Verdiği bir senelik molanın ardından Sezen Aksu’nun “Gülümse” albümünün en sevilen şarkılarından ‘Vazgeçtim’ ile dinleyicilerle buluşan Damla Durakçay ile yeni single’ı üzerine biraz sohbet ettik. Konu 90’lardan açılınca o dönemin müziğiyle bugünün müziği arasında da bazı kıyaslamalar yaptık. Şarkılarının çok hızlı tüketilmesini istemediğini söyleyen Durakçay, dijitalleşmeyle birlikte dönüşen müzik dünyasına nasıl uyum gösterdiğini de anlattı.
Batıkan BAKSI / [email protected]
Bir senelik aranın ardından çok iddialı diyebileceğimiz bir şarkıyla çıktın karşımıza, ilk olarak buradan başlamak istiyorum. Sezen Aksu’nun ‘Vazgeçtim’ şarkısını cover’lama fikri nasıl oluştu? Biraz anlatabilir misin?
Aslında geçen sene yayınladığım canlı kayıtlardan oluşan EP’mde bir Sezen Aksu cover’ı vardı fakat kendi tarzımda, kendi sound’um ve yorumumla bir Sezen Aksu şarkısı cover’lamak istiyordum. Aranjör arkadaşım Orhun Sevindik’le bunu konuştuk, birkaç şarkı üzerine gittik fakat karara bağlamadık. Orhun bir gün, hiç beklemediğim bir anda bir altyapı yolladı. ‘Vazgeçtim’i, melankoliyle elektronik sound’un buluştuğu, tam da hayalimdeki şekliyle bana ulaştırmış oldu ve çok güzel bir sürprizdi. İkimizin de ortak hissiyatı, şarkının bu versiyonunun boşa gitmemesi gerektiğiydi. Geçen sene Eylül ayında kayıtlarımız bitti. Feryin Kaya ile mix ve mastering sürecini tamamladık ve ilk kez kendimin dağıtımını yaptığım ‘Vazgeçtim’ ile dinleyiciyi buluşturmuş olduk.
Sezen Aksu’nun “Gülümse” albümünün Türkçe Pop için çok farklı bir yerde olduğunun hepimiz farkındayız. Daha önce de aynı albümden ‘Seni Kimler Aldı’yı senin yorumunla dinlemiştik. Sezen Aksu’nun sendeki yerini sorsam, onu nasıl anlatırsın?
Şarkıların arasından bir favori seçebilmek çok zor. Hepimiz anlattığı hikayelerde buluşuyoruz. O bizim ortak hafızamız. ‘Git’ şarkısını henüz 1,5 yaşımdayken ve konuşamazken söylediğim ses kayıtlarımı dinledik annemle birkaç ay önce. O günlerden bugünüme bana eşlik etmiş bir kadın sanatçıdan bahsediyoruz. Onno Tunç ile efsane bir ekip olmuş, Türkçe pop’u yaratan bir kadın sanatçı. Melankoliyle, belki biraz arabeskle batıyı birleştirmiş ve kalplere dokunmayı bu yeni sound’la başarmış birisinden, mucit ve iyileştiriciden bahsediyoruz. Tüm bunların yanında da şarkıları hepimize mâl olmuş ve yürekten paylaşımcı biri. Sezen Aksu’nun milyonların kalbindeki yerinin bambaşka olduğu aşikar.
“90’larda kimsenin birbirine benzemeye çalışmadığı, özgün bir hayat var…”
2000’lerde 70 ve 80’ler neyse bugün de 90’lar o. Artık retro partiler bile 90’lar üzerinden dönüyor mesela. Sen de 90’lar sound’unu günümüz müziğiyle harmanlayıp ortaya çok usta çalışmalar çıkarıyorsun. O dönemin müziğini nasıl tanımlıyorsun? Yaratım ve ilham alma sürecinde 90’lar nasıl bir yer kaplıyor?
Duyguların hakim olduğu, yeni şeylerin denendiği, aslında icat dolu bir zaman. Bir yanda Sezen Aksu, Onno Tunç; bir yanda Grup Vitamin, diğer yanda performansa dansı da taşıyan Yonca Evcimik bu çok çeşitli ve keyifli ortamın sadece birkaç örneği. Günümüzde moda dünyasında; güzellik, estetik anlayışında ve müzikte de hakim olan monokrom dünyanın tam tersi aslında. Kimsenin birbirine benzemeye çalışmadığı, özgün bir hayat var. Ben de müziğimde bunu yapmaya çalışıyorum. Aslında genel olarak sıkıcı olmamaya çalışıyorum.
Az önce de değinmiştim, 1 senelik bir ara verdin; bu arada neler yaptın? Müziğe bakış açında değişimler, yeni denemeler ve kırılma noktaları yaşadın mı?
Bu süreçte bağımsız ilerleme kararı aldım. Bir noktada dijital dağıtımın ve yeni medya düzeninin geldiği bu sonsuz fırsatlar dünyasında, müzik yaratımında bağımsız ilerlemeyi denemenin faydalı olduğuna inanıyorum. Eserlerim üzerinde hakimiyetin tam sahibi olma ve dinleyiciye dileğimce ulaşabilmenin özgürleştirici yanını seviyorum. İletişim ve tasarım mezunuyum. Birlikte çalıştığım iletişim ekibim ve ben, bu süreçte sosyal medya ve sahnede olmak üzerine çok kafa yorduk. Bu sene yeni tekli çalışmaları ve farklı projelerde benimle karşılaşabilirsiniz.
