Film - Dizi

Cannes 2025'ten eleştirmenlerin favorisi 6 film

Eleştirilenler konuşuldu, beğenilenler alkış yağmuruna tutuldu ve sonunda ödüller sahiplerini buldu. Geçtiğimiz hafta sona eren Cannes Film Festivali’nin eleştirmenlerden övgüler toplamış en beğenilen filmlerini sizin için derledik.
Aysu Uzer - 28 Mayıs 2025
post image

Açıklamalarıyla aklımızı, kırmızı halı şıklığı ile gözlerimizi kamaştıran dünyanın en prestijli festivali geçtiğimiz hafta sona erdi ve magazin arzumuzu doyuran festival dedikoduları geride kaldı. Eleştirilenler konuşuldu, beğenilenler alkış yağmuruna tutuldu ve sonunda ödüller sahiplerini buldu. Artık iz bırakan filmlerden konuşmanın zamanı geldi. Festivalin gözdesi filmlere bir göz atmak istiyor ancak nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız uzun uzun listelerde kaybolmayın diye sizin için iyi not almış o özel filmleri derledik. İşte önümüzdeki aylarda aklımızı başımızdan alacak filmler…

Sırat

Sergi López’in hayat verdiği Luis’nin hikâyesini anlatan film, büyük kızı Marina’yı bulmak için Fas’a gelişinin ardından bu yolculuğun beklenmedik şekilde yön değiştirmesini konu alıyor. Çölün içine doğru daha da tehlikeli hale gelen coğrafyada ilerlemeye kararlı bir baba olan Luis’ye bu yolculuğunda küçük oğlu ile köpeği de eşlik ediyor. Tam puan verdiği film için The Telegraph’tan Robbie Collin’in yorumu şöyle; Oliver Laxe’in bu güneş altında geçen hayatta kalma gerilimi, izleyicisinin sadece sinirlerini bozmakla kalmıyor, aynı zamanda onları neredeyse bir banjo teli kadar geriyor: Filmi izlerken koluma dokunsaydınız, muhtemelen yüksek bir “mi” sesi çıkardı.”

Nouvelle Vague

Richard Linklater’ın çok konuşulan yeni filmi, Jean-Luc Godard’ın hala hayranlıkla seyrettiğimiz ve seyretmeye doyamadığımız “Breathless”ın (1959) yapım sürecini konu alıyor. Sinefillerin ruhunu okşayan konusuyla uzun süredir merakla beklediğimiz film, 17 Mayıs’ta Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yaptı. Time yazarı Stephanie Zacharek’ten tam not aldı ve “Nouvelle Vague, sinema tarihinin perde arkasına dair çekilmiş belki de en özel filmlerden biri. Ama bundan fazlası da var: Bu film, sanatın, tarihin ve -ilk bakışta pek anlaşılmasa da anlamaya çalışma çabasının yanında duran bir yapıt. Hem bir sevinç çığlığı hem de bir mücadele çağrısı. Her şeyden önce, önemsemenin cesur ve güçlü bir eylem olduğuna dair bir manifesto” cümleleri ile övgüler topladı.

Romeria

İspanyol yönetmen Carla Simón tarafından yazılıp yönetilen film, yönetmenin kendi yaşamından otobiyografik izler taşıyor. Annesinden ayrıldıktan sonra AIDS’ten ölen biyolojik babası ile babasının geniş ve çok zengin ailesi hakkında daha fazla bilgi edinmek için onların yanına giden 18 yaşındaki genç bir kadının hikayesini konu alan filmin ismi ise, “hac” anlamına geliyor. Mısırlı eleştirmen Ahmet Shawky tam not verdiği film için “Acımasızlığı büyük bir şefkat ve anlayışla anlatmaya karar vermiş; insanın kendine ve dünyaya karşı olan zayıflıklarında güzellik arayışını yansıtmış. Aile kavramının anlamı, sınırları ve sapmış bireylerle birlikte yaşamayı ele alan; duygusal açıdan etkileyici, son derece sevgi dolu ve tatlı bir film ortaya koymuş. Belki de bizi şaşırtacak bir yapıt; yaratıcısı aynı üçlemenin iki filmiyle Altın Palmiye ve Berlinale gibi prestijli ödüller kazanmış,” diyor.

Two Prosecutors

İzleyiciye keskin bir korku ve güvensizlik hissi aşıladığı söylenen Sergei Loznitsa’nın bu yalın ama çarpıcı filmi için Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nde (1930’ların sonu) uzun yıllar esir kampında kalmış ve yaşamı boyunca devlet baskısıyla karşılaşmış muhalif bir yazar ve bilim insanı olan Georgy Demidov’un kaleme aldığı bir öyküden esinlenilmiş. The Guardian’dan Peter Bradshaw’dan tam not alan film için eleştirmen, “Bu film, tiranlığın sinsice işleyen mikro süreçlerine dair derin rahatsız edici bir alegoridir” diyor.

Resurrection

İnsanların rüya görmezlerse sonsuza kadar yaşayabileceklerini keşfettikleri bir tür alternatif gerçeklik evreninde geçen film, herkesin aksine rüya gören muhalif bir adamı ve bu rüyalarda karşısına çıkan kadını konu alıyor. Kimsenin dahil olamadığı bu vizyonlarda gerçeğe ulaşmaya çalışan Fantasmer (Jackson Yee) rüyaları ile zaman yolculuğu yapmaya başlıyor. Filme tam not veren Justin Chang’ın The New Yorker için hazırladığı Cannes dosyasında “Otuz beş yaşındaki Çinli film yapımcısı Bi Gan, sinemanın en olağanüstü büyücülerinden biri. İlk iki uzun metrajlı filmi ‘Kaili Blues’ (2016) ve ‘Long Day’s Journey Into Night’ (2019) filmlerinde, kameranın arkasında göz kamaştırıcı şovmenlik hünerleri sergiledi, takip çekimleri o kadar yavaş bir şekilde sarıyor ve o kadar ayrıntılı koreografilere sahipti ki, sanki içinde yaşayabileceğiniz sihir numaraları gibiydiler. Bi’nin üçüncü uzun metrajlı filmi ‘Resurrection’da da bu tek seferlik harikalardan bir tanesi daha var, ancak Binoche’un jürisi tarafından özel bir ödülle taçlandırılan film, seleflerinden tamamen farklı, daha değişken bir mucize.” olarak anlattığı film, gerçek bir sanat eseri olarak nitelendiriliyor.

Sound of Falling (In die Sonne Schauen)

Alma, Erika, Angelika ve Lenka isimli dört kız, Kuzey Almanya’da çiftlik yaşamı sürer. Zaman içinde yaşadıkları ev değişip dönüşürken geçmişin izleri duvarlarda yankılanmaya devam eder. Dört kız zamanla fiziksel olarak birbirlerinden uzaklaşsa da birbirlerine benzemeyi artarak sürdürür. Mascha Schilinski’nin yönettiği ve Louis Peter ile birlikte yazdığı film, Jüri Özel ödülü kazandı. Alman film eleştirmeni Katja Nicodemus’tan “sinemanın ne olabileceğini etkileyici bir şekilde gösteriyor” yorumu ile tam not aldı.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans