Yılın albüm bakımından en dolu ayı diyebileceğimiz Ekim’den radarımıza takılan albümlerin ilk yarısını inceliyoruz.
Ant Arın ŞERMET
Hemen hemen her sene en çok albümün çıktığı ay olarak Ekim’i gösterebiliriz. Yılın son aylarından biri olmasının yanı sıra, yıl sonu listeleri yaklaşırken yakın zaman etkisinden faydalanmak da mümkün oluyor bu ayda çıkan albümlerde. Öyle ki normal bir ayda 6-7 albüm anca bulup içinden bir iki tane eleyerek bu yazıyı hazırlıyorduk. Bu ay radarımıza takılan albüm sayısı 15’ti. Yazıyla on beş. Bu sebeple ikiye ayrıp onun da içinden değinmediklerimiz oldu. Misal Caribou’nun “Honey”si ya da A Place to Bury Strangers’ın “Synthesizer”ı. Şimdilik ayın ilk haftasında tanışacağımız albümleri inceledik. Ay ortasında, ikinci yarısında çıkacak albümlerden bir yazıyla daha karşınızda olacağız. Afiyet olsun.
Coldplay – “Moon Music”
Bazıları için 21. yüzyılın en büyük grubu, bazıları için aktif en önemli grup. Şu bir gerçek ki Coldplay, içinde bulunduğumuz yüzyılda yola çıkıp en büyük başarılara imza atmış popüler müzik figürlerinden biri. “Parachutes” ile yola başladıkları noktadan yüzbinlerce kilometre ötede, müzikal olarak da etki gücü olarak da ayrı bir seviyedeler. Bu yolculuğun 10. albümü olmaya hazırlanan “Moon Music” ile buluşmak için de sadece birkaç güne ihtiyacımız var. Albümden şu ana kadar yayınlanan iki şarkıya bakacak olursak bir önceki albüm olan “Spheres”ten çok da farklı bir albümle karşı karşıya olmadığımızı söylemek mümkün. Ancak Little Simz, Ayra Starr, Jon Hopkins gibi isimlerle yapılan işbirlikleri iştahlandırmaya da yetiyor. Bir yandan da kabul etmemiz gereken bir nokta var ki Coldplay için artık bir stüdyo grubu diyemeyiz. Onlar, stüdyoda başladıkları yolculuklarını, dünyanın dört bir köşesindeki stadyumları dakikalar içinde dolduran bir konser grubuna dönüştüler. Bu noktadada da 10. Albümleri “Moon Music”ten dişimize göre birkaç şarkı bile bulsak yanımıza kar kalır gibi…
Geordie Greep – “The New Sound”
Birkaç ay önce günümüzün en yaratıcı ve kendi sözü olan gruplarından black midi’yi dağıttığını bir anda haber veren, hiçbir şey yokmuş gibi solo kariyere başladığını açıklayan Geordie Greep, klişeleşmiş bir internet şakasıyla adeta içerde yakmış. “The New Sound” adını verdiği solo kariyerinin ilk albümünü 4 Ekim’de Rough Trade etiketiyle yayınlayacak müzisyen, black midi’de yaptığına benzer sularda dolaştığını düşündüren şarkılar paylaştı. Özellikle, ‘Holy, Holy’ bunun en net yansımasıydı. Avangard caz ile post punk’ı birleştirirken hiperaktif ritimlerden haz alan Geordie Greep, başta black midi dinleyicileri olmak üzere alternatif müziğin her türlüsüne açık olanlar için ilgi çekici bir albüm hazırladı diyebiliriz. Umuyoruz ki “The New Sound”un tamamı öyledir.
The Smile – “Cutouts”
Yılın ilk ayında, 2024’ün en unutulmaz birkaç albümünden birine imza atıp bu seneye damga vuran The Smile, “Ya durun, şunları yayınlamamıştık. Bi’ gelin şunları da dinleyin” dercesine “Cutouts” ile karşımıza çıkacak. Şu ana kadar yayınlanan üç şarkıya, kapağa ve videoların üslubuna bakacak olursak önceki iki The Smile albümünden daha farklı, daha fütüristik tınıların peşinde bir albüm olduğunu söyleyebiliriz. Elbette Thom Yorke, Jonny Greenwood ikilisinin olduğu bir grubun, sürekli elindekini daha farklı kullanmayı istediğini düşününce bu tercih makulleşiyor. Bir yandan da ‘Don’t Get Me Started’ın bir nebze “Wall of Eyes”a yakınsadığı da bir gerçek. XL Recordings’ten 4 Ekim’de çıkacak albümün kapağını kimini yaptığını tahmin etmek de gruba biraz aşina kimse için zor olmasa gerek. Stanley Donwood’un yaptığı kapak, her zamanki gibi başlı başına ayrı bir sanat eseri.
Tıpkı “Wall of Eyes”ta olduğu gibi Sam Patts-Davies’in prodüktör olarak karşımıza çıktığı albüm, 2023 yılında Abbey Road Stüdyoları’nda kaydedildi. Hatta “Wall of Eyes” kayıtları bittiği gibi bu albüm kaydedilmiş bilgisini de verelim.
Finneas – “For Cryin’ Out Loud!”
Birçoğumuz için Finneas, Billie Eilish’in abisi ve şarkılarını birlikte yazdığı insan. Lakin, 2021 yılında solo kariyerine başlayıp ilk albümü “Optimist”i çıkarırken ‘The 90’s’, ‘Medieval’ı örnek olarak gösterebileceğimiz minimal pop şarkıları hazırlamıştı. Kardeşinin kariyerindeki büyük başarılarıyla birlikte kendi kariyeri de yükselişte olan müzisyen, ilk albümüne göre biraz klasik pop/rock diye tanımlamanın mümkün olduğu “For Cryin’ Out Loud!”ile 4 Ekim gecesi dinleyicisiyle buluşacak. Albümü tek başına kaydedip prodüksiyon sürecini tamamlayan Finneas, elbette tüm süreç boyunca yalnız değildi. Aron Forbes, Matthew Fildey, David Marinelli ve Miles Morris, bazı şarkıların yazım sürecinde Finneas ile güçlerini birleştirdiler. Kapağında direkt Finneas’ı gördüğümüz albüm, Billie Eilish’in müziğinin arkasındaki beynin solo kariyerinde ulaşabileceği yerleri kestirebilmemiz için önemli bir materyal olmaya aday. Yayınlanan şarkılardan ‘Cleats’ ve ‘Lotus Eater’a kulak kesilmenizi öneririz.
The Offspring – “Supercharged”
Punk müziğin ana akıma en yaklaştığı iki örnekten biri The Offspring. Doksanlara damga vuran “Smash”, “Americana” gibi albümlerin başarısıyla, hiç yeni bir şey demeden kariyerlerini sürdürebilme lüksleri varken onlar, 11. Stüdyo albümleriyle karşımızdalar. 11 Ekim’de Concord etiketiyle yayınlanacak albümün prodüktörlüğünü efsanevi isim Bob Rock yaptı. Davulcu Pete Parada’nın, “Let the Bad Times Roll”dan sonra gruptan ayrılmasıyla albümün davul kayıtları biraz zorlayıcı ve yorucu geçmiş. Ancak sonrasında buldukları Brandon Pertzborn’un tam zamanlı üye oluşuyla birlikte her zamanki enerjik ve olabildiğine asi modern punk anlayışları devam ediyor. Avrupa’nın dört bir yanına gidip geldiler. Gidip gelmeye de devam ediyorlar. Keşke bir şekilde buralarda da izleme şansımız olsa diye iç çeke çeke dinlediğimiz üç şarkıya –‘Make It All Right’, ‘Light It Up’ ve ‘Come to Brazil- bakacak olursak albümdeki pop müzik temeli, en az punk kadar hakim gözüküyor. Bir yandan kapakta değişen The Offspring fontu da dikkatlerden kaçmadı. Değişmiş olduğu net ama gelişip gelişmediğini göreceğimiz “Supercharged”ı merak etmemek elde değil.