“Devamlı boş espriyle hayat geçmeyeceği gibi, depresyonla da hayat geçmez. Bazen gülerek bazen ağlayarak, hepsini sonuna kadar yaşayarak devam”
Son teklisi ‘Ağlama ben ağlarım’la hayranlarının kalbine dokunmaktan çekinmeyen Canozan’la, müzik tüketiminin üretici tarafındaki yansımalarından, mizahın müziğindeki yerine, bugününü ve gelecek planlarını konuştuk. Sizleri Uzun uzadıya bekletmeden sohbetimizle baş başa bırakıyorum, iyi okumalar!
Ant Arın Şermet
Yaz başında ‘ahmakıslatan’ı dinleyicilerine sunmuştun şimdi de yeni teklin ‘Ağlama ben ağlarım’a geldi sıra. Öncelikle ‘Ağlama ben ağlarım’dan bahseder misin bize?
C: Üç yıllık bir ilişkinin bitiş sancıları diyebiliriz özetle. Bu ayrılık sürecinde histerik bir ruh halindeydim. Özellikle bu karanlık ruh halindeyken, gitara olan ihtiyacım artıyor. Müzik, içimdeki karmaşık duyguları ifade etmenin bir yolunu sağlıyor. Yaşadıklarımı anlamak ve anlatmak istiyorum. Şarkıyı yazıp söylerken, sanki bu içimdeki acıyı nefesimle birlikte dışarıya çıkartıyormuş gibi hissediyorum. Bu şarkı, yaşadığım en büyük ayrılık acısını somutlaştırmak ve paylaşmak için bir araç olarak hizmet ediyor.
Albümlerini dinlediğimde “Dolunay” dahil olmak üzere akustik gitarla ve söz yazım yeteneğinle insanların içine işleyen bir müzisyenken, özellikle “kapalı perdeler” ve “Aşkın bu sarhoşluğu”nda nefis gitar riff’lerinden, dikkat çeken elektronik altyapılara kadar kendini daha komple ifade ediyorsun gibi bir düşünce oluştu aklımda. Son teklilerin de bu fikrimi iyice oturttu. Yıllar içinde müziğindeki çeşitlenme ve katmanlanmanın arttığını söyleyebilir miyiz?
C: Kesinlikle müziğin her yönünü çok seviyorum. Devamlı yeni atmosferler yaratacak ses tasarımlarının peşindeyim. Asla ideolojik olarak bakmıyorum. Her türü dinliyorum. Her tarzdan bir şeyler kapmaya çalışıyorum. Özellikle elektronik dans müziğine ayrıca ilgim var. Bu tarz müziklerden aldığım bazı elementleri “Aşkın bu sarhoşluğu” albümünde kullandım. “Kapalı perdeler” çok daha gitar temelli geleneksel bir rock albümü tadında. Ondan önceki “Dolunay” albümü ise tamamen akustik gitar ve vokalden oluşan bir albümdü. Yeni şeyler denemeyi seviyorum. Çok sıkılgan bir insanım sanırım. Bir tarza bağlı kalmak istemiyorum.
Hem senin müziğinde hem de günümüzdeki müzik üretim şekilleriyle ilgili aklımda olan bir soruyu yöneltmek istiyorum sana. Çevrimiçi müzik dinleme platformlarındaki çalma listelerinin oluşturduğu etki gücü sebebiyle sanıyorum ki müziğin üreticisi olan sizler albümlerden ziyade, tekliler halinde kariyerinize devam ediyorsunuz. 3-4 yılda bir de bazen bu şarkıların içinde yer aldığı bazen tamamen farklı şarkılardan oluşan albümler yapıyorsunuz. Bu konuya dair senin gibi üretken bir müzik insanının düşüncelerini öğrenmek isterim.
C: Kesinlikle katılıyorum. Ünlü iletişim teorisyeni Adorno’nun hep kullandığım bir lafı var. “Medium is the message”; bu cümle mesajların iletildiği ortamın, mesajın kendisini etkilediğini söylüyor basitçe. Hatta o kadar etkiliyor ki “Ortam mesajın kendisidir” diyor. Yani buradaki mesaj müzik, iletim şekli (ortamı) ise streaming sistemi oluyor. Bu modelde insanlar şarkıdan şarkıya ışık hızıyla atlayabildikleri için daha sıkılgan ve hareketli oluyorlar. Oturup bir albümü aktif olarak dinleyecek insan çok az kaldı gerçekten. Müziğin tüketim şekli değiştikçe üretim şekli de değişmek zorunda kalıyor. Eskiden bir albüme para verip o albümü baştan sona dinlerdik, şimdi şarkıdan şarkıya atlıyoruz. Mecburen müziği yaratan insanlar da bu bağlam içerisinde üretiyorlar.
Müziğin dışına çıkmak istediğim bir nokta var. Sana dair okuduğum, izlediğim tüm içeriklerde seninle konuşanlar soğuk şakalarından ve mizah anlayışından bahsediyor. Sen sevdiğin içeriklere dair referanslar veriyorsun vs. Hatta zamanında katıldığınız Soğuk Savaş için 40 küsur şaka yazdığını bile söylemişsin bir başka yerde. Sesli düşünüyorum; çoğu komedyenin karanlık olarak tanımlanabilecek yerlerden beslendiğini de biliyorken senin müziğindeki romantik, melankolik yerleri beslemende iyi bir mizah anlayışına sahip iyi bir mizah tüketicisi olmanın yeri nedir?
C: Ne kadar doğrudur bilmiyorum. Bir yerlerde komedyenlerin intihar oranlarının diğer meslek gruplarına göre çok daha fazla olduğunu okumuştum. Bunun mantığı şöyle bir şey bence; o tarz melankolik hisleri hissettiğinde bazı insanlarda savunma mekanizmaları oluşuyor. Bazısı devamlı espriler yapıyor, bazısı oturup şarkı yazmaya başlıyor. Bazısı sinirleniyor kavga çıkarıyor. Ben bu spektrumda espri yapan ve şarkı yazan oluyorum. Garip bir kombinasyon olduğuna katılıyorum. Ama devamlı boş espriyle hayat geçmeyeceği gibi, depresyonla da hayat geçmez. Bazen gülerek bazen ağlayarak, hepsini sonuna kadar yaşayarak devam.
Tekrar müziğe dönüyorum. Bu sene şu ana kadar 3 tekli bir tane de EP çıkardın. Konserlere devam ediyorsun bir yandan. Canozan dinleyicilerini yakın ya da orta vadide neler beklediğini bizimle paylaşır mısın?
C: Seneye Eylül’e kadar bir albüm yapmayı düşünüyorum. O zamana kadar teklilerle ilerleyeceğiz. Önümüzde bestesi yazılmış kayıt aşamasında olan beş şarkı var. Bir tanesi benim favorim. Onları bitirip paylaşmak için sabırsızlanıyorum çünkü konserlerde çok zevkli olacak onları söylemesi.