Pop dünyasının en yetenekli isimlerinden Buray’la “Rampapapam”dan yeni şarkısı “Deli Kız”a, gençlik yıllarından müzikteki trendlere pek çok konuda sohbet ettik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
90’lar ruhunu yaşatan, müziğini günümüz sound’larında güncelleyerek hep yeni ve taze şarkılarla gönüllerde taht kuran Buray, son olarak Arem Özgüç, Arman Aydın, Feride Hilal Akın ve KÖK$VL ile “Rampapapam”la deyim yerindeyse ortalığı kasıp kavurdu. Şimdi ise “Deli Kız” adında yeni bir single yayınlamanın heyecanı içinde. Buray, KKTC’deki imkânsızlıklar yüzünden her işini kendi halletmeye alışmış. “Her şeyi kontrol etme hastalığı, tam bir lanet” diyor, ama artık biraz daha sakinleşmiş. Ekibine güveniyor. “Bu bir Buray şarkısı” dedirtmeyecek hiçbir şarkıyı dinleyicileriyle paylaşmıyor, mesela. Türkçe pop dünyasının en yetenekli kalemlerinden Buray’a merak ettiklerimizi sorduk.
Arem Özgüç, Arman Aydın, Feride Hilal Akın ve KÖK$VL ile “Rampapapam” için bir araya geldiniz. Enerjisi çok yüksek, kıpır kıpır bir şarkı bu… Nasıl karar verdiniz bir araya gelmeye, proje fikri kimden çıktı?
Arem ve Arman beni stüdyolarına davet etti ve bana buldukları muhteşem melodiyi dinletti. Hit potansiyeli yüksek, akılda kalıcı bu ritim ve giriş solosunu duydum ve zaten onlar bişey söylemeden kendi söyleyeceğim bölümün melodileri kafamda canlandı. Feride’nin yazdığı bölüme uygun cevap niteliğinde bir dörtlük yazıp ekledim. Köksvl’ın da hikayemizi harmanlamasıyla şarkı final formuna geldi.
Öğrencilik yıllarınızda sahneye çıkmaya başladınız. İlk çıktığınız konseri hatırlıyor musunuz, nasıl bir deneyimdi, neler kaldı aklınızda?
Hatırlamaz mıyım? Orta okul dönem sonu müsameresinde babamla sahneye çıkıp iki bağlama “uzun ince bir yoldayım” ve “leylimley” şarkılarını yorumlamıştık. Aşırı heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Sanırım babam benden daha heyecanlıydı. Evde çalıp söylermiş gibi kendi kendime çalıp söyledim, takıldım, insanlar da kulak misafiri oldu sanki. Öyle bi his.
Babanız Kuzey Kıbrıs’ta çok tanınan bir halk müziği sanatçısı. Müziğin eksik olmadığı bir evde büyüdünüz, nasıl bir evdi bu? Neler dinlenirdi siz çocukken?
Evin her bir köşesinde bir enstrüman olduğunu hatırlıyorum. Darbuka, ufak bi cura, blok flüt, melodika, klavye vs.. Ses çıkaran ne varsa oyuncak gibi oynuyor, denemeler yapıyordum. Televizyonda duyduğum reklam, film müziklerini, babamdan duyduğum türküleri kulaktan çıkarmaya çalışıyordum. İngiltere’den Tezer Amca’nın bize hediye ettiği kasetçalarımızı hatırlıyorum. Ve TV ünitesi üzerinde dizili babamın kaset koleksiyonunu… Annem babam öğle uykusuna (siesta) yatarken, ben kapağını beğendiğim kaseti takar dinlerdim. Çizgi film izlemekten daha keyifliydi benim için.
Eğitimli bir müzisyensiniz. Beste yapmak, aranje yapmak, kayıt yapmak, mix ve mastering gibi pek çok işin altından kendiniz kalkıyorsunuz. Peki zor olmuyor mu sizin için, sizi bölmüyor mu? Bütün bu detaylarla hep siz mi ilgilenmek istiyorsunuz, sizinle çalışması zor mudur?
Her şeyi kontrol etme hastalığı, tam bir lanet. İyi tarafları da var aslında ama genelde çalıştığım diğer profesyoneller için sinir bozucu olabiliyor. KKTC’deki yokluklar, imkansızlıklar yüzünden biraz kendi işini kendin görme, kendi ciğerimi kendi yağımla kavurma gibi otomatik bir huy gelişti. Hem melodi müzik bulmak, hem söz yazmak, hem enstrüman öğrenmek, şarkı söylemek; kayıt teknolojilerini öğrenip, sıfırdan bir şarkıyı bitmiş bir prodüksiyon haline getirmek için bütün mecraları öğrendim. Hatta gidip grafik dizayn okuyup kendi albüm kapağımı bile hazırladım. Gözde ile (Ançel) tanıştıktan sonra takım ruhunu, koordineli çalışmayı öğrendim. Zayıf noktalarımı daha iyi yapan birilerine devretmeye başladım. Türkiye’ye gelince de bir işi benden daha iyi yapanlara güvenmeye başladım. Ama son kararı ben vermek şartıyla tabii… Elbette vizyonuna güvendiğim, hatta kararlarına kendimden daha çok güvendiğim dostlarım ve takım arkadaşlarım da var. Artık mix, prodüksiyon, dizayn veya görsel gibi işlere, Buray markası için en doğru sonuca, hep beraber tartışarak, oy birliğiyle karar veriyoruz.
