Tiyatro sanatında seyircinin gözüne ve kulağına hitap eden en görkemli türlerin başında hiç kuşku yok ki müzikaller geliyor. Tiyatroseverlerin yoğun ilgisiyle de karşılaştığı vakit, sezonlar boyunca devam eden müzikaller, yüksek prodüksiyonları ile bizleri bambaşka bir dünyanın içinde yolculuğa çıkarıyor. Yeni tiyatro sezonunun merakla beklenen prodüksiyonlarından biri olan “Don Quixote (Don Kişot)” müzikali de bunun en güncel örneklerinden biri olarak yakın zaman önce prömiyerini gerçekleştirdi. Oyunları özellikle prömiyerinde izlemek için can atan bir seyirci profilinde olmasam da merakımı daha fazla erteleyemediğim için ilk gösterimde salondaki yerimi aldım.
“Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu” ile “Piu Entertainment” ortak yapımı olan ve Miguel de Cervantes Saavedra’nın ölümsüz eserinden uyarlanan müzikal, Işıl Kasapoğlu rejisiyle sahneye taşınıyor. Başrollerde yer alan Selçuk Yöntem, Zuhal Olcay ve Cengiz Bozkurt bu görkemli yapımda ilk kez aynı sahneyi paylaşıyor. 30 kişilik dansçı ve oyuncu kadrosu, 15 kişilik canlı orkestra, görkemli dekor ve çarpıcı kostüm tasarımlarıyla tam 80 kişilik dev prodüksiyonda yer alan diğer oyuncular ise; Sabri Özmener, Yiğit Pakmen, Orçun Sünear, Ceren Aydın, Halise Eryılmaz, Pelin Ölüç, Günselin Seda Çetinkaya, Irmak Doğan, Buğra Uğur, Uğur Etiler, Erdem Muallaoğlu, Abdurrahman Kaya, Ada Yarar, Berfin Ayna, Bilge Doğru, Devrim Sarıca, Elif Özdemir, Emre Peynircioğlu, Nazlı Uğurtaş, Zeynep İpek, Aslı Çalı, Deniz Cömertpay, Doğa Kılınçcı, Hasan Özperçin, Levent İçmeli, Ömür Kurşun ve Tolgahan Kocaman.
Dünya prömiyerini bundan tam 60 yıl önce Connecticut’da yapan oyunun konusuna gelecek olursak kısaca şu şekilde: 16. yüzyılın sonlarında geçen hikâyede vergi toplayıcısı, asker ve yazar Miguel de Cervantes ve yardımcısı Sancho, manastıra karşı geldikleri gerekçesiyle İspanyol Engizisyonu tarafından hapse atılır. Buradaki mahkumlar Cervantes’in tüm eşyalarına el koyar. Ancak Cervantes, el yazısı metinlerinin kendisine geri verilmesi konusunda onları ikna eder ve Mançalı Don Kişot hikâyesini yeniden canlandırarak dramatik bir savunma gerçekleştirir. Şövalyeliğin öldüğüne inanmak istemeyen ve kendi çılgın dünyasında yaşayan onurlu şövalye Don Kişot’un dokunaklı, tutku dolu ve görkemli hikâyesi de böylece başlamış olur.
Büyük usta Işıl Kasapoğlu’nun rejisi ve Volkan Akkoç’un takdir edilesi müzik direktörlüğünde sahnelenen müzikalde perde açıldığı zaman seyirciyi ilk saniyelerde etkilemeyi başaran harika bir dekor ve sahne tasarımı ile karşılaşıyoruz. Sahnenin tam ortasına konumlandırılan devasa yel değirmeninin ihtişamı, ilerleyen dakikaların da bir fragmanını yaşatıyor adeta. Nitekim hayal gücü ile gerçeğin sınırlarının eriyip birbirine karıştığı bu hikâyenin dekoru kadar etkileyici kostümleri ve müzikleri de seyircisini bir şövalyenin düşler diyarındaki masalsı yolculuğa çıkarıyor. Bununla birlikte hayal etmenin araladığı kapıların bizi nelerle karşılaştıracağına, umuda sahip olmanın verdiği güçlü dirence ve iyiliğin dünyayı değiştirme gücüne de tanık oluyoruz. Tabii bu noktada hiç kuşku yok ki en büyük pay, başroller Selçuk Yöntem, Zuhal Olcay ve Cengiz Bozkurt’un. Yöntem’in karakterine kattığı derinlik, Olcay’ın Aldonza rolünde çizdiği güçlü kadın portresi ve Bozkurt’un Sancho Panza karakterine kattığı mizahi yorum, müzikalin önemli bir tamamlayıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Başrollerin etkileyici performanslarına diyecek söz bulmak zor olsa da Don Kişot rolü için Yöntem’in biraz fazla yaşlı kaldığını da söylemeden edemeyeceğim. Kendisinin ustalığına ve rolündeki başarısına saygım her ne kadar sonsuz olsa da rolü en azından 45-50 yaşlarında bir oyuncu oynasa daha mı iyi olurdu sanki diye de sormadan edemedim. Ne de olsa bir oyuncu ne kadar iyi olursa olsun her role uygun olmayabilir.
Oyunun seyircisini cömertçe kabul ettiği atmosferinde Don Kişot’un hayatın sıradanlığına meydan okuyan tavrı da bizler için birer rol model oluyor. Onun bir berber tasını altın bir miğfere, çorak toprakları şövalye diyarlarına dönüştüren düş gücüyle çıktığı bu yolculuk, “Merhametli ol. Cesur ol. Onurlu yaşa. Asla hayal etmekten vazgeçme ve hayal ettiğin hayatı yaşa!” çağrısıyla hepimize sesleniyor. Bunda karşılığını bulan seyirci de sahnede adeta kendini görüyor.
Dekorundan ışık tasarımına, orkestranın performansından göz alıcı atmosferine kadar pek çok özelliğiyle seyircinin beğeneceği türden bir yapım olan Don Quixote, ilerleyen temsillerle birlikte daha iyi olacaktır kesinlikle. Özellikle koreografilerdeki senkron sorunlarının çözüleceğine yürekten inanıyorum. Bir alkış da müzikalin ses düzeninden sorumlu teknik ekibine. Çünkü oyuncuların mikrofonla oynadığı ve bugüne dek gittiğim neredeyse her oyunda yaşanan anlaşılmayan boğuk sesler, bu müzikalde çok çok iyi çözülmüş. Gerek diyaloglar gerekse de şarkı sözleri gayet net şekilde anlaşılıyor. Sezon içinde umarım benzer konseptteki oyunlarda da aynı hassasiyeti görebiliriz. Bu sezonun en çok seyirci çekecek yapımlarından biri olan ve ödül sezonunda da adaylıklarıyla ismini daha çok duyacağımıza kesin gözüyle baktığım Don Quixote, seyircisini 130 dakikalığına bambaşka bir evrene ışınlayan kaçırılmaması gereken bir müzikal.