN RUHU BANA İYİ GELİYOR”
Hiç bilmediğimiz, bizi şaşırtacak meraklarınız var mıdır müzik dışında? En çok nelere ilgi duyarsınız?
Aklıma pek çok şey geldi ama hiçbiri şaşırtıcı değil. 🙂 Müzik dışında edebiyata ve teknolojiye ilgi duyuyorum en çok.
Coverlamaktan hiç bıkmayacağınız, hikayesi, ruhu sizi en çok etkileyen şarkı hangisi?
Sakin’den Bu Defa’yı neredeyse her konserde çalıyoruz. Sakin’i çok seviyorum, sadece tek bir albüm çıkarmalarına hala çok üzülüyorum. Bu Defa’yı çalarken kendi şarkımı çalıyormuşum gibi hissediyorum. Ruhu bana tanıdık geliyor.
Gözlerinizi kapattığınızda, hayal ettiğiniz, sizi heyecanlandıran ve mutlu eden sahne nasıl bir yer olurdu, bize biraz anlatır mısınız?
Beraber çaldığım müzisyen arkadaşlarımla keyfimizin yerinde olduğu bir gece olsun isterdim, ayrıca iyi ses sistemine ve ekipmanlara sahip olduğunu bildiğim bir mekanda dinleyiciyle buluşma fikri beni hep çok heyecanlandırır. Hele bir de hep bir ağızdan söylüyorsak şarkıları… Bir daha ne zaman sahnede olabileceğimiz bu denli belirsizken konser hayali kurmak çok iyi geldi bana. Hem bunun için, hem de röportaj için teşekkür ederim. 🙂