Ana SayfaSinema / TV“Babylon”: Perdenin sarhoşluğunda

“Babylon”: Perdenin sarhoşluğunda

“Whiplash” ve “La La Land” gibi iki filmle Hollywood’a sağlam bir giriş yapan genç yönetmen Damien Chazelle yeni filmi “Babylon” ile çok sevdiği Hollywood’un köklerine götürüyor bizleri. Film, bugünkü haliyle bildiğimiz dev sinema sektörünün inşa edildiği 1920’lerde hayalleri olan bir grup insanın hikayelerini takip ediyor.

Kaan DENK / [email protected]

Ekonomik buhranıyla, savaş travmalarıyla iki dünya savaşının arasına sıkışmış Çılgın ’20’lerde geçen “Babylon” bugün tıkır tıkır işlemeye devam eden sinema sektörünün o günlerdeki portresini çıkarıyor. Sessiz dönemden sesli filmlere geçişin bugün hatırlandığından çok daha sarsıcı bir devrim olduğunu ve seri üretime geçilmiş bir düzenin oturmaya başladığı o zamanlarda işlerin nasıl yürütüldüğünü ayrıntılarıyla gösteriyor daha ilk sahnelerinden itibaren film. Genç yaşında kendini tüm dünyadaki sinemaseverlere ama en çok da Hollywood’a ispatlayan ve artık bir üyesi olan Damien Chazelle geçmişe dönüp “burayı çok seviyoruz ama biz kimiz?” sorusuyla yola çıkan bir dönem filmine imza atıyor.

Öncelikle 1920’li yılların aşırılıklarıyla donatılmış oldukça kalabalık ve gürültülü bir film “Babylon”. Muhtemelen kağıt üstündeki tasarımında ortaya çıkan halinden daha heyecan verici duran uzun plan açılış sekansından itibaren görsel ve işitsel yönleriyle dönemin ruhunu yakalamaya çalışan bu çok yüzlü filmin yine de daha çok odaklandığı belli başlı birkaç karakter var. Bunlardan ilki filmin başındaki büyük ev partisinde çalışan Meksika göçmeni Manuel “Manny” Torres (Diego Calva). Dönemin en büyük sinema yıldızlarının ve sektörün en büyük patronlarının katıldığı curcunalı partiye girmek isteyen ancak davetli listesinde olmayan Nelly LaRoy’a (Margot Robbie) yardım ederek şölene katılmasını sağlıyor. İkisi de filmlerin büyülü dünyasına kapılmış ve halihazırda bu kadar burunlarının ucundayken o büyük rüyaya dahil olmak isteyen iki genç olarak tanışıyorlar. Derken partiye döneminin en pahalı aktörü ve en büyük yıldızı Jack Conrad (Brad Pitt) dahil oluyor. Filmin bu üç ana kahramanıyla tanıştığımız andan itibaren o görkemli dünyanın hem zirvesini hem de dibini görmüş oluyoruz.

Babylon

Sektöre ilk adımlarını atmak isteyen ve rüyalar kuran Manny ve Nelly’nin her şeyin çok hızlı geliştiği bu çılgın yıllarda çok da beklemelerine gerek kalmıyor. Aynı gece yaşanan trajik bir kaza sebebiyle acil yeni bir oyuncu bulmak isteyen yapımcıların gözleri önünde partideki danslarıyla herkesin dikkatini çeken Nelly ertesi gün sete çağırılıyor. Manny’nin ilk adımı içinse büyük yıldız Jack Conrad’i beklemesi gerekiyor. Bu arada tabii ki zaman yalnızca yeni başlayanlar için hızlı akmıyor. Sesli filmlerin piyasayı ele geçirmesiyle değişen sektöre ayak uyduramayan Conrad’in hikayesindeyse “zirveye çıkmak kadar orada kalmak da zordur”un bir çeşit temsilini görüyoruz. Yani filmin daha hemen başında Chazelle her anlamda uçlarda yaşanan o yılların Hollywood’unu tüm yönleriyle kapsamayı amaçlayan bir anlatı çatısı kuruyor.

Filme dahil olan sinema gazetecisi Elinor (Jean Smart), trompet sanatçısı Sidney Palmer (Kovan Adepo) ve Çin kökenli aktris Fay Zhu (Li Jun Li) başta olmak üzere diğer tüm karakterler de Hollywood’un tarihinden bir parçayı temsil ediyorlar. Ancak bu temsiliyet üzerine filmin bir yorumunun olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değil. Film ilerledikçe özellikle üç ana kahramanın yollarına daha çok konsantre olmamıza rağmen karşılığında “bir zamanlar Hollywood” başlıklı olabilecek bir anı filminden fazlasını bulamıyoruz. Her biri aynı büyük rüyayı paylaşan yüzlerce insanın, karşısında hiçbir şeyin duramayacağı büyük bir öğütücüye dönüşmüş bir film fabrikası içindeki çırpınışlarını göstermek isteyen film, asıl güçlü kozunu sektörün günümüzdeki vaziyetiyle paylaştığı ortaklıkları işaret etme niyetine saklıyor. Fakat yine de özellikle son bir saati boyunca yarattığı kalabalıktan kendisi de etkilenerek ciddi bir odaklanma sorunu yaşayan film neyi nasıl anlatacağı konusunda dağılıyor. Buna rağmen hafızalarda birden fazla akılda kalıcı sahne ve sinemanın sektörel dünyasına dair kayda değer “canlandırmalar” bırakan “Babylon” seyircisine hiçbir anında sıkılma imkanı vermeyen takip etmesi yorucu bir film.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR