Can’la Gece’nin ilk albümü “İçinde Saklı” çıktığında tanışmıştık, yani 2008! Zamanla hem çok iyi arkadaş olduk hem de sayısız röportaj yaptık. Sektör içinde beraber büyüdük hepimiz. Ve şimdi Can, bu solo albümü ve yeni şarkıları ile gerçekten gümbür gümbür geliyor. Evet, ilk solo albümü de güzeldi ama altını çizmek isterim, bu sefer “gümbür gümbür” geliyor. O zaman hadi buyrun sohbetimize.
Şuradan başlayalım, en son seninle Ekim 2023’te bir röportaj yapmıştık. Eski şarkıları tekrardan daha yalın halleriyle çıkarmıştın. “Raw” demiştin adına da. Ve yeni bir şeyler yapacağını, bir sürü de parçan olduğunu eklemiştin. Şimdi 9 parçalık albümle geleceksin. Bütün o süreç, o şarkılar, o şarkıların yapımı… Neler yaşandı bu süreçte?
Aslında Umut Er ile tanıştığımızda başladı benim bunu kafamda yapabilirim diye hissetmem. Çünkü Gece’den sonra ilk defa bir müzisyenle kendimi çok iyi ifade edebileceğimi ve birlikte çalışabileceğimi hissettim. O da Ankaralı ve 26 yaşında çok genç bir müzisyen. Okullu olduğu için teknik bilgisi de iyi, armoni bilgisi de çok kuvvetli. Umut’la hem çok iyi arkadaş olduk hem de pırlanta gibi bir çocuk. Zaten 2 senedir şarkı biriktiriyordum. 20 tane şarkı yazmıştım. Sonra “tamam bu 9 tanesi bir albüm içerisinde birbirini tamamlar” dediğim anda Umut’la çalışmaya başladık bundan 1,5 yıl önce. İlk önce ev provalarıyla evde çalıştık. Evde en temel iskeletleri çıkarttıktan sonra da stüdyo sürecine geçildi.
İstediğim duygu skalasını barındırıyor bu albüm.
Bunlar birbirini tamamlıyor dedin ve yola çıktın yani? 9 şarkı ne çok diyebilirim ne de az…
Aslında alışıla gelmiş bir prodüktörle çalışmıyorum. Bunu Gece’de de yapmayı çok sevmezdim. O yüzden aslında kendi albümümün prodüktörü gibiyim. Ben Umut’a aslında biraz editörlük yaptım bu süreçte. İnsanın kendi kendinin editörü olması çok zor bir şey. Orada biraz acımasız davranmak istedim. Yani böyle sadece kaydetmiş olmak için bir şarkıyı kaydetmeye hiç gerek yok. Ben hangilerini kaydetmek istiyorum? Hangileri birbirini tamamlıyor? Albümün bir dengesi olsun istiyorum. Çünkü albüm yapmanın anlamı o bence. Bu 9 şarkı derdimi anlatıyor, istediğim duygu skalasını barındırıyor.
Daha yeni Ceylan’la (Ertem) röportaj yaptığımızda 2 albüm ve çok şarkıya şaşırdım bu sefer de. Herkesin üretim ve sunum dinamikleri ne kadar da farklı birbirinden. Yani “Duman I”, “Duman II” gibi Ceylan’ınki, o zamanlar da Duman’a şaşırmıştım. Yine de hepsini, sadece single çıkmasına tercih ederim 🙂
Jack White’ın bir röportajı var. Sahnedeki konser süreleriyle ilgili, okudun mu? “Benden böyle 2 saatlik video şovlar beklemeyin, ben bir rock artistiyim. The Beatles yarım saat çalardı. Ben çıkıp 45 dakika boyunca en üst seviyede bir performans yapıyorum. Size daha ne yapayım? Siz iki buçuk saatlik uzun bir film izlediğiniz zaman o film güzel mi oluyor?” gibi bir şey anlatıyordu adam. Bence aynı şey albüm için de geçerli ya. Yani önemli olan kaç şarkı olduğu değil. Derdini anlatıp anlatmaması. İstiyorsa 40 şarkı olsun. İstiyorsa 7 şarkı olsun.
Müzikle ilgilenen insanlar dünya standartlarında bir şey duysunlar istiyorum. Sözlerde, müzikte hiç taviz vermeden, kendi sevdiğim gibi.
Haklısın. Bu arada ben klibi de şarkıyı da çok beğendim. Şunu düşündüm, ben Gece’yi zaten seviyordum o ayrı mesele ama senin solo yaptığın şeyler içerisinde bu seferki bence bambaşka iyi oldu. Bana çok daha güçlü geldi. Tam nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Sanki önceki şarkılarında Gece’den sonra daha bir çekingen ve grupsuz yalnız kalmış gibiydin. Ama şimdi artık solo olmayı daha bir benimsemiş gibisin. Ne değişti? Yani bu bir alışma süreci miydi? Ya da seni bu kadar güçlü hale getiren ne oldu?
Kesinlikle. Grupla müzik yapmakla solo artist olmanın bambaşka iki meslek olduğunu ben ilk albümde öğrendim. Yani o bambaşka bir iş. İlk albüm aslında benim için biraz solo artistliği öğrenmek gibi bir şeydi.
Antrenman yaptım diyorsun? 🙂
Evet geri dönüp baktığımda öyle hissediyorum. Bu sefer kendimi çok özgür bıraktım ya. En ufak bir beğenilme kaygısıyla bir şey kaydetmedim. Düzenlemeleri yaparken hiç ülkedeki düzenleme alışkanlıklarına girmek istemedim. Ve burada özellikle Umut’un 26 yaşında bir müzisyen olması çok iyi. Ben hayatta tecrübesizliğin çok acayip bir gücü olduğuna inanıyorum. Çünkü tecrübe kazandıkça insanın korkuları ve endişeleri de artmaya başlıyor. Ama 26 yaşında bir prodüktörle aslında bir grup arkadaşı gibi olup bir albüm kaydediyoruz. Bunun bir solo albümü gibi tınlamasını da istemiyordum. Çünkü ben çocukluğumdan beri grup müziği severim. Bir grup albümü gibi her detayı, her partisyonu düşünülmüş olmasını istiyordum. Ve şunu fark ettim, hayatımın, kariyerimin aslında en keyifli zamanına giriyorum. Ülkedeki referans noktaları o kadar kayboldu ki artık. Hiçbir şeyi kerteriz almaya gerek yok. Eğer bu rock müzikse o zaman girip son derece özgür bir şekilde o şarkı ne istiyorsa o şekilde kaydetmeye odaklandık. İşin en enteresan tarafı, bir şarkı dışında bütün şarkıları bir günde bitirdik. Ben evde bütün düzenlemeleri bitirmiştim zaten. Yani şarkıların süresi bile belliydi. Sadece oturduk sabahtan, akşam olduğunda tekrar çalınması gereken partisyonlar vardı, daha iyi çalınması gerekenler vardı, ufak tefek değişiklikler vardı. Ama işin %80’i bitmişti o günün sonunda. Yani çok hızlı çıktı albüm, çok kendi doğasıyla. Aslında çıkışı 15 gün, 15 gün içerisinde albümün bütün iskeletini kaydetmiştik. Ama o besteleri yaparken ve sözleri yazarken süreç 1,5- 2 yılı buluyor. Çünkü her şeyi çöpe atıyorum. Ama kendimi çok daha iyi hissediyorum şimdi. Solo artist olmaya çok alıştım.
Ben de ilk kez gerçekten senin solo artist olduğunu gördüm! 🙂 Kesinlikle, öyle hissediyorum.
Hikmet’in (Demirkol) hayatımda olması beni çok güvende hissettirdi. Çünkü böyle majör bir label ile çalışmak başlı başına bir konu. Şimdi menajerim, plak şirketim, hayatımı güvende hissettiğim bir çemberde olan insanlardan oluşuyor. O yüzden de sadece istediğim şeyi en iyi şekilde kaydetmeye odaklandım. Çünkü artık hayatımızda radyolar, televizyonlar filan yok. Ben sadece çağdaş rock’n roll, indie, alternatif müzikle ilgilenen insanlar dünya standartlarında bir şey duysunlar istiyorum. Sözlerde, müzikte hiç taviz vermeden, kendi sevdiğim gibi.
Normalde yıllardır hep dinlediğim şey şu oldu tüm müzisyenlerden; herkes büyük plak şirketleri ile çalıştı, sonra yıllar geçip tekrar masaya oturup röportaj yaptığımızda da her zaman, eğer o plak şirketlerinden ayrıldılarsa artık daha özgür müzik yaptıklarını söylediler. Plak şirketlerinin her zaman çok müdahalesi olduğu aşikâr. Ama sen şu anda başından beri aslında ne kadar istediğin, ne kadar özgür, ne kadar içine sinen bir şey yaptığını söylüyorsun. Değişti mi plak şirketlerinin tavrı sence?
Ben plak şirketiyle çalışmayı biliyorum. Jenerasyon olarak aslında plak şirketlerinin en son büyük yatırımlar yaptıkları zamanın sonuna denk geldim. Bir şirketle birlikte çalışmayı daha çok seviyorum. Bu bana daha bildiğim bir şey gibi geliyor. Diğer türlü kendimi çok yalnız hissediyorum. Çünkü zaten solo artist olmak bence… Yeterince yalnız bir şey. En azından işin business tarafı. Sen düştüğün zaman birinin seni birazcık kaldırması, birinin sana akıl vermesi, danışabileceğin birisi olması… Ben o kollektif çalışmayı seviyorum. Hikmet’in ve Burçin Gülbahar’ın, yani en yakınımda, güvende hissettiğim insanların olması rahat ettiriyor.
Klipten de bahsetmek istiyorum. Ben artık televizyon izlemediğim ve çok YouTube tüketicisi de olmadığım için şarkıları biliyorum ama aslında kliplerini bilmiyorum gibi bir şey oldu! Ama yeni jenerasyon bunların hepsini izliyor ve klibi çok beğendim. Tamam, bir performans klibi ama yani renkler vs. nefis. Kim çekti bu klibi diye sorayım…
Seymen Kağnıcıoğlu çekti. Seymen aynı zamanda benim konserlerimin de videolarını ve fotoğraflarını çekiyor. O da çok genç bir çocuk, yirmilerinin başında. Bu projenin bence en kıymetli tarafından biri, etrafımda hep yirmili yaşlarındaki insanlarla birlikte ürettiğim şeyler olması. Ben iletişim mezunu olduğum için severim böyle şeylerle uğraşmayı. Ben Seymen’e Storyboard’lar ve örnek video klipler yolladım, kamera açılarına kadar… “Şimdi bu kamera burada duracak, bunu buraya yerleştireceğiz, bunu böyle yapacağız…” Ama Seymen de çok yetenekli bir çocuk. Dediğim her şeyi hemen anlıyor. Çok samimi bir üretimdi. Yani rock’n’roll bir şeylerin böyle gençlerle birlikte hızlı yapılmasına inanıyorum. Ve onların içerisinden tecrübesizlikle birlikte inanılmaz bir enerji çıkıyor işte.
Gençlerin gelecekle ilgili kreatif hayaller kurmasının ülkede çok zorlaştığının farkındayım.
Bu söylediklerin çok hoşuma gitti bu arada. Kiminle konuşursam konuşayım, illa müzisyen olmasına gerek yok, yani oyuncusundan bizim tarafa kadar herkes yeni jenerasyondan şikayetçi genelde. “Zaten artık ne yaratacağız” tavrı var ki tabii ülkenin verdiği mutsuzluğun da etkisi büyük. “Çalışacağız da ne olacak?” tarafı da var mevzuda. Ama sen pozitif bahsediyorsun bu konudan, bu müthiş.
Kendi işini seven insan jenerasyonlarından bağımsız çalışkandır. İşini sahipleniyordur. Gençlerin gelecekle ilgili kreatif hayaller kurmasının ülkede çok zorlaştığının farkındayım. Bu moral motivasyon kaybı yapıyor olabilir. Evet bazı şeyleri onlardan daha iyi biliyoruz ama onların da bizden daha iyi bildiği şeyleri görüp onlara saygı duyduğumuz zaman çok verimli oluyor. Genç bir müzik yapıyorum ben. Orada tutup da belli bir yaştan daha büyük insanların hayalleriyle bir şeyler yapmaktansa 20 yaşında çocuklarla bir şey yapmak bence çok daha eğlenceli.
Dergy yazarlarından Ayşe (Demir) -çok genç ve başarılı bir yazar- “neden yaşadığımız toplumsal olaylar artık öfkeli müzik doğurmuyor?” hakkında geçenlerde bir yazı yazdı. Çünkü eskiden şarkılar daha bir “söz” söylerdi. O yazı zaten yürüdü gitti… O kadar çok okundu ve müzisyenler tarafından paylaşıldı ki… Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Gerçekten değişti mi? Gerçekten artık şarkılar toplumsal olarak söz söylemiyor mu sence?
Ya bence hiçbir insan bizim bu ülkede maruz kaldığımız kadar politik düşünmek, bu kadar toplumsal düşünmek zorunda kalmamalı. Bunun bir süre sonra insanları yorduğunu düşünüyorum. Bir de oradan bu bilgi akışını almaktan insanlar yorulmuş olabilirler. Bu bir faktör olabilir. Ama mesela bu albümü açacağımız şarkı ‘Oyunlarınız Var’ aslında biraz politik hicivleri olan bir şarkı. Mesela ‘Her Şey Geçer’de de aslında biraz böyle bir şey var. “Zamanın son sürümü, kalbimi öptü öldürdü” diyor. Biraz karanlık bir laf nakaratta. Ama ondan sonra da aslında “Her şey geçer” diyor. Bence ‘Her Şey Geçer’in sadece bir tane okuması yok. İki okumalı kabul edebiliriz o şarkıyı. Aşk-i ve hayatın sana getirdikleriyle ilgili de okuyabilirsin, genel olarak ülkenin, toplumun sana hissettirdiği şeylerden de okuyabilirsin. Slogan gibi şarkı yapmaktansa böyle çift okumalı şarkılar yaptığınız zaman o bana daha zekice ve ince geliyor. ‘Her Şey Geçer’ biraz insanlara umut vermek istediğim bir şarkı. Az önce konuşuyorduk ya gençlerin biraz karanlık hissetmeleriyle ilgili. Şu anda aşılmaz olarak gördüğümüz şeyler, hayatımızdaki en büyük problemler… Ben bunu hep hayatımda tecrübe ettim. Üzerinden zaman geçtiğinde, o konuların aslında ne kadar da kolay bir şekilde hallolduğunu görüyor insan.
Şimdi albüm çıkacak. Muhtemelen konserler de başlayacak. Nasıl bir repertuar olacak? Mutlaka 9 şarkına yer vereceksin ama… Sahnede kimleri göreceğiz bir de? Burçin (Gülbahar) de çıksa keşke çok eğlenceli olmaz mı? 🙂
Belki çıkar. (Gülüyor) Sahnede 5 kişi olacağız. Orkestra biraz büyüyecek şimdi. Gitar, bas, davul olacak. Ama bir tane de tuşlu çalan, aynı zamanda da akustik çalan biri olacak. Bu albümün çoğunu konserlerde çalacağım. İlk albümden şarkılar da çalacağım. Ve tabii ki Gece de çalacağım. Gece’nin hit’lerini çalmam gerekiyor. Çok da özlüyorum zaten Gece şarkıları çalmayı.
Peki Gece demişken ve özlemek demişken aslında arada Kargo’nun albümünden dolayı röportaj yapmıştık sen ve Gökçe ile. Bir şeyler yapacağız demiştiniz. Çalışıyorsunuz biliyorum. Tabii şimdi araya solo albümün girdi. Var mı o tarafta böyle devam eden bir şey?
Şu anda orada devamsızlık yapan benim. Çünkü bu albümle ilgilenmekten Gece’yle ilgili full çalışamıyorum. Ama Gökçe, Eren onlar full time buna çalışıyorlar. Aslında iki tane şarkımız var sevdiğimiz. Sanırım bu yaz Gece için üretim sürecini hızlandıracağız. Ama daha hiçbir şeyimiz yok. Yani ne zaman yayınlamak istiyoruz, nasıl hiç bilmiyoruz. Alternative – Indie Rock ya da Brit sound’ları ile ilgili hem kendi solo kariyerimde hem de Gece’de yeteri kadar içerik ürettiğimizi düşünüyorum. Ben Gece’nin müziğini biraz başkalaştırma hayalleri kuruyorum.
Ne gibi başka mesela?
Yani mesela Gece’yle ilgili geri dönüp baktığımda kendi en büyük kişisel eleştirim bu toprakların müziği ile bağlantısının çok az olması. Burada ticari bir şeyden bahsetmiyorum kesinlikle. Sadece böyle duygusal kökenler olarak. Artık 40 yaşında bir grubun biraz burayla ilgili de bir müzik sunması gerektiğini hissediyorum. Benim solo albümüm tamamen batılı bir albüm. Ne sözünde ne armonisinde hiçbir şey burayla ilgili değil. Özellikle böyle yapmak istediğim bir şeydi. Şimdi Gece’nin kendini yeniden keşfetmesi lazım. Çünkü kendimizle yarışmak istemem, anlatabildim mi? Aynı şeyin daha iyisini yapmaya çalışmak istemiyorum. Çünkü zaten onlar çok kıymetli. Onları zaten bir gün Gece’yle çalarsak tekrar çalacağız sahnede. Ama şimdi bizim sahneye çıktığımız zaman yepyeni bir söz söylememiz ve yepyeni bir şey duyurmamız lazım. Bence bizi en çok zorlayacak kısım o. Orayı keşfetmemiz, birbirimizi zorlamamız lazım. Çalışma evresindeyiz. 1,5 sene önce Fatma’ya (Turgut) bir tane şarkı vermiştim ‘İkimizden Biri’ diye. O şarkı Türkiye’de en çok dinlenen ilk 50 şarkıda 26. sıraya kadar yükseldi. O listeye baktığımda orada sadece Duman – ‘Kufi’ vardı rock müzik olarak. Geri kalanı hep arabesk pop, arabesk rap gibi. Beni çok düşünürdü bu, besteci olarak çok çok hoşuma giden bir şey oldu. Şimdi hayatımın en fazla ürettiğim dönemini geçirmek istiyorum. Diğer sanatçı arkadaşlarıma şarkılar yazmak istiyorum. Gece’yle çok güncellenmiş, yepyeni bir şey kaydetmek istiyorum. Solo kariyerimde hiç hız kesmeden devamlı yeni şeyler çıkartmak istiyorum. Çünkü benim için artık bu albüm aslında bitti. Şimdi hemen tekrar şarkı yazmaya geri dönmek istiyorum.
Müzikte üç tane unsur var, sahnede çalanlar, mekân ve dinleyenler.
Ben herhalde 200 kere mor ve ötesi konserine gitmişimdir. En az o kadar da Duman konserine… Athena da öyle… Hep şunu düşünüyorum, yıllarca bu şarkılar üzerine çalışıyorlar. Sonra bir turneye çıkıyorsun arka arkaya sürekli aynı şarkıları çalıyorsun. Bir yerden sonra lanet olsun filan diyorsunuzdur di mi? 🙂
Hepsi farklı oluyor biliyor musun? Bence müzikte üç tane unsur var. Bir sahnedeki çalanlar, bir mekân ve bir de aşağıdaki dinleyenler. Şimdi sahnede çalan aynı oluyor ama diğer iki faktör değiştiği için bence her seferinde farklı bir şey ortaya çıkıyor. Sıkıldığın zaman değiştiriyorsun zaten playlist’i. Tamam şimdi şunu artık biraz çalmayalım filan…
Peki şimdi sana hiçbir zaman sormadığım bir soru soracağım. Çünkü her zaman sen de genç bir müzisyendin. Şu anda da yaşlı demiyorum tabii 🙂 Ama bu deli gibi tecrübenden sonra yeni müzisyenlere bir şey önerecek olsan ne önerirsin? Az önce söylediğin gibi aslında büyük müzik şirketlerinin yatırım yaptığı, rock müziğinin çok revaçta olduğu bir dönemin son meyvesiydiniz siz. Sonra da işte rap’in yine yükseldiği rock’ın birazcık azaldığı dönemler oldu. Her zaman oluyor dalgalanmalar. Neler söylersin?
Türkiye’de aslında rock müzik popüler olduğunda bir süre sonra bunun içine arabesk sızmaya başlamıştı. Hatırlıyor musun? O günlerde biz çok kavgasını veriyorduk. Mesela o dönemde biz şeyi tartışıyorduk, bu ağlak rock, ağlak arabesk rock bu müzik kültürünün aslında doğasında olmayan bir şey. Ve müzik kültürünün doğasında olmayan bir şey neden bu müzik kültürünün içine enjekte edilmeye çalışılıyor? Yıllar sonra rap popüler oluyor. Ve rap’in de içine aynı şekilde arabesk sızıyor. Geçen gün Ezhel’in bir açıklaması vardı; “şu anda rap müzik yapan insanların hip-hop kültürüyle hiçbir alakaları yok” diye. Biz de o zaman onu hissediyorduk. Bence Türkiye’de her şeyin başına her müzik janrının başına bir arabeskleşme geliyor. Bu da tabii ki bu ülkenin kültürel kodlarından dolayı ticari olarak daha fazla karşılık bulduğu için. Sektör hemen buraya doğru yönelmeye başlıyor. Tavsiye edebileceğim tek şey, 15 – 16 yaşında müzikle kurdukları ilk ilişkiye geri dönerlerse kafaları her karıştığında, o halleri her zaman onlara doğruyu söyleyecektir. 16 yaşında müzikle o kadar saf bir ilişkin var ki… Türkiye’de müzisyensen zaten bir sis içerisinde yaşamaya alışman gerekiyor ve üzerinde zaten bu kadar baskı varken sahneye çıktığında en çok sevdiğin şarkıyla orada yer al. Her şeyin başında ilk önce kendin için yapıyorsun bu işi.
Peki o zaman Gece için dedin ki bir şeyleri değiştirmemiz, birazcık daha buradan bir şeyler katmamız gerektiğini düşünüyorum. Arabesk koyacağınızı asla düşünmüyorum ama oradaki kastın ne? Enstrüman mı? Ezgi mi?
Sadece mesela artık bir tane daha ‘Yarım’ yazmaya çalışmanın bir anlamı yok gibi geliyor bana. Orayı biraz böyle bu toprakların müziğiyle zenginleştirmek istiyorum. Ve bu arabesk asla değil.
Arabesk zaten bizim müziğimiz değil…
Aynen bizim müziğimiz değil, Mısır’dan gelen bir müzik. Belki enstrüman seçimleri olabilir. Belki sözün yazım teknikleri olabilir veya belki aranjelerle oynayabiliriz. Bunları keşfedeceğiz. Hiç bilmiyorum başımıza ne geleceğini. Ama kendi solo kariyerimi artık zaten bunun üzerine inşa ediyorum. Bayağı kimsenin yapmadığı bir şey yapıyorum. Bütün gücümüzle enstrümanlara vurduğumuz, kaydedilebilecek en İngiliz temel rock müziğine sadık bir punk rock şarkı. O yüzden kendi punk rock alternatif ihtiyacımı solo kariyerimde tatmin ettim. Artık Gece’yle bu topraklarla ilgili zenginleşmek, orayla ilgili çalışmak bana daha bir ilham veriyor.
Peki belli olan konser tarihi var mı?
2 Nisan’da Blind’da lansman yapacağız. 4 Nisan’da da albümü ‘Oyunlarınız Var’la birlikte açıyoruz. ‘Oyunlarınız Var’ dördüncü single olacak.
Benim Türkiye’de en beğendiğim şarkı sözü yazarları Nil (Karaibrahimgil), Harun (Tekin) ve Teoman.
Bir tane de düet var albümde… Hem de….
Bir gün Kaktüs’te Teoman’la oturuyorduk. Ona albümü dinlettim ama çok rahat bir moddayız, muhabbet ediyoruz. O bir tane şarkıya çok yükseldi. Sonra ben de böyle… “Stüdyo şurada ya çok yakın aslında” filan dedim. 10 gün sonra Teoman’la stüdyoya girdik. O da üçüncü single olacak, adı ‘Senin Yüzünden’. Benim için çok kıymetli bir şey oldu. Çok dramatik bir balat. Karşı tarafı suçlayan bir aşk şarkısı. Biz Gece’de Nilüfer’le düet yapmıştık. Nilüfer ben küçükken evimizde çok çalardı. Nilüfer’le bir şarkı söylemiş olmaktan hep çok mutlu oluyorum. Teoman da modern rock döneminin en dominant erkek rockstar’ı. Onun şarkıda söylediği dizeleri herhalde bu ülkede sadece Teoman’la söyleyebilirdik. Başka hiç kimsenin söylemesini istemeyeceğim şeyler. Tam onun vurgusunu yapabileceği sözler var şarkıda. Ve çok güzel bir Türkçe kullanımı var onun… Ben şarkıcılığı mükemmel bir performans, perfect tune gibi bir yerden algılamıyorum ya İpek. Ben karşı tarafı inandırmak üzerine bir şey yapıyorum. Ve Teoman’ın da stüdyoda o ifade gücünden çok etkilendim. Şarkıyı söylediği zaman karşı tarafa ne kadar hızlı bir şekilde geçirebildiği…
Bu arada Teoman’ın performansını beğenirsin, beğenmezsin. Bence özellikle bazı dönemler akıl almaz iyi bir performans sergiliyor sahnede. Onu da sayısız kere izledim biliyorsun. Fakat bence Türkiye’deki tek rock star o. Başka yok yani.
Bence de öyle. Bu kimliği bu kadar yıl profesyonel bir iş gibi taşıyor olması bence çok saygı duyulacak bir şey. Ve söz yazarlığını da çok severim. Benim Türkiye’de en beğendiğim şarkı sözü yazarları Nil (Karaibrahimgil), Harun (Tekin) ve Teoman. Bu isimler modern zaman içerisinde benim üzerimde en çok etki bırakmış, en zekice şarkı sözü yazdığını düşündüğüm üç besteci ve şarkı sözü yazarı. Teoman’la böyle bir şey yapmak ve ben ona şarkıyı dinlettiğim zaman şarkının hiçbir sözünü değiştirmeye ihtiyaç duymaması çok güzeldi. Sadece girdi ve harika bir şekilde kayıt yaptık birlikte.
O zaman röportajımızın sonuna geliyoruz, Dergy okurlarına bir mesajın var mı?
Dergy okurlarını 2 Nisan’da Blind’daki lansmana bekliyoruz. Sevdikleri bütün sanatçıların konserlerine, oyunlarına gitsinler. Onlar o biletleri alıp, o sahnenin aşağısında oldukları sürece sevdikleri insanlar da bir şeyler üretmeye devam edecekler.