Yıllar geçse de, unutulmayacak şarkılara imza atan usta müzisyen Cem Özkan Dergy’nin sorularını yanıtladı.
Hayranları ona “efendi rockstar” dese de O, “İçimde hem efendi hem de serseri bir ruh var” diyor. Yıllarca etkisi geçmeyen, derin şarkılar yazan usta müzisyen Cem Özkan, müzikte de bir döngü olduğuna inanıyor. “80’lerde rap yaparken, 90’larda Türkçe söylerken herkes bana deli gözüyle bakıyordu” diyor. Artık şarkılarını YouTube’da yayınlama kararı alan Özkan Dergy’nin sorularını samimiyetle yanıtladı.
Uzun bir zaman sonra yeni şarkınız “Yatsam”ı 16 Nisan’da YouTube’da yayınladınız. 2016’da demosunu kaydettiğiniz bir şarkı olduğunu yazmışsınız, sizin için anlamı neydi? Neden yayınlamak için şimdiyi beklediniz?
“Yatsam” ı 2016 yılında bir dizi için bestelemiştim ama dizide sadece küçük bir bölümünü yayınlayabilmiştik. Buna rağmen, izleyiciden devamlı şarkının tamamını paylaşmam için mesajlar geliyordu. Ben de demo hali diye yayınlamıyor ve birgün daha güzel bir kaydını yapar öyle yayınlarım diye düşünüyordum. Fakat öyle olmadı. Amerika’da stüdyoda çalışırken, ses mühendisi arkadaşım Scott, şarkının bu halinin dahi bir sound’u olduğuna beni ikna etti ve bir mastering yaparak yayına hazır hale getirdi. Ben de paylaştım. Dinleyenler memnun görünüyor.
Bu sene yayınlanmasını planladığınız başka şarkılarınız da var mı, biraz bilgi verebilir misiniz bize?
Yeni besteler ve bir kaç tane cover düşünüyorum. Paylaşımlarımı artık YouTube üzerinden yapmayı planlıyorum.
Sizin için dinleyicileriniz “efendi rockstar” tanımlaması yapıyor, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bu tanımlama sanırım popüler olan şarkılarımın daha çok romantik şarkılar olamasından kaynaklanıyor. Beni rahatsız eden bir durum değil. Dinleyenler sizi istedikleri yere koyuyorlar. Ben kendimi iyi olmaya çalışan bir insan olarak tanımlıyorum. Müziği içimden gelerek ve geldiği gibi yapıyorum. Ne bir türe, ne de bir konuya bağlıyım. Efendi de, serseri de var bünyemde.
EN ACIKLI ŞARKIMDA BİLE BİR UMUT VAR
Bugüne kadar pek çok kez grup içinde de müzik yaptınız, solo olarak da şarkılar ürettiniz. Çalışmalarınıza solo olarak devam etme kararını nasıl verdiniz?
Ego savaşlarının müziğin önüne geçmesi beni grup çalışmalarından (ve bir çok sosyal ortamdan) soğuttu. Yüksek egolu insanlarla anlaşamıyor ve agresif oluyorum. Yoksa fikir paylaşımını ve çok sesliliği seven bir insanım.
Bize biraz üretim sürecinizi anlatır mısınız, size şarkı sözü yazdıran, besteler yaptıran motivasyonlarınız neler? En çok hangi zamanlarda üretim yaptığınızı düşünüyorsunuz?
Her şeyden etkileniyorum. Zihnimde başlıyor beste süreci. Güzellik, aşk en büyük motivasyon ama sonunda hüsran olan durumlar da yazım sürecinde çok etkili. Umutsuzluğu sevmiyorum. Hatta bir yönetmen arkadaşım bana “Senin en acıklı şarkında bile bir umut var” demişti. Her duygu mutlaka müziğe dönüşebiliyor sonuçta.
“Dön Bana” şarkınız 2007’de ortalığı kasıp kavurmuştu. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen halen akıllarda olan bir şarkı. Şimdi dönüp baktığınızda neler hissettiriyor size “Dön Bana”? Sıkıcı mı geliyor, nostalji ruhu mu veriyor, yoksa gurur duyduğunuz bir şarkı olarak mı varoluyor diskografinizde?
1996’da besteleyip 2007’de yayınladığım, bestelediğimden beri dinleyen herkesin “Bu şarkı birgün çok popüler olacak” yorumlarını dinlediğim, yayınladığında da haklı olduklarını gördüğüm bir bestem… Benim için çok özel bir şarkım olarak var olacak her zaman.
2000’lerde yaşanan Türkçe rock patlaması döneminden sonra, şimdi alternatif sahne ve rap dünyasında büyük bir sıçrama var. “Rock öldü artık” görüşü hakkında ne düşünüyorsunuz, özlüyor musunuz o dönemleri? Ne düşünüyorsunuz şimdiki listebaşı şarkılar hakkında?
Her tür ve aslında her şey belli bir döngüye sahip. Ben 80’lerde rap yaparken herkes bana deli gibi bakıyordu. Yabancı cover çalmanın popüler olduğu 90’larda, Türkçe çalanlara tuhaf bakılıyordu. 2000’de Türkiye ye döndüğümde her şeyin değişip başka bir döngünün başladığını gördüm. Hatta o zaman Türkçe rap’e destek vermek için bazı albümlere prodüktörlük yaptım. Bugün rap, yarın rock, öbür gün rockabesk vs. vs. Değişmeyen tek şey değişim 🙂
“AKORTSUZ TELİ KULLANMIYORUM DEDİĞİMİ HİÇ UNUTAMAM”
Bugüne kadar pek çok dizi müziğinde de imzanızı gördük. Aralarından unutamadığınız, sizin için yeri bir başka olan bir besteniz var mı?
Yine demo olarak internette var olan ama aslen yayınlamadığım “Bir Hiç Olsam.”
İlk sahneye çıktığınız günü hatırlıyor musunuz? Bize biraz anlatır mısınız nasıldı, neler yaşamıştınız?
Bir haftalık bas gitaristtim. Gülhane Parkı’nda bir yarışmaydı. Bas gitarımın sol teli akortsuzmuş. Jüri üyelerinden biri sevgili Ahmet Güvenç’ti ve o beni uyarmıştı. Benim cevap “Olsun ben o teli kullanmıyorum…” Utanç!!!! Sesli güldüm yine hatırlayınca. Cehalet ne kötü bir şey yahu…
Yıllar önce verdiğiniz bir röportajda size bas gitar konusunda farkındalık kazandırdığı için Flea’yı çok sevdiğinizi söylemiştiniz. Sahnede ilk izlediğinizde sizi büyüleyen, belki de müzik kariyerinize başlamanıza vesile olan o isim Flea mıydı, yoksa başka isimler de var mı sizin için?
Flea’yı 90 yılında canlı izledim ve bas gitarın tanımı değişti benim için. Mark King, Jaco Pastorius, Stanley Clarke, Stu Hamm ve bir dolu daha isim var dinleyip bir şeyler öğrendiğim.
Karantina günleriniz nasıl geçiyor, dışarı çıkınca ilk ne yapmayı özlediniz?
Ev ev ev!!! Ev ahalisiyle aktiviteler. Özellikle kızım devamlı evde olmamdan çok memnun ve bana Barbie bebeği gibi davranıyor 🙂 Onun dışında besteler yaparak ve oyunlar oynayarak geçiyor hayat bu aralar.