Şehir Hayatı

Beyoğlu'na mektup

Beyoğlu'na bir mektup yazdık; aklımızda bir neslin ortak paydaları, yanımızda Chuck.
Dergy - 19 Kasım 2025
post image

Sevgili Beyoğlu, 

Biz, bir grup insan, seni ilk 2000’lerin başlarında tanıyan. “Bir grup” dediğimize bakma, bu grup çok kalabalık, sen bize “nesil” de biz sana hayran. Sürdürülebilir bir hayranlık bu; bizden öncekilerde de vardı bizden sonrakilerde de olacak…

Sokakların, binaların, mekânların… Özgürlük, kabul etmek, karşı çıkmak, heyecanlanmak, çokça mutluluk, e biraz hüzün, farklı kombinler, o senenin modası ceketler-jeanler ve fakat ayağımızda her zaman bir Chuck… Yaşamaya dair ne varsa yani, hepsi sende, hepsi senin sayende. 

Gözlerimizi kapadığımızda yine sokaklarında yürüyoruz. Yüzümüzde gülümseme, içimizde heyecan, üstümüzde en sevdiğimiz tişört ve ayağımızda illaki Chuck. Peyote’de yeni bir grup varmış, çok iyi çalıyorlarmış. “Peyote’de çıktıklarına göre iyidir”, zaten. 

Gözlerimiz hâlâ kapalı. Türkiye’de rock müziğe yön veren yerlerden biri olduğunu o zamanlar daha net kavrayabilseydik çok daha fazla giderdik Kemancı’ya, inan buna. Fazla eğlence göz çıkarmaz, bunu senden öğrendik. Yok yok, biraz daha alternatif işler olsun. E o zaman istikamet Pulp, marş marş. Dolu dolu yaşadık seni; ayak uydurduk, hakkını verdik. 

90’lar, 2000’lerin başı ve yüzyılın ilk çeyreği biterken… Yaşamaya ve eğlenmeye dair pek çok şey değişse de senin zamansız tavrın ve verdiğin hissiyat hiç değişmedi. Şimdilerde; senin sonsuzluğa çalan gitarının akortunu Tavern, Noh, Frankhan, Beats, Blind vs yapıyor. 

Mekânlar değişti, isimler değişti ama bu yeni duraklar da kendi döneminin bağımsız ruhlarının sahiplendiği hikâyelerin yeni bir parçası oldu. Bugün, Frankhan ya da Noh’taki daha deneysel sahnelerde kendi sesini arayan her yaratıcı karakter, 2000’lerin başında Kemancı’dan Pulp’a yürüyenler ile aynı ipliğe bağlı aslında. Kendi ayak izlerini Beyoğlu’nun bu yeni kanvasına bırakıyorlar. 

Tüm bunlar olurken tarzımız bir oraya gitti, bir buraya. Ama ayaklarımız hep yere bastı; her daim klasikten, geçmişe, bugüne ve belli ki yarına hitap eden/edecek tasarımdan, bütün renklere ve bütün tarzlara yakışandan yana oldu tercihimiz; Chuck’tan yani.

Beyoğlu, sen dünyanın başkentinin de başkentisin. Bunda; bir yaz akşam üstü Galatasaray’dan Tünel’e yürürken sokak aralarından yüzüne çarpan güneşle mutlu olanlar, binalarına bakarken dudaklarındaki tebessüme mani olamayanlar, sana geleceği için en şık kıyafetini tercih edenler ve sokaklarına en çok onun yakıştığını düşündüğü için en sevdiği Chuck’ı giyenler olarak bizim de emeğimiz var. 

Solmuş renkler ve yıpranmış tabanlar; seninle yürüdüğümüz yolların, verdiğimiz mücadelelerin ve peşinden koştuğumuz hayallerin birer kanıtıydı. Chuck’ın sade tasarımını kendi hikâyemizle ve kendi tarzımızla renklendirdik; tıpkı senin gibi… Biz klasik olanı seviyoruz, klasik olanı en çok sana yakıştırıyoruz.

Çak be Beyoğlu.
Chuck, Beyoğlu.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans