Taştan bir surat, bir sirk cambazı, pandomim sanatını hareketli resme taşıyan bir dahi ya da sinema perdesinin gördüğü en büyük komedyen… Buster Keaton’ı binlerce sıfatla tanımlamak mümkün ama asıl büyük soru, ölümünün üzerinden tam 57 yıl geçmiş bir sinema efsanesi olarak nasıl her geçen yıl daha canlı kalabildiği ve neden aslında bir türlü ölemediği.
Kaan DENK / [email protected]
Kayıt altına alınmış her bir hareketi, her bir jestiyle ardında her alandan yüzlerce büyük sanatçıyı etkilemiş bir kariyer bırakan büyük bir efsane Buster Keaton. Anne-babasından miras aldığı yeteneklerini kendi keskin zekasıyla başka bir seviyeye taşırken -hepimiz çok şanslıymışız ki- sinema icat edilmiş. Yoksa muhtemelen yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nin güney eyaletlerinde dolaşan sirk çadırlarında birkaç şanslı insan şahit olabilecekti onun eşsiz yeteneklerine. Aslında hem Keaton’ın hem de sinemanın aynı derecede şanslı olduğunu söylemek gerek bu büyük buluşmada. Buster Keaton’ın kafasında yarattığı dünya ve mizah anlayışı bu yeni sanat dalında sergilenmeye oldukça müsaitti. Sinema içinse daha büyük bir şans söz konusu. Çünkü Buster Keaton film yapmaya başlamasaydı, sinema birçok açıdan bugün bildiğimiz haliyle aynı olamazdı.
İkisi, diğer ikisinden biraz uzun bir dörtgenin içinde yaratılabilecek bir hareket ne kadar eğlenceli olabilirse Buster Keaton hep daha eğlencelisini yaptı. 3 yaşından beri vodvil sanatçıları olan anne ve babasıyla birlikte sahnelerde “eğlence üreten” Keaton için komedi yapabilmenin belli bir mekana ya da formata ihtiyacı yoktu. Muhtemelen sinema yerine bugün hiç var olmamış başka bir eğlence aracı çıkmış olsaydı eminiz Keaton orada da kabının şeklini alıp herkesi kendine hayran bırakacaktı. Ama bu yazıda zaten 100 yıldır övülen yeteneklerini saymaya değil, tüm bunları sergilediği işlerin asla eskimemeyi ve taştan bir surat gibi taze kalmayı nasıl başardığına odaklanacağız.
Evet, o meşhur lakap Buster Keaton’ın kendisiyle markalaştırdığı gülümsemeyen ince dudakları ve hafif düşük iri göz kapaklarıyla yarattığı ifadesinden geliyor. Ancak yıllar içinde “ifadesiz” ya da “hiç değişmeyen surat ifadesi” gibi yanlış tanımlamalarla sebeplendirildiği de olan bu “Büyük Taştan Surat” lakabı aslında Keaton’ın mizahi üslubunun en önemli parçalarından birini işaret ediyordu. Yaşlılık döneminde verdiği röportajlardan birinde bu gülümsemeyen film personasının sebebi sorulduğunda bunun “sahneden gelen bir alışkanlık” olduğunu söylüyor ve “eğer sahnede kendi şakanıza gülerseniz komiğin gerçekliğini kaybedersiniz ve size kimse gülmez” diyerek en meşhur ve belki de tek kuralını anımsatıyor. O kural ise: “Asla ‘mış gibi’ yapma!”
Aslında sinema için temelinde bir “mış gibi yapma” sanatı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak sahne, özellikle de bir şey saklamanın mümkün olmadığı dört yanı seyirciyle kaplı bir sirk sahnesi herhangi bir tekrarı ya da yalanı kaldırmaya müsait bir alan değil. Bebekliğinden itibaren bu kültürün içinde büyümüş ve tüm yetenekleri ve adabını bu sahnelerden almış Keaton’ın böyle düşünmesi bu yüzden oldukça normal. Sadece bazen biraz aşırıya kaçmış olabilir… Yine çocukluğundan gelen atletik kabiliyetlerini çoğu filminde bir şaka aracılığıyla kullanabilen efsane komedyen hayatı boyunca hiç dublör kullanmadı. Bununla bağlantılı olarak kariyeri boyunca birçok ciddi kaza geçirdi ve hatta boyun kemiğinde oluşan kırığı 10 yıl sonra olduğu bir muayenede fark edildi.
“Dublörler kimseyi güldüremez” sözüyle açıkladığı bu tehlikeli çalışma tarzında her şeyi görebilecek olan seyirciye karşı hep dürüst olmak isteyen usta komedyen, çekimlerde bir şaka ilk denemede olması gerektiği gibi olmamışsa o an filmden çıkarırmış. Yeniden çekimin, şakanın sahiciliğini kaybettireceğine inanan Keaton’ı bugün hala canlı ve komik kılabilen o ruh da muhtemelen temelini bu prensipten alıyor. Her daim etrafındaki her şeyi aktif olarak bir güldürü malzemesine getirebilen büyük taştan surat, yıllar geçse de hala ilk anki etkisini koruyabilen onlarca film bıraktı. Ancak bugün hala tekrar edilen, taklit edilen ve ilham veren tüm o sahnelere baktığımızda yalnızca bir komedi performansçısı, bir sinema yönetmeni ya da şaka yazarı değil büyük bir mucit görüyoruz. Vefatının üzerinden değil 57, yüzlerce yıl geçse de tüm doğallığıyla her bir sahnesi bugün çekilmiş kadar taze hissettirecek ve Buster Keaton da ölümsüz kalacak.