Geçtiğimiz günlerde Döner Records’ta gerçekleşen lansmanıyla Emre Altuğ’dan bildiğimiz ‘Aşk-ı Kıyamet’in cover’ını dinleyicileriyle paylaşan ve sosyal medyada müziklerine sıkça rastladığımız DOU’yu yakından tanımaya var mısınız?
DOU deyince benim aklımda hemen bir anda viral olan şarkılar geliyor. Çünkü sen bir single çıkardığında hemen reels’larda ya da TikTok videolarında denk gelmek mümkün bunlara. Sence şarkıların neden bu kadar hızlı şekilde yayılıyor? İşin özünde samimiyet mi var?
Bence işin özü samimiyet ve gerçek hisler. Bir şarkıyı yaparken insanların sadece duymasını değil, hissetmesini de istiyorum. Sosyal medyada viral olmak tamamen planlanabilen bir şey değil ama bir şarkı gerçekten insanlara dokunduğunda, onların hayatındaki bir ana eşlik ettiğinde, doğal olarak yayılıyor. Dinleyicilerimle içten bir bağ kurmaya çalışıyorum ve bu da şarkılarımın samimiyetle paylaşılmasını sağlıyor.
Son olarak Emre Altuğ’un ‘Aşk-ı Kıyamet’ şarkısını yeniden yorumladın ama mesela bu bizim alışık olduğumuz ‘Aşk-ı Kıyamet’ten epey farklı. Cover’ın yaratım süreci nasıldı? Fikir nereden çıktı mesela?
‘Aşk-ı Kıyamet’ yıllardır aklımın bir köşesinde olan bir şarkıydı. Çocukken dinleyip etkilenmiştim ama bugün onu kendi tarzımda, farklı bir perspektifle anlatmak istedim. Melodisini ve sözlerini modern bir düzenlemeyle birleştirerek hem nostaljik hem de yeni bir dokunuş getirmeye çalıştım. Benim için önemli olan, şarkının özüne sadık kalırken ona yeni bir ruh katabilmekti.
Bugün dönüp baktığımda, o küçük çocuğun hayallerine bir adım daha yaklaştığını hissediyorum!
Emre Altuğ’dan bu şarkıyı ilk dinlediğin zaman (ki o dönem çocuktun aslında) ileride bu şarkıyı söylemeyi hiç hayal etmiş miydin? Ayrıca hayal demişken, küçük bir çocukken bugün geleceğin yeri düşünür müydün ayna karşısında şarkılar söylerken?
Çocukken şarkılar söylerken tabii ki sahneye çıkmayı hayal ederdim ama bir gün ‘Aşk-ı Kıyamet’i yorumlayacağımı düşünmezdim. Müzik benim için her zaman bir yolculuktu ve bu yolculukta nereye varacağımı bilmeden, sadece içimden geleni yaparak ilerledim. Ama bugün dönüp baktığımda, o küçük çocuğun hayallerine bir adım daha yaklaştığını hissediyorum.
Sevenlerin bu şarkıyı “bağırarak söylemesini” istediğini söylüyorsun. Peki sen bir şarkının dinleyici üzerindeki etkisini öngörebiliyor musun o şarkıya hazırlanırken? Yoksa dinleyiciler tarafından sahiplenince mi fark ediyorsun nasıl bir yöne evrildiğini?
Şarkıyı yaparken tabii ki bir hissiyatım oluyor ama bazen dinleyiciler onu bambaşka bir noktaya taşıyor. Mesela ‘Aşk-ı Kıyamet’in özellikle konserlerde coşkuyla söylenmesini istedim çünkü içinde o duygusal patlama var. Ama bazen hiç beklemediğim bir şarkı da farklı bir anlam kazanabiliyor. Bu süreci izlemek benim için inanılmaz heyecan verici.
Aşk-ı Kıyamet’in lansmanı Döner Records’ta yapıldı. Biraz da o lansmandan bahsedelim istersen. Epey kalabalık bir lansmandı, etrafının müziğine ses veren insanlarla dolması sana nasıl hissettiriyor? O günü hatırladığında için heyecanla doluyor mu yine?
Kesinlikle! O geceyi düşündüğümde içim hâlâ heyecanla doluyor. Bir şarkıyı hazırlamak uzun bir süreç ama onu dinleyicilerle buluşturduğun an bambaşka bir şey. O gece müziğimi paylaşmanın, insanlarla birlikte söylemenin ve enerjiyi hissetmenin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım.
Bir şarkı yaparken, içimden ne gelirse onu yapıyorum…
Müziğinde pop ve arabesk tınıları çok doğal şekilde yansıyor kulağa esasında. Hani zorlama bir sentez değil de sanki girift bir akış gibi. Peki sen bunu bilinçli bir stratejiyle mi yapıyorsun yoksa zaten eskiden beri kulağına çalınan arabesk melodileri kendiliğinden mi dışa vuruyor bir şarkıya / cover’a başlarken?
Bu tamamen doğal bir süreç. Küçüklüğümden beri farklı türlerden müzik dinledim ve arabesk de bunun önemli bir parçasıydı. Bir şarkı yaparken herhangi bir kalıba uymak yerine içimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Doğal bir sentez ortaya çıkıyor.
Türkiye’de alternatif pop ve arabesk pop arasındaki çizgi gittikçe belirginleşiyor. Sen bu akımların neresinde durduğunu düşünüyorsun?
Ben o iki çizginin tam ortasında duruyorum diyebilirim. Alternatif pop’un özgünlük ve deneysel tarafını seviyorum, arabesk pop’un ise duygusallığını ve samimiyetini. İkisinin birleştiği yerde kendimi buluyorum.
Değişimlere her zaman açığım!
Sound mevzuları biliyorsun ülkemizde hep tartışılır. “Batı müziği mi doğu müziği mi yoksa ikisini birden mi yapıyoruz” diye çok konuşuluyor ve bu hiç değişmiyor. Peki sen sound’unu oturtabildin mi sence? Yoksa “hâlâ yolun başındayım, bu yolu yürürken değişimlere ve dönüşümlere uğraması çok olası” mı diyorsun?
Benim için müzik durağan bir şey değil. Bugün yaptığım müziği seviyorum ama değişimlere her zaman açığım. Yeni şeyler denemeyi, farklı tarzları keşfetmeyi seviyorum. Bence sound’um sürekli evrilecek.
İstanbul’un senin müzik hikayendeki yeri ne sence? Burada da doğup büyümüşsün, nasıl bir ilhamı var sana İstanbul’un?
İstanbul tam anlamıyla bir ilham kaynağı. Kaotik ama aynı zamanda çok duygusal bir şehir. Bu şehrin sokaklarında yürürken, insanlarını izlerken, müzik benim için daha anlamlı hale geliyor.
Sosyal medya ile aran nasıl? Dijital çağda müzik yapmaya başlayan biri olarak hangi dönemde müzik yapmak senin için daha iyi olurdu?
Sosyal medyanın müzik için büyük bir güç olduğunu düşünüyorum. Müzik artık sınır tanımıyor ve bu çağda olmak büyük bir avantaj. Ama eski dönemlerin de büyüsü var, kasetlerin nostaljik hissi bambaşka.
Bu kadar çok içeriğin içinde fark yaratmak zor…
2020’lerde genç müzisyenler için en büyük avantaj ve en büyük zorluk sence ne?
Avantaj kesinlikle erişilebilirlik. Ama bu kadar çok içeriğin içinde fark yaratmak zor. Samimi ve özgün olanlar her zaman öne çıkıyor.
Bundan sonrası için müzikal anlamda bizi nasıl sürprizler bekliyor?
Yeni projeler yolda! Çok yakında paylaşacağım sürprizler var.
Son olarak, dinleyicilerine bir mesajın var mı?
Beni dinleyen, destekleyen herkese teşekkür ederim. Hep birlikte daha nice şarkılara!