Müzik uğraşları uzun yıllara yayılsa da özellikle son dönemde dikkatleri bir hayli üstüne çeken Dedublüman ile müziklerine ve gelecek planlarına dair bir sohbet gerçekleştirdik.
Son zamanların en dikkat çeken gruplarından birisiniz. Sizleri daha yakından tanımak isterim. Nasıl başladı hikayeniz?
Hikayemiz 2010 yılında Mustafa ve Kurthan’ın Trabzon’da grubun temellerini atmasıyla başladı. Yıllar içinde de büyüyerek devam etti. 2020 yılında ise son halini aldı diyebiliriz. Aslında sanılanın aksine son yıllarda kurulmuş bir grup değil Dedublüman. Vokalde, gitarlarda ve yaylı tanburda Mustafa Yavuz, davulda Kurthan Sarpkaya, bas gitarda Kıvanç Kumlu, klavye ve gitarda Hazar Altın, klarnet ve perküsyonda Çağrı Çelik, yaylı sazlar ve udda ise Besim Talı’dan oluşmakta grubumuz. Son aylarda da kıymetli arkadaşımız Eralp Kandemir elektro gitarıyla sahnemize destek vermekte.
Grubunuzun adı da oldukça ilginç ve söylerken insanın dili dolanabiliyor 🙂 Dedublüman ismine nasıl karar verdiniz?
Aslında Dedublüman uzun yıllar önce eski bir arkadaş grubumuza verdiğimiz bir isimdi. Anlamının grubun müziğiyle çok uyumlu olduğunu düşünerek bu ismi grubumuza verdik. Açıkçası sadece kendimiz çalıp kendimiz dinlediğimiz zamanlarda bu ismin telaffuzunun ve akılda kalıcılığının zor olacağı konusunda düşünmemiştik bile.
Peki, ışınlanma, paralel evren, astral seyahat gibi konulara ilginiz var mı?
Pek de var diyemeyiz. Bu ismi daha çok metafor olarak kullanıyoruz. Hem müziğimizin aynı anda farklı zaman ve kültürlerden köken alması, hem de yaptığımız müziği dinlerken bedenen burada olsak da ruhen başka diyarlara yolculuğa çıktığımızı ifade etmek için kullanıyoruz.
Sound’unuzu nasıl tanımlarsınız?
Kısaca rock başlığı altında epik ve etnik ögelerden beslenen kendine özgü bir sound olarak tanımlayabiliriz.
Altın Kelebek’te En İyi Grup Ödülü’nü aldınız. Bu kadar kısa sürede böyle bir başarı bekliyor muydunuz? Ve bu başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Grubun 2010’da kurulduğunu düşünürsek çok da kısa bir süre değil aslında. Biz bu ağacı sevdiğimiz için suladık. Son yıllarda da meyve vermeye başladı. Biz müzik yapmayı seven adamlarız. Bu basit temelden uzaklaşmadığımız sürece dinleyicimiz de bizi bırakmayacaktır diye düşünüyoruz.
Müzik dışında nelerle ilgileniyorsunuz? Sizleri üretim anlamında da besleyen şeyler neler?
Konser yoğunluğundan dolayı müzik dışında farklı uğraşlar pek edinemiyoruz. Bu yüzden üretimlerimiz beslendiğimiz spesifik bir kaynak beraberinde neticelenmiyor. Ancak birlikte olduğumuz süre zarfındaki fikir alışverişleri, hazırladığımız taslak çalışmalar veya en basitinden üstüne kafa yorabileceğimiz bir melodi ile bir araya gelince ilerleme kaydedebiliyor ve ortaya bir ürün çıkartabiliyoruz.
Müzik sahnesine adım attığınız andan bugüne üç yıl içerisinde hatırı sayılır bir dinleyici kitlesine ulaştınız. Bundan sonrası için planlarınız neler?
Hepimiz çocuk yaştan itibaren müzikle ilgileniyoruz. Bundan sonra da müzik hiçbirimizin hayatından çıkmayacaktır diye tahmin ediyoruz. Ümidimiz bu üretimimizin hiç kesilmeden sevenlerimizle buluşması yönündedir.
Ve tabi bu yıl çıkardığınız dördüncü tekli ‘En Dibine Kadar’dan da bahsetmek isterim. Hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
‘En Dibine Kadar’ aslında uzun süredir gündemimizde olan bir şarkıydı. Elektronik müzikle ilgilenen fraksiyonumuz Mavzer Tabancas da artık resmen üretime başlayınca bu projeyi tekrar ele aldık ve üzerinde çalışmalarımızı devam ettirdik. Şarkıların prodüksiyon, kayıt ve mix süreçlerini de kendimiz yürüttüğümüz için içimize sinen bir son ürün çıkana kadar modifikasyonlara devam ediyoruz. Ortaya çıkan bu son üründen de memnunuz. Dinleyicilerimize de bu şarkıya gösterdikleri yoğun ilgi için çok teşekkür ederiz.