“ARTIK DUYANLARIN ‘TAMAM BU BİR BURAY ŞARKISI’ DİYECEKLERİ KIVAMA GELDİK”
Pop müzik için hit çıkarmak çok önemli. Peki siz şarkılarınızı yazarken belli bir matematik kullanıyor musunuz? Nasıl bir şey, hit şarkı yazmak? Yazarken “Evet bundan iyi hit olur” diyor musunuz mesela?
Yani artık sistemimiz öyle bir oturdu ki, çok şarkı üretip içinden en güzel olanları kullanıyoruz, gerisi rafa kalkıyor veya çöpe gidiyor. Formumuz, taslağımız, kalıplarımız, kısacası tarzımız bir düzene girdi ve şarkıları duyanların “Tamam bu bir Buray şarkısı” diyecekleri bir noktaya geldik. Dinleyicimizi de hep aynı şekil basma kalıp tekrar algısıyla sıkmadan, çok dikkatli bir şekilde güncellemeler yapıyoruz. Yenilik iyidir ama doğru dozajda. Şarkı bittikten sonra “play” tuşuna basıyoruz. Eğer Buray’a yakışır bir doğallıktaysa insanlara sunuyoruz. Aksi takdirde kullanmıyoruz.
90’larda dinlediğimiz pop müzik hepimiz için bir başkaydı. Oysa günümüzde pek çok şarkı trap esintili, o zamanların hissine benzemiyor. Pop müziğin rap ya da alternatife göre günümüzde nasıl bir konumda olduğunu düşünüyorsunuz? Düşüşte mi sizce, yoksa alışkanlıklar mı değişti?
Tabii ki değişti. Değişmemesi yanlış olur. Yeni trendler çıkacak, kaybolacak, insanların zevki de modaya ayak uyduracak şekilde değişiyor. Ben şahsen 90’ların ruhunun hiç sıkmadan, eskimeden bir köşede duracağına inanıyorum. Yeni jenerasyonun gelmesiyle, dönem dönem kaybolsa bile yine de ölmeyecek. Yeni çıkan müzisyenler bile etkilenip, benim gibi ilham alıp şarkılarında o duyguları hep yaşatacak.
KKTC’de ve bir dönem de Avustralya’da yaşadınız. Şimdi İstanbul’da mı yaşıyorsunuz? KKTC’li olmak nasıl bir his, size neler kattı? Yaşadığınız şehirler müzikal olarak sizi nasıl etkiliyor?
KKTC doğup büyümek için muhteşem bir yer. Afrodit’in bile dünyaya ilk adım attığı bu adada, öyle yoğun duygular ve enerjiler var ki, bana inanılmaz güzel şeyler kattı. Küçücük adadaki bir avuç müzisyenlerin arasındaki tatlı rekabet bile benim için en büyük motivasyonlardan biriydi. Sonra adaya sığamadım, taştım. Dünyada daha yaşanası, öğrenesi şeyler olduğunu farkettim. İngiltere’de üç yıl boyunca yüksek lisans yaparken, her fırsatta Avrupa’yı gezdim, dünyanın her köşesinden bir sürü müzisyenle tanıştım, çalıştım, paylaştım, bir şeyler öğrendim, öğrettim. Avustralya’da yedi yıl içerisinde Gözde Ançel ile sayısız besteler yapıp bugün dinlediğiniz müziğimizi bu kıvama getirdim.
Bir sonraki projeniz nasıl bir şey olacak? Bir albüm mü, bir single mı yayınlamayı planlıyorsunuz, ne zaman yayınlanacak? Bize biraz ipucu verir misiniz?
4 sene içerisinde 3 albüm yaptıktan sonra, şimdi de 24 Temmuz’da “Deli Kız” adlı yeni bir şarkı yayımlıyor olacağız. Devamında şu an hazırlığı içinde olduğumuz bir mini albümü dinleyicilerimizle paylaşıyor olacağız. Yine yabancı cover şarkılar, Türk Halk Müziği yorumları, reklam/jenerik müzikleri, dizi müzikleri ve featuring projeler de olabiliyor.
KISA KISA…
- Son 6 aydır döne döne dinlediğim albüm Bob Marley’in Legend albümü…
- Beni şu hayatta en çok sinir eden şey dürüst olmayan insanlar.
- Sahneye çıkarken uğur getirsin diye kırmızı ayakkabılarımı giyerim. Bu benim kendi içimde bir ritüelim.
- Vücudumda 1 adet dövme var. Kolumdaki ses frekansı (hayatımı değiştiren uğurlu bir melodi…)
- Çocukluğumdan beri beni en çok etkileyen idolüm babam. Bence onun üzerine daha büyük bir yetenek gelmedi.
- Günün en çok gün batımı saatlerini seviyorum. Nedense bana kendimi daha iyi hissettiriyor.
- En son Elon Musk’ın hayatı kitabını okudum ve beni çok etkiledi.