“Artık beğeniler çok hibrit, benim seçimim türler arası müzik yapmak yönünde…”
90’lar deyince akla ilk gelenin pop müzik olması çok normal. Ama senin pop anlayışın biraz farklı; synth’ler, elektronik yürüyüşler, biraz rock tınıları vb. şeylere çok fazla rastlıyoruz. “Bakın bu iş böyle de yapılabilir”i mi göstermeye çalışıyorsun dinleyicilere?
Bu iş her türlü yapılabilir. Artık beğeniler çok hibrit. Benim seçimim türler arası müzik yapmak yönünde. Aynı şekilde, bir müzik dinleyicisi olarak da farklı türlerde müzik dinlemeyi, karışık playlist’ler yapmayı seviyorum. Sahnede de seçimim farklı sound’ları ve dönemleri harmanlayan şarkılar oluyor. Etiketlerin çok da önemli olmadığı, herkesin kendi yolunu seçebildiği ve kendini istediği gibi dünyaya sunabildiği zamanlarda yaşıyoruz. Bu iş, herkes nasıl istiyorsa öyle yapılır. Sanırım önemli olan kalpten gelmesi ve özgün olması.
Geçmişle aranın iyi olduğunu duymuştum ama seninki öyle yüzeysel bir geçmiş trendi değil sanki. Sen geçmişi bugüne adapte etmekten keyif de alıyorsun dediğim gibi. Peki buna başlarken hiç demode olarak anılmaktan endişe ettin mi?
Her türden dönemin ve akımın tekrar tekrar döne dolaşa moda olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Demode sözcüğü de sanırım biraz anlamını yitirdi. Şarkılarımı, “tanımlayamadığım sevinçleri özlediğim ve nedenini bilmediğim hüzünlere kapıldığım” anlarda yazıyorum Halil Cibran’ın deyimiyle. Yani geçmişe gitmeden geleceğe ilerlenemiyor. Mutlu ve hüzünlü anlardaki hisleri hatırlayarak yazıya dökülen kurgu hikayeleri anlatmayı tercih ediyorum.
“Yaratma ihtiyacı bir zorunluluk benim için…”
Çok hızlı bir üretim döneminden geçiyoruz, Instagram’da post paylaşmak kadar hızlı bir hâl almaya başladı şarkı yayınlamak da. Sen şarkı üretimini bir zorunluluk olarak görüyor musun yoksa hislerini iyice sindirmen mi lazım bir şeyler yaratmak için?
Yaratma ihtiyacı bir zorunluluk benim için. İçimden gelen bir şey. Fakat devamlı üretim, peşinden tüketimi de getiriyor. Ben şarkılarımın o kadar hızlı tüketilmesini istemiyorum. Dinleyici arada geri dönüp yeniden keşfetsin istiyorum. O an yaşadığı duygulara denk gelsin, birlikte bir şeyler paylaşmış olalım istiyorum. Uzun aralar vermeden paylaşmaya devam 🙂
Spotify’ın birçok önemli listesinde seni sık sık gördük daha önceleri. 7 yıldır profesyonel olarak müzik yapıyorsun, listelerin ilk sıralarında kendini görmek sana nasıl hissettiriyor? Tetikleyici mi yoksa normal bir şey mi?
Kesinlikle normal bir şey değil çünkü o platform algoritmalarını kimse çözemedi. Her seferinde güzel sürpriz oluyor bana da 🙂 Listelerde olmak dinleyiciye ulaşmayı daha kolay kılıyor. Bu yüzden çok değerli.
Bundan sonraki planlarında neler var? Single’lardan devam mı edeceksin yoksa uzun uzun şarkılar dinleyeceğimiz bir albüm var mı ufukta?
Bu sene daha çok single paylaşmayı ve dinleyiciyle çeşitli sahnelerde daha sık buluşmayı hedefliyorum. ‘Vazgeçtim’den sonra sırada bahar aylarında çıkacak yeni bir single var. Sözü bana, müziği yine bana ve Cenk Şen’e ait. Birlikte ‘Rakı İçmek İyi Geliyor’u yazdığımız yakın arkadaşım Cenk. Prodüktörüm Onur (Soup Natsy) ile şu anda aranjeleri üzerinde çalışıyoruz. Yani yine duygu seli bir şarkı gelecek…
Konuşmamızı bitirirken dinleyicilerine ve dergy.com okurlarına neler söylemek istersin, duyabilir miyiz?
Yakında hem yeni şarkılarla hem de yeni projelerle buluşacağız. Bu akşam (16 Şubat) Bomonti’de, Vokal Akademi’de “Damla Durakçay ‘91” konserim olacak. 90’lar romantizmini yaşayacağımız sahnemiz haricinde, sinemacı geçmişimi de yansıtabileceğim, dinleyicilerle dizi ve film müziklerini buluşturacağımız değişik bir proje planlıyoruz. Herkesi bekliyorum, takipte kalın!