Özel Dosya

Bağımsız yapımların azizi: A24

Filmlerin ya da dizilerin ne hakkında olduğuyla değil daha çok nasıl hissettirdiğiyle ilgilenen, belki de alanında tek olan A24'a yakından bakıyoruz.
Neslihan Atcan Altan - 28 Şubat 2025
post image

Üçü de film endüstrisinde mesai harcamış Daniel Katz, David Fenkel ve John Hodges tarafından 2012 yılında kurulan A24, yaratıcılığın ortalama seyrettiği, arkasında büyük stüdyoların bulunduğu ana akım Amerikan yapımlara adeta “Mekânın sahibi geldi” diyerek ayar veren birkaç bağımsız yapım ve dağıtım şirketinden en dikkat çekicisi.

Büyük yapımların kuvvetli gişe sağlayıcı formüllerinin aksine, özgün ve iddialı hikayeleri, yenilikçi ve korkusuz bir yaklaşımla destekleyen A24’ün yapımcılığını üstlendiği filmlere baktığımızda demek istediğim şey daha netleşiyor. 2012’deki ilk filmleri, Harmony Korine’ın yazıp yönettiği “Spring Breakers”, neon ışıltılı ve klipvari sinematografisi, işlediği hedonizm, gençlik kültürü, suç, ve ahlaki çürüme gibi temaları kışkırtıcı bir dil ve çarpıcı görselleriyle sunmasıyla bize gelecek yapımların muhteviyatı hakkında da ipucu vermiş zaten.

A24 eseri yapımlara benim bilinçli uyanışım Ari Aster’in gelenekselliğin dışında kalarak psikolojik gerilim ve atmosferik korku üzerine yoğunlaşan “Hereditary” (2018) ve “Midsommar”ı (2019) ile oldu. Her ikisi de ani çıkışlar yerine “slow-burn” yani konunun gerçekten yavaş yavaş geliştiği ve kahramanlarının yas teması üzerinden dönüşümlerine tanık olduğumuz bu filmler yetmezmiş gibi üzerine Robert Eggers (The Witch, The Lighthouse), Barry Jenkins (Moonlight), Safdie Kardeşler (Uncut Gems), Yorgos Lanthimos (The Lobster, Killing of the Sacred Deer), Alex Garland (Ex Machina) gibi yönetmenleri kendi yaratıcı alanlarında serbest bırakıp parantez içlerinde yazmış olduğum sıra dışı işleri bizlere sunmalarını sağlayan A24, adeta bir bağımsız yapım canavarı. Korku sinemasına olan katkısına Ti West’in şöhret, ölümlülük ve hırsın karanlık yüzünün Mia Goth’un o farklı aurasından bize süzüldüğü “X” üçlemesini –X (2022), Pearl (2022) ve MaXXXine (2024)- de eklemeden geçemeyeceğim. Ve bu parantez içinde ismi geçen yapımların istisnasız hepsi sinemaya yeni bir soluk ve büyük beğeni getiren yapımlar. -Kendim de şahsen A24’ün tatlı (!) çaycı teyzesi olmak isterim. Hayalimin çapsızlığı başka bir yazı konusu.- 

Yapım ve dağıtım şirketi sevilir mi?

Yine de bu ses getirme mevzuu beni A24 ile ilgili bahsetmek istediğim diğer bir noktaya getiriyor: A24 hayran kitlesine. Sanmıyorum ki sinemasever kitleler yapım ve dağıtım şirketlerini can-ı gönülden sevsinler. Ama konu A24 olunca bu değişiyor. Peki neden? A24 kendine has kimliğiyle bir yaşam tarzı markasına dönüştü de ondan. Yapımını üstlendiği filmlerle bağlantılı kısıtlı sayıda üretilen minimalist ve özel tasarım kıyafet, kitap, poster, koleksiyoner parçaları ve yönetmenlerinin, oyuncularının ders niteliğinde sohbetlerinin yayımlandığı podcast’i ve YouTube kanalıyla bir fan kitlesi oluşturdu. Websitesi’ni, kanalını ve podcast’ını incelerseniz söylediklerim daha da anlamlı gelecek size. Bu şekilde endüstrinin içinde yaşayan, nefes alan, hikâyeyi ve yönetmenin kendi iç dünyasını kendi önceliklerinde en üst sıraya çeken A24, belki de bu tutku dolu ve keskin yaklaşımlarıyla başarıyı buldu.   

Örneğin, ilk Oscar’larıyla kimlik, erkeklik ve aşk temalarını bir büyüme hikayesinde birleştiren “Moonlight” (2016) sayesinde tanıştılar. En iyi film, en iyi yardımcı erkek oyuncu ve en iyi uyarlanmış senaryo dallarında Oscar kazanan film ayrıca tüm kadrosu siyahi oyunculardan oluşup da Oscar kazanan ilk film. Sonrasında “Everything Everywhere All at Once” (2023) ile en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi özgün senaryo, en iyi yönetmen, en iyi kurgu, en iyi yardımcı kadın ve erkek oyuncular ödüllerini topladılar. İçinde bulunduğumuz 2025 yılında ise Oscar’ın bu yılki en iddialı isimlerinden The Brutalist” (2024) ile Bafta’da en iyi erkek oyuncu ödülünü aldılar. Yapımcılığını üstlendikleri film ve aldıkları ödüller listesi o kadar uzun ki, hepsini burada yazmam mümkün değil ama yine kendilerinden çıkan birkaç diziyi de en azından buraya yazayım istedim: Bizde de çok ses getiren ve devamı için yanıp tutuştuğumuz, bağımlılık, kimlik arayışı ve travma gibi sancılı konuları lise öğrencisi bir grubun üzerinden işleyen drama “Euphoria”, Mısır asıllı Amerikalı ana karakterinin inanç, ilişkiler ve kimlik temalarıyla uğraştığı dram-komedi “Ramy” ve ana kahramanlarının trafikte bir anlık talihsiz karşılaşması sonucu hayatlarının nasıl raydan çıkıp kendilerini manasız ama yok edici bir düşmanlığın içinde bulduklarını anlatan kara-komedi “Beef” ve daha da fazlası.

A24 hakkında Moonlight’ın yönetmeni Barry Jenkins’in söylediği çok güzel bir cümle var: “Filmin ne hakkında olduğuyla değil, nasıl hissettirdiğiyle ilgileniyorlar.” Yine A24’le çalışmış Sofia Coppola’nın söylediğine bakın: “Bu adamları seviyorum; onlarda film yapımcısı kişiliği yok.”

2025’te de bize mesela Alex Scharfman’ın yazıp yönettiği ve başrollerini Paul Rudd, Jenna Ortega ve Will Poulter’ın paylaştığı “Death of a Unicorn”, Andrew DeYoung’ın yazıp yönettiği ve Tim Robinson’la yine Paul Rudd’ı izleyeceğimiz “Friendship”, Ray Mendoza ve Alex Garland tarafından yönetilen “Warfare”, Mark Anthony Green’inyazıp yönettiği ve Ayo Edebiri’yle John Malkovich’in taçlandırdığı “Opus”, Danny Philippou ve Michael Philippou’nun yönettiği “Bring Her Back” gibi yapımlar bekliyor.

A24, şu ana kadar hiçbir işiyle biz sinemaseverleri üzmedi. Ya da beni üzmedi en azından. Bu şirket, sinemacıların işlerini tutkuyla ete kemiğe bürüyebilecekleri bir oyun parkı ve dilerim öyle de kalır.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans