Dünya listelerini sallayan, elektronik sahnenin en genç ve en yetenekli isimlerinden Ayhan Akça’ya merak ettiklerimizi sorduk.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Henüz 21 yaşında, genç bir yetenek Ayhan Akça. “Hodag”, “Me & You”, “Red Clouds” gibi şarkılarıyla tanındı. Sadece 2020 içinde tam 9 EP yayınladı. Salgının ilk günlerinde evlere kapandığımız sıralarda o şirketi Dramatic için ilk adımları atmaya başladı. İçinde Mahmut Orhan, Sezer Uysal, Aytaç Kart gibi dünyaca ünlü DJ’lerin bulunduğu Sibourne oluşumu içinde olduğu için gurur duyduğunu söylüyor, genç DJ. Setin başına her geçtiğinde ise her seferinde aynı heyecanı hissettiğini şu sözlerle anlatıyor: “Hala sahneye giderken ilk sahnemmiş gibi hazırlanmaya özen gösteriyorum. Sanki tüm hayatım boyunca uyuyormuşum ve sahneye çıktığım zaman uyanıyormuşum gibi…” Ayhan Akça’yı biraz daha yakından tanımak istedik.
İki şarkıdan oluşan son EP’nizi geçtiğimiz ay yayınladınız. Bu yıl bu EP dışında da pek çok yeni şarkı yayınladınız. Hazırlık aşaması nasıl geçti, üzerinde ne kadar çalıştınız bu şarkıların?
Evet, doğru. Bu sene toplamda 9 EP çıktı. Aslında bu yıl çıkan parçaları, geçtiğimiz senelerde bitirmiştim. Şu anda hali hazırda bitmiş ancak çıkmamış birçok parçam var. Bunları da tarihleri birbirleri ile çakışmayacak şekilde ayarlamaya çalışıyorum. Her parçama başımdan geçen bir olay ya da o an hissettiğim duyguyu aktarmaya çalışıyorum. Genelde 1-2 gün içinde bitmiş oluyor. Süre uzadıkça parçanın heyecanını kaybedebiliyorsunuz. Bu süre daha çok uzarsa da hislerimden çok mantığımı sergilemeye başlıyorum. Parçalar bittikten sonra ise feedback sürecine giriyorum.
2017’den bu yana müzik dünyasının içindesiniz. Biraz kendinizi anlatır mısınız: Nerede doğdunuz, nerede yaşıyorsunuz, ne okudunuz?
1999 yılında Gölcük’te doğdum. Şahane bir hayatım olduğunu söyleyemem.
Şartlar gereği çok iyi bir hayata sahip olamadım. Lisedeyken okulu bırakmak zorunda kaldım ve elektronik müzikle o yıllarda tanıştım. Günde en az 10 saat çalışıyordum. Her gün yeni bir şeyler dinleyip, kendimi nasıl geliştireceğime odaklanmıştım. 2017 yılında ilk parçamı yayınlayarak kariyerimin ilk adımını attım.
Geçtiğimiz sene Beatport’un Progressive House Top 100 listesinde “Me & You” ile 13 numarada oldunuz. “Hodag” parçanız aynı listede yer aldı. Bu başarıları görünce neler hissettiniz?
Top 100 serüveni bana gerçekten bir şeyler başardığımı hissettirdi. İlk gördüğümde inanamamıştım çünkü hayallerimden birisi gerçek olmuştu. İdol olarak gördüğünüz isimler ile aynı listede olmak ve onlarla yarışmak çok gurur verici ve heyecanlıydı. Bir gün listede yükselmişken, ertesi gün düşebiliyorsunuz. Her zaman orada bir rekabet olduğunu düşünüyorum. Bu rekabet de beni canlı tutuyor.
Şimdiye kadar oldukça kötü geçen bir sene olduğunu söyleyebiliriz 2020’nin… Artık son çeyreğine girdik sayılır, sizin açınızdan nasıl bir sene oldu? Neler yaşadınız, neler deneyimlediniz?
Gerçekten çok kötü bir sene geçiriyoruz ama benim açımdan güzel şeylere vesile olduğunu söyleyebilirim. Evde geçirdiğimiz süre boyunca kendi parçalarıma daha çok odaklanıp, Dramatic adlı şirketimin de ilk adımını atmak için fırsat buldum. Bu süreçte bile verimli olmaya çalışarak, kendime bir şeyler katmaya çalıştım.
En unutamadığınız sahne deneyiminiz neydi?
Aldığım her sahnenin benim için ayrı bir yeri, bambaşka bir anısı var. Hala sahneye giderken ilk sahnemmiş gibi hazırlanmaya özen gösteriyorum.
Sanki tüm hayatım boyunca uyuyormuşum ve sahneye çıktığım zaman uyanıyormuşum gibi. Özellikle de bir parça yaparken yaşadığınız deneme yanılmalardan, aldığınız feedback’lerden, çalıştığınız onlarca saatten sonra o parçayı sahnede çalarken insanların tepkilerini görmenin ben de hissettirdiği duyguları tarif edemem. Bu yüzden her sahnemin benim için ayrı bir yeri var.
“PHONEIX’İN ŞARKIMI ÇALMASI TARİFSİZ BİR DUYGUYDU”
Setin başında olmak istediğinizi ilk hissettiren, sahnede olmak istediğinizi ilk fark ettiğiniz an, nasıl bir andı?
DJ Chuckie’nin Sensation White etkinliğinde çaldığı bir videosunu izlemiştim. İzlerken ellerinin titrediğini gördüğüm an, gerçekten sahnede olmak istediğim ilk andı diyebilirim.
Sibourne oluşumunun bir parçasısınız. İçinde Mahmut Orhan, Sezer Uysal gibi elektronik sahnenin önemli isimlerinin de yer aldığı Sibourne’da olmak, onlarla çalışmak size neler katıyor?
Mahmut Orhan ve Sezer Uysal gibi isimlerle çalışmak Türkiye müzik piyasasını daha rahat tanımama olanak sağladı. Onlarla görüştüğüm zaman eve gidip müzik yapasım geliyor. Yaşadıkları tecrübelerden, deneyimlerden ve başarılarından kendime sürekli ders çıkartıyorum. Sibourne ailesine verdikleri bu destekten dolayı teşekkür ediyorum.
Aynı zamanda Dramatic adında da bir şirketiniz var. Kendi markanızı yaratmaya nasıl karar verdiniz? Kendi markanız bünyesinde neler yapıyorsunuz? Sizinle çalışmak isteyen yeteneklerle nasıl buluşuyorsunuz?
Aslında hep hedeflerim arasında bir label (plak şirketi) sahibi olmak vardı. Biraz daha ileriye dönük planlarım arasındaydı. Ancak evde olduğumuz karantina döneminde daha çok düşünüp, bu hedefimi hayata geçirme fırsatı buldum. Şu ana kadar 3 EP çıktı. Dramatic içerisinde bulunan artistler için elimizdeki tüm imkanları kullanmaya çalışıyoruz. Pandemi sona erdiği zaman da artistlerimizi sahnelerde göreceğinizden eminim.
Önümüzdeki release Deniz Cansen ile birlikte yapmış olduğumuz ”Plastic People” 17 Eylül’de yayınlandı. Ekim ayının sonlarına doğru, benim yapmış olduğum albümü de Dramatic üzerinden yayınlayacağız. Mail aracılığıyla diğer artistlerle tanışıp çalışma fırsatı buluyoruz. Ülke olarak, müzikal anlamda biraz gerideyiz ama daha hızlı ilerlememiz için farklı taşların altına bakmamız gerekiyor.
Sahnesini izlediğinizde sizi büyüleyen, müzikal açıdan size ilham veren kimler var, neden?
Bu işe ilk başladığımdan beri hayranı olduğum isimler var. Cristoph, Yotto, Animal Picnic, Losless gibi isimler bana parçalarımı yaparken ilham veriyor. Hatta zaman zaman bu isimlerden parçalarım için feedback (geribildirim) alıyorum. Cristoph ile ayrı bir bağımız olduğunu söyleyebilirim. Top 100 listesindeyken birbirimizi tanıdık. Daha sonra Türkiye’ye sahne için Klein Phonix’e geldi. Orada yüz yüze tanışma ve sohbet etme fırsatımız oldu. İdol olarak aldığınız bir ismin sizin ülkenize gelip, sizin parçanızı çalması ise tarif edemeyeceğim bir duyguydu.
KISA KISA…
- Sabahları uyanınca ilk işim kahve içmek çünkü başka türlü ayılamıyorum.
- Asla dinleyemediğim müzik türü pop.
- En son izlediğim ve çok etkilendiğim film Scarface. Özellikle de şu sahnesi: “Kötü adama iyi geceler dileyin”
- Gezip görmek istediğim ülkeler arasında bir numarada Hollanda yer alıyor. Umarım bir gün giderim.