90’ların ikinci yarısına ve 2000’lerin ilk yarısına damga vurarak kendi jenerasyonunu oluşturan blink-182, dokuzuncu stüdyo albümleriyle birlikte şifayı, kendilerine ve anılarına dönmekte buluyorlar.
Ant Arın Şermet
Bazı gruplar sadece türlerini değil, ortaya çıktıkları dönemi de tanımlıyor. O dönemde çocuk, genç ya da yeni yetişkin olmuş insanlar için kaç sene geçmiş olduğu, ne yaptığı ya da kime dönüştüğünün pek bir önemi kalmadan ilk kez o grubu duyduğu ana dönebiliyor. Hatta bazen dinleyicilerine bu etkiyi yaşatan gruplar da kendi içlerinde bunu yaşayabiliyorlar. Kabul etmek lazım ki her örnek muhteşem olmuyor. Hatta çok fazla kusurlu sonuçlara da evrilebiliyor. Ancak ortaya çıkan sonucun kalitesi, özgünlüğü elbette önemli bir parametre olsa da bazen ondan çok daha farklı değişkenler önemli oluyor…
blink-182’nun 20 Ekim’de Columbia Records etiketiyle çıkardığı son albümü “One More Time…” tam olarak böyle bir albüm. Yılın en iyilerinden biri mi? Kesinlikle hayır. İyi bir albüm mü? Kefil olunamayacak bir albüm. Peki, dürüst bir albüm mü? Fazlasıyla. Travis Barker’ın yaşadığı kazadan tut, sağlık sorunlarına; Mark Hoppus’un atlattığı kanser sürecine… Kısacası, dinleyicilerinin yaşadığı nostalji hissini sonuna kadar kendi içlerinde hissettikleri anlaşılıyor. Deli fişek tabiri bir gruba verilecek olsa baş şüpheli olacak bir üçlünün “One More Time…”daki tema tercihleri de bu yüzden fazlasıyla dikkat çekiyor. Aslında ‘Edging’, ‘Blink Wave’ ve ‘Bad News’ dışında albüm tamamen nostalji kuşağı. Olumsuz bir etki yapmamak sebebiyle ismini vermeyeceğim bi’ 3-4 şarkı var ki… blink-182 resmen kendi kendisinin kötü bir kopyasına dönüşmesini gözler önüne seriyor. Gelgelelim bi’ 3-4 şarkı da var ki, yıllardır aynı müziği yapıp nasıl hala şaşırtabilecek zeki fikirler bulabiliyorsunuz dedirtiyor… Böylelikle albümün duygusunu, daha doğrusu neden yapıldığını en iyi anlatan şarkıya; albüme ismini veren “One More Time”a değinmek gerekiyor.
Grubun diskografisinde ‘I Miss You’ ve bir raddeye kadar ‘Always’ gibi ballad sayılabilecek şarkılar bulunsa da bu şarkının sözlerinden klibine, duygusu çok güçlü. Travis ve Mark’ın ayrı zamanlarda başına gelenleri direkt sözlerine taşıyan “One More Time”ın mahareti, her şeyi olması gerektiği kadar yapması. Sözlerin keskinliğine, enstrümanların dinginliğiyle oluşturulan kontrast, dinleyicinin anılarıyla yaşadığı hasarı da fazlasıyla arttırıyor. Bir de klibi izlerken grubun kültleşen bütün kliplerinin arka planlarının yeşil ekran aracılığıyla hikayeye dahil edilmiş olması, milenyumun ilk yıllarını kucaklama isteğini arşa çıkarıyor. Hit yazımı konusunda fazlasıyla tecrübeli olan Andrew Goldstein ve Gregory Hein’ın da şarkının yazım aşamasında grupla birlikte dirsek çürüttüğünü dile getirmek iyi olur. Tom DeLonge’un sesiyle dinlediğimiz şu iki satır sağ olsun, bir blink-182 şarkısında duygulanmak da varmış kaderde dedirtti…
“Do I have to die to hear you miss me? Do I have to die to hear you say goodbye?”
Albümün bir diğer öne çıkan şarkısına geçmeden önce kapağına değinmek lazım. Çünkü çok kötü… 2023’e neredeyse hoşça kal demek üzereyken, grup elemanlarının yüzlerinin Zümrüt’te çekilmişçesine bir pozla siyah beyaz formatta görmek… Üzerine yetmeyip bir de sadece grup ve albüm ismini yazmak…Keşke single’larda kullanılan “This Is Not Our Album Cover”ı tercih etseydiniz.
Neyse, müzik tarafına dönmek lazım. Sahne dışı kimliği sebebiyle yer yer müzisyenliğinin hakkı verilmeyen Travis Barker’ın tek başına prodüktör koltuğuna oturduğu albümün sound’u ilk dört albüme göz kırpıyor. Göz kırptıkları tek nüans ilk dört albümlerinin sound’u değil tabii ki. Kariyerlerine başladıkları ilk günden beri hayranlıklarını dile getirdiği ve 2003 çıkışlı “blink-182” albümünde yer alan ‘All of This’ şarkısında partnerlik yaptığı Robert Smith’in izi burada da duyulabiliyor. The Cure’un klasikleşen şarkılarından biri olan ‘Close To Me’nin altyapısını alıp ufak düzenlemeler yaparak yeniden söz yazan üçlü ortaya ‘Fell In Love’la çıktı. Ancak bu şarkının ‘Close To Me’ uyarlaması olarak tanımlanmamasını gerektirecek nokta elbette deli fişek üçlünün aynı zamanda bir araya geldiklerinde buldukları yüzlerce riff’ten iki tanesini kullanma istekleri. Ayrıca “Enema of the State” dönemini andıran yakalayıcılıktaki nakaratı da bu şarkıyı albümün en özel sonuçlarından biri yapıyor.
Bazı gruplar ya da sesler yıllar geçse de tekrar insanı bulunduğu andan alıp, onları tanıdığı ilk güne; bir okul teneffüsüne ya da perdesi kapalı ergenlik odasına döndürebiliyor. Bunu yaşatırken grubun elemanlarını da o günlerine döndürebilmiş olması bence “One More Time…”ın başarısı. Sait Faik’in ‘Yani Usta’ öyküsü “Dünyada dostluk vardır, be! O da ölmedi ya!” diye biter. blink’in bunu fark etmesi için dramatik olaylar yaşaması gerekti. Ama en azından geç oldu güç olmasındansa…
Gruba YouTube’dan gelen bir yorumu buraya taşıyarak yazıyı tamamlamak istiyorum.
“Bu ay 40 olacağım ve bu şarkı çok sağlam vurdu. Beni ergenliğime, her şeyin daha kolay olduğu günlere götürdü. Yaşlanan bir bedende genç bir ruh olmayı kabullenmek zor. Anılara ve yolda vedalaştığımız dostlara selam olsun.”