Ana SayfaMüzikBurak Güven: "Solo proje, 20 yıldır olan bir plandı"

Burak Güven: “Solo proje, 20 yıldır olan bir plandı”

Birçoğumuz Burak Güven’i sadece mor ve ötesi’nin bas gitaristi olarak tanıyoruz. Solo kariyeri muganni’nin ilk albümü “18”i, Nisan ayında çıkaran Burak Güven’le albümünü, planlarını ve denizi konuştuk.

Ant Arın ŞERMET

mor ve ötesi için kurulabilecek binlerce farklı cümle var. Türkiye’de doğup büyüyen, yaşayan ya da Türkçe konuşan herkesin aklına, kalbine, insan olma çabasına dokunmuş bir gruptan bahsediyoruz. Birinci kişi olarak söyleyebilirim ki benim müziği sevmemi sağlayan bir grup varsa 5-6 yaşlarında büyüsüne kapıldığım mor ve ötesi’ydi. 20 seneyi aşan büyü azalmadığı gibi katlanarak arttı. Burak Güven de sadece mor ve ötesi’nin enerjik, neşe dolu, güler yüzlü, sahnede yerinde duramayan, harika sesli bas gitaristi değil. Birçok filme, projeye nefis besteler yapan, şan eğitimi almış çok yönlü bir müzik insanı. Burak Güven’in, alter egosu olarak da tanımlayabileceğimiz muganni, ilk albümü “18”i çıkardı ve kalan kısımda söz Burak Güven’de. Keyifli okumalar.

 

Seni, Türkiye’nin en ilham veren ve en başarılı birkaç grubundan biri olan mor ve ötesi’nin parçası olarak tanıdık hepimiz. Orada çok fazla üretim yapıp benim de parçası olduğum bir neslin hayatının değişmez parçası oldunuz. Tam bu noktada solo kariyere başlamak hem senin için hem de mor ve ötesi için nasıl bir süreçti? Grup bu süreci nasıl karşıladı? Anlatmanı isteyebilir miyim?

Aslında bu solo proje çok eski bir fikir. 20 yıldır olan bir plandı. Şarkıları, özellikle lirik bakımdan insanlarla paylaşabilecek hale getirene kadar bekledim. Bir mana, edebi değeri kazansın istedim. Ardından yaptığın girizgah için teşekkür ederim. Çok yoğun bir üretim ve konser süreci yaşıyoruz yıllardır. Sırf ona harcadığım vakit bile hiç de azımsanamayacak ölçülerde. Bir yandan da özel hayatım ve ilgi alanlarım derken albüm gibi tamamen odak gerektiren bir üretimin zamanı gelmedi. Çünkü albüm, senden eşsiz hizmet bekleyen bir şey. Bir de mor ve ötesi’nde sürekli yeni üretimler yapmak müzikal açlığımı dindiriyordu ama muganni farklı bir düştü. Şimdi sen sorunca tekrar bi’ düşündüm ve 20 yıldan çok daha fazlasına, çocukluğuma, müziğe aşık olduğum zamanlara dayanıyor. muganni benim için kişisel bir hikaye. Şarkıların çıkışı mor ve ötesi’yle aynı kaynaktır ama aradaki fark bu şarkıların işlenme biçimi, sunumu, aranjmanları ve tabii ki benim şarkıcılığım. Şarkıcı tarafımı da sunmak istedim.

 

Bu albümün tamamına yansımış bir kayıp, geride kalma ve belki de kabullenememeyi kabullenme hali var. Lakin bir yandan da küçük bir çocuğun muzırlığı da yok değil. Ki can yakabilecek sözlerin gülümsemeye dönüşmesini sağlıyor. Sen nasıl tanımlarsın? Albümün yapım, şarkıların yazım sürecinde nasıl bir düşüncedeydin?

Yorumun hoşuma gitti çünkü doğru buldum. Hayat kolay bir yolculuk değil. Birçok kere “cehennem burası mı” diye soruyorum kendime. Buranın cehennem olma ihtimali varsa bile bizler, burayı cennet gibi yaşayalım düşüncesindeyim. Sıkıntılar var. Kayıplar var. Özlem var. Yetememek var. Asla cevap alamayacağımız sorular da var ama asla o depresif noktaya da ulaşmadık. Karanlık bir yere gitmek istemedim. Hem beste hem de söz olarak. Dinleyicimin beni tanıyabileceği sorular ve o soruların cevabını ulaşmalarını sağlayacak ipuçları bıraktım. Bu bağlamda ben de dünyayı asla kapkara ya da çok mutlu bir yer gibi görmüyorum. Bazı dönemlerde çok derin duygulara kapılsam da insanlara o acı sertliği vermek istemedim. Hayatın ne olursa olsun güneşli ve umut dolu olasılıklarla örülü tarafından bakmayı tercih ettim.

18’in en dikkat çeken yanlarından biri dünyada örneğini sıkça gördüğümüz, albümü sadece müzikle kısıtlamayıp, birçok farklı disiplinle birleştirerek ortaya multidisipliner bir sonuç çıkarmaktı bence. Her şarkıya çekilen kısa videolardan ortaya çıkan çok keyifli bir kısa film de vardı keza. Albümün merkezde olduğu bu üretim sürecini senden dinleyebilir miyiz?

Albümün bitmesine yakın bu işi görsel ögelerle birleştirme fikri aklımda yer edindi. O dönemde çektiği fotoğrafları çok beğendiğim Begüm Koçum’la bağlantı kurdum. Çok kısa bir süre içerisinde fotoğraf ve kısa video fikrimi açınca da bu işi bir kısa tanıtım filmine çevirdik. Her şarkıya ayrı bir tanıtım videosu çektik. Sözler ve müzik arasındaki bağı bu fikirle bir kere daha keşfedince baktık ki ortaya çok tutarlı bir hikaye anlatıcılığı çıktı. muganni’yi bir tür alter ego’ya çevirdim. İlk günden beri de aklımda olan bir şeydi. Çünkü muganni, benim yirmili yaşlarım. Onu hala seviyorum. Onu hala anlıyorum. Ona gıpta ettiğim haller var ama onun bir sürü hatasını gördüğüm, hayattan ders alacağını bildiğim davranışları var. O, bana oradan, ben, ona buradan sesleniyorum. Bir çeşit dualite ile hikayemizi mühürledik. Albümün de temasına özetle; aşk, ayrılık, umut, sevmek coşkusu diyebilirken bir yandan da yüzbinlerce yıldır süre gelen daha büyük kavramlar. Dinle, kitaplarla, felsefeyle, şiirle aradığı varoluşsal problemler…

Bir de ek olarak, albüme ve muganni’nin hikayesine ilgi olursa bunun konser olarak sunumunda da aynı hikayeyi izlemek istiyorum. Onun aşkını, özlemini, kayıplarını, kazançlarını, büyümesini göreceğimiz, dramatik unsurların önde olduğu, tiyatroyla müzikal karışımı bir konser hayal ediyorum. Evet, bunu yapmak zor. Dediğim gibi bir ilgi talep olursa bunu düşüneceğim, aksi halde hiç yapmayacağım.

 

Sorumu sormaya hazırlanırken cevabımı da almış oldum aslında. Yine de yukarda başlattığını biraz daha açmak ister misin? Muganni yanlış bilmiyorsam şarkıcı demek eski Türkçe’de. Seni herkes Burak Güven olarak tanırken solo kariyerini kendi adınla değil, muganni olarak gerçekleştirmeyi tercih ettin.

Evet evet, muganni eski Türkçe’de şarkıcı demek. Biraz şöyle açabilirim bu konuyu; bu albümde özellikle 18-20 yaş aralığındaki kendime beğendirmek istedim. 20 yaşındaki muganni ne demek istediğimi anlayamaz tabii. En az bi’ 10 seneye ihtiyacı var. Ama müzik tarafında hep kafamın arkasındaki ses, 20 yaşındaki muganni’ye beğendirmemi istedi. İnsanlar benim bas gitaristliğimi ve besteciliğimi bilseler de şarkıcılığımı az biliyorlardı. Şarkıcılığımın da altını çizmek istedim. Bunu seninle önceden konuşmuş muyduk hatırlamıyorum yine anlatayım. 15-16 yaşlarımdayken hikaye yazma hevesim vardı. O dönemlerde hikayelerimde kullanmak için dedemin taş plakları üzerinden çıkartıp Muganni Hamit Bey’in ismini gördüm ve muganni’yi aldım. Muganni Hamit Bey bir sanatçıydı. 16 yaşımdan beri unutmadığım ve son 15 yıldır ‘bir gün bu projeye yaparsam muganni olarak yapacağım’ diye karar vermiştim. muganni bir alter ego, sahne ismi olduğu için çoğu zaman Burak Güven’e göre daha hızlı, daha kıvrak manevralar yapabilen biri.

Son olarak sana denizle ilişkini sormak istiyorum. Bu albümün kısa filmi, Büyükada’da geçirdiğin yıllar, sonrasında Göcek’e taşınman ve denizle iç içe bir hayatın var bildiğim kadarıyla. Lakin deniz, aynı zamanda yastan tutalım birçok şeyin silindiği, kaybolduğu yer. Ek olarak mor ve ötesi’yle yaptığınız son albümü “Sirenler”de de deniz ve denizle bağlantılı çok sayıda referans vardı. muganni için denizi dinlersek çok mutlu olurum.

Çok doğru bir tespit yapmışsın Ant. Önce basit cevabını vereyim: benim çocukluğumdan beri olan büyük deniz sevgimden kaynaklanıyor. Deniz, sadece bir görüntü olarak değil, kavram olarak hayatımın parçası. Kelimelerle sana bunu anlatamam ama benim için bir fikri, bir alanı, dünyayla normalde iletişime geçemediğimiz durumlarla iletişim kurabilmemizi sağlayan bir yer deniz. Yalnızlığı anlatıyor. Özgürlüğü anlatıyor. İzolasyonu anlatıyor diyebilirim. Yukardaki sorulardan birinde senin de bahsettiğin kabullenişi anlatıyor. Çünkü denize kimse kafa tutamaz. Orada kim olduğun, ne kadar güçlü biri olduğunun önemi yok. Bir dönem yelken ve tekne üzerinden denizcilik de yaptığım için biraz biliyorum. Mesela bir şiirim vardır denizden ilham aldığım. Şöyledir o şiirin bir satırı, “denize saklanırsam beni kimse göremez”. Hiçbir şarkı sözüne yansımadı ama olsun. Şanslıyım ki deniz bana her zaman da iyi davranmıştır. Ruhumun en büyük destekçisi diyebilirim. ‘Mart 18’ şarkısındaki “dalgalara bakacağım” durumu hala geçerli. Haftada bir denizin karşısına geçip en az yarım saat, bir saat oturmazsam frekansım bozulur. Kendimle olan bağımı korumak için benim için her zaman en önemli medyum deniz oldu. Bu sebeple şarkılara da çok fazla sızdı. Çünkü denizin kendisine aşığım.

 

“Undine” filmini çok anımsattı bu anlattıkların. Eğer izlemediysen gönül rahatlığıyla öneririm.

Eşim Ebru çok iyi bir film izleyicisi. İlk fırsatta izleyeceğiz, teşekkür ederim.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR