Karavan yolculukları sırasında yaptığı şarkılardan oluşan albümü Yolda Görüşürüz‘ü yakın zamanda yayınlamaya hazırlanan Akustikadam’ı Dergy sayfalarında konuk ettik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Mert Erşahin, nam-ı diğer Akustikadam, aslında reklamcılık okumuş, bir süre reklam ve sinema sektöründe çalışmış bir müzisyen. Bir gün her şeyi geride bırakıp, dedesinden ve babasından miras kalan atölyesini elden geçiriyor. Eminönü’nde esnaf oluyor yani… Ama bu karar, hayatının gidişini tamamen değiştiriyor. Çünkü aslında gönlünde yatan aslanın müzik olduğunu keşfediyor. 2016’da Balat’ta Atölye Kafası’nın ikinci yerini de açıyor. Ve kendi alanında, kendi müziğini yaparken birden onun sesini çok uzaklardan duyan dinleyicileri birikiyor da birikiyor… Akustikadam, çoğunu karavan yolculuğu sırasında bestelediği şarkılardan oluşan albümü Yolda Görüşürüz‘den önce “Aşk Diye Bir Şey Yok”u, son olarak da “Bozcaada”yı yayınladı. Akustikadam’ı Dergy’de ağırladık, hikâyesini bir de ondan dinledik.
“Aşk Diye Bir Şey Yok”, sevdiği kadın tarafından seçilmeyen bir adamın duygularını anlatıyor. Bu şarkıyı nasıl bir olaydan yola çıkarak kaleme aldınız?
Bu şarkı aslında gerçek bir olaydan yola çıkarak yazıldı. Başıma gelen çok spesifik bir olaydan. Yıllar sonra esas kadın geri dönünce ondan hiç etkilenmemek tuhaf hissettirdi açıkçası. Ego tatmini bile olamadı. Bir zamanlar ruhunda fırtınalar kopartan o hislerin yok olması, her şeyin ama her şeyin değişebilmesi, hiçbir acının sonsuza kadar süremeyeceğinin kanıtıydı adeta. Aslında şarkılarımla, acılarımı kayda alıyorum. O hisler geçiyor ama o şarkılar kalıyor. Çok değişik duygular…
Balat’taki Atölye Kafası halen duruyor mu? Nedir sizin için anlamı, bu alan nasıl özdeşleşti sizin müziğinizle, biraz anlatır mısınız?
Aslında Balat’taki atölyem bu serüvenin başladığı yer. Pandemi sürecinde etkinliklerimize ara vermiş olsak da atölyemiz hep açıktı bu süreçte. Ahşap atölyesinin ortasına sahne koyduk. Akustikadam’ı orda inşa ettim diyebilirim. Sayısız konser verdim. Dinleyenlerimle orda özel bir bağ oluşturduk. Hatta kendimize mottomuza uygun olarak “tahtası eksikler” diyoruz. Sayısız konser verdim burda. İsmim kulaktan kulağa ilk bu atölyede duyuldu diyebilirim. Sonrasında diğer müzisyen arkadaşlarımı davet ettim, mekan birdenbire etkinlik alanına dönüştü.
Müzik yapabiliyor olmak hayatınızda size neler katıyor? Müziğinizle, kaleminizle bir şeyleri değiştirebileceğinizi düşünüyor musunuz?
Bence her insanın bir derdi var bu hayatta. İnsan derdini anlattıkça da rahatlar. Anlatmaya gereksinim duyar. Kimi dedikodu yapar anlatır, kimi film çeker anlatır, kimi tiyatro yapar anlatır. Ben ise küçük yaşlardan itibaren derdimi melodik bir biçimde anlatmayı keşfettiğim için çok şanslıyım. Müzik olmasaydı bu kadar rahat bu kadar özgür hissetmeyebilirdim.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, nerede büyüdünüz? Doğduğunuz ev, komşularınız, mahalle arkadaşlarınız nasıldı? Reklamcılık okudunuz. Geçmişinizdeki izler, simgeler, olaylar ve kişiler müzikal anlamda size neler kattı?
Ben şu anki atölyemin de bulunduğu yerde yani Balat’ta yetiştim. Balat her daim çoklu kültürlerin merkeziydi adeta. Mahallede büyümek, sokakları arşınlamak, herkes ile temas kurmak tabi ki samimi bir olgu. Gerçek bir şey. Müziğime direkt yansıdığını düşünüyorum. Şarkı yazarken de samimi olmayan bir şeyin peşinden asla gitmemeye çalışıyorum. Üniversiteyi de hayatın bir garip cilvesi olarak yine bu bölgede okudum. Kadir Has Üniversitesi reklamcılık bölümü. Ama işin garibi ben üniversitenin önceki halini yani o binanın tütün fabrikası olduğu zamanı da biliyorum. Çocukluğumun geçtiği, oyunlar oynadığım bahçe yıllar sonra okulum oldu. Tüm bu garip duygular tabii ki müziğime de yansıdı.
“SAHNEDE OLMANIN ÖZLEMİNİ DUYUYORUM”
13 Şubat Yalnızlar Günü’nü konser vererek kutluyordunuz. Nereden çıkmıştı bu Yalnızlar Günü fikri?
Bundan yıllar önce artık kendimi nasıl yalnız hissetiysem, tüm yalnızları örgütleyip kendimize bir gün belirleyip festival şeklinde kutlama fikri aklıma geldi. Aslında bir nevi girişimci kafası da diyebiliriz. Bir de neden yalnızlık hep korkulacak, kötü bir şey gibi pompalanıyor bize hiç anlamadım yıllarca. Aslında biraz da yalnızlığı kutsamak için böyle bir fikir geldi. Yedi yıldır her sene 13 Şubatta kutluyoruz. Festival havası aldı bu iş. Her sene daha da büyüyor katılım. Bu sene daha da görkemli kutlayacağız.
Salgın dönemi müzisyenler için oldukça zor geçiyor. Geçimini müzik yaparak sağlayan insanlar büyük bir kriz içinde nefessiz kalıyor. Sizin için nasıl geçiyor bu zorlu dönem, neler yapıyorsunuz, günleriniz nasıl geçiyor?
Pandemi en çok müzisyenleri vurdu. Daha doğrusu sahne sanatları ile uğraşanları diyebilirim. Bu süreçte hem sahneye çıkamadım hem de etkinlik mekanım kapalı kaldı. Ben ahşap işleri ile geçimimi sağladım bu dönemde. Ama herkes benim kadar şanslı değildi. Keşke gelişmiş toplumlardaki gibi bir muamele görseydi bizde de sanatçılar. Gerekli yardımlar yapılabilseydi. Onlarca insan intihar etti. Çok yazık gerçekten çok yazık.
Size en çok neler şarkı yazdırır? İzlediğiniz bir film mi mesela, dinlediğiniz bir albüm mü, okuduğunuz bir kitap mı? En çok ne gibi zamanlarda uğruyor ilham perisi?
Belirli bir yöntemim yok. Genellikle yalnız olduğum zaman yazabiliyorum. Onun dışında hayata dair her şeyden ilham alırım.
Son olarak, gözlerinizi kapattığınızda imajı canlanan en büyük hayalinizi soralım. Kocaman bir sahne mi, az ama öz bir seyirciye çaldığınız bir açık hava mı, çok hayranı olduğunuz bir sanatçıyla aynı mikrofonu paylaşmak mı, nedir en büyük hayaliniz?
Çok hayran olduğum bir sanatçı ile düet yapma şansını buldum. (Düş Sokağı Sakini Murat Çelik) Gözlerim açık gitmez. Onun dışında şu an özlemini duyduğum şey sahne. O yüzden gözlerimi kapadığımda kocaman bir sahne hayal ettim şu an.
KISA KISA
- Kendimde en sevmediğim huyum bir şeyleri erteleme hastalığım.
- Ne zaman TV karşısına geçsem izlemeden duramadığım dizi Leyla ile Mecnun.
- Giymeyi en çok sevdiğim şey basic rahat tişörtler.
- Yemek yapmakla aram gerçekten kötü. En iyi yaptığım yemek yok diyebilirim. Çünkü denemedim. Ama kahvaltıda avokadolu yumrtayı iyi yaparım.
- En çok para harcadığım şey haliyle yemek…
- Gece yatmadan önce en son baktığım şey maalesef sosyal medya.
- Müzikten sonraki en büyük tutkum Atölye Kafası (ahşap atölyem).