Ana SayfaHaberlerKeşif: Dream-power pop denizinden kalbimize inen Alvvays

Keşif: Dream-power pop denizinden kalbimize inen Alvvays

Kanadalı indie pop grubu Alvvays keşfedilmeyi bekleyen bir cevher gibi müziğiyle bizleri adeta analog zamanlara götürüyor.

Eylül BOMBACI / [email protected]

Kirli ve candan elektro gitarlar, pamuk sesli Molly ve karmakarışık bir ahenkten beslenen müzikleri… 2011’den beri bizimle olan, belki de tanışmakta fazla geç kalmış olabileceğiniz Alvvays adına bakınca telaffuzunda biraz zorlanılan bir grup. Ama aslında “her zaman” demek olan “always” gibi okunuyor. Grubun ismiyle aynı adı taşıyan 2014 çıkışlı albümleriyle Amerika’da listelerde tepelere çıkan Kanada Toronto çıkışlı bu grup, 20’li yaşlarının başında dağınık mı dağınık üniversite hayatımızı anlatıyor sanki her şarkısıyla. 2017’de çıkan ikinci stüdyo albümleri “Antisocialites” ile bizi rüyalar evrenine çağırıp tamı tamına 32 dakika 34 saniyeyi orada geçirmemizi sağlamışlardı. Belli ki herkes bu diyara gitmeyi başarmış ki Juno ödüllerinde Yılın Alternatif Albümü unvanını kazanıvermişlerdi. Bu son olmayacaktı tabii ki de. Birkaç senede bir gelen bu dream pop perileri bizi 2022 2023’e dayanmışken ziyaret etmeye karar verdi. O zamandan beri dilimize dolanan sözleriyle etrafta herkesi dolaştıracakları kesinleşti. 

Alvvays’in doğuşu

Son albümleri “Blue Rev”e geçmeden önce geçmişlerine bakalım. Grubun solisti ve söz yazarı Molly Rankin, 90’larda büyük bir başarı yakalayan, gücünü kelt müziği ve kelt köklerinden alan aile müzik grubu The Rankin Family’nin kemancısı John Morris Rankin’in kızı. Molly komşusu ve ayrıca grubun klavyecisi Kerri MacLellan’la birlikte büyümüş ve birlikte şarkılar yazmışlar. Daha sonra bir konserde grubun gitaristi ve partneri olan Alec O’Hanley ile tanışmışlar. Bu tanışmanın ardından Molly kendi solo albümü “She”yi yayınlamış. Bunun ötesinde çalışmalara başlayan Alvvays sonrasında davulcuları Phil MacIsaac ve basçıları Brian Murphy ile tanışmışlar. “Bir parça duygu ve nostalji” içerdiğini düşünen Molly grubun adını “Alvvays” koymuş. Peter Bjorn and John gibi isimlerle turnelere çıkan grup Mart 2013’te kendi isimlerini taşıyan albümleriyle bu güzel birlikteliklerine tam da kendilerini anlatacak bir biçimde “başla” komutunu koyuvermişler.

Neşeli sözleriyle ortak hisleri yaşatmaya kararlı bu ilk albümleriyle kendi imzalarını atmışlar müzik dünyası sofrasına. Aynı dedikleri gibi, nostaljik duyguları aynı anda yaşatmayı başarmış bu albüme organik duyulan ritimler ve güçlü synthesizer’lar eşlik etmiş. Diğer albümlerinde de bu çizgiden hiç şaşmamışlar aslında. Üç albüm de birbirinin devam filmi gibi, aynı zaman yolunda birbirini takip eden hikayeler gibi. 

İşte bu hikayeleri kendilerinin yapmayı oldukça iyi kotarmış bir ekip olarak arkadaşlıklarının yıllar öncesine dayandığını hissettiriyorlar dinleyicilerine. Sanki Molly’nin komşusuyla müzikler yapmaya, sözler yazmaya çalıştığı müzikle dolu evinden karmakarışık sesleri ayırt etmeye çalışıyoruz. “Blue Rev”e ise Alec ve Molly ikilisi 2017’de, daha “Antisocialites” albümünün dumanı tüterken başlamışlar bile. Fakat pandemidir, seller, hırsızlıklar, vize sıkıntıları falan derken albümün yapımı uzamış da uzamış. Fakat sonunda geçen sene, muhtemelen yasaklarla boğuşmalarımız da biteyazarken prodüktör Shawn Everett ile sonunda atmışlar kendilerini kayıt stüdyosuna. Tertemiz kayıtları dinlerken kulaklarımızın pası siliniyor ama bir yandan da kendimizi ayağa kalkmış zıplarken bulabiliyoruz. Bu his öyle pek de kolay olmuyor. Pop müziğin yıllar süren kültürünün her anından biraz biraz bir şeyler tattırmayı yıllardır başardılar. Zaten Alvvays’i Alvvays yapan şey de bu, her zaman her yerden biraz biraz gelen o dengeli tınılar.

Herkesin hayatından tanıdık izler

Kendileri müziklerinin hissiyatını şu şekilde tanımlıyorlar: Peşine düşülen hafif drone’umsu, tam olarak ne olduğu ayırt edilemeyen bulutsu tınılar işte dream-power pop’un tam da dream durağında bırakıyor dinleyicileri. İlhamını kendi İskoç atalarından gelen gaydadan aldıklarını söylerken, enstrümanın çıkarttığı sesi drone’a benzetiyorlar. Gayda alttan sürekli devam eden esanslarıyla dinleyicinin etrafını saran bir etkiye sahip. Bu sesi elde etme yöntemleri ise kullandıkları synthesizer’ın dağıttığı titreşimler. Albümleri boyunca devam eden bu hissiyat ise sürekli süregelen bu kolaj hissiyatını biraz gizleyiveriyor. Tüm bunları yaparken sözleri de her zaman bambaşka ama bir o kadar da kendimize yakın hikayelerden bahsediyor. “Geri döndüğünü biliyorum, kardeşini eczanede gördüm” derken herkes bir anda geri dönüşleri ve dönmeyişleri hatırlıyor aynı anda. Bir nevi ergenlik kardeşliği hatta yoldaşlığı diyebileceğimiz bu albümü ergenlikten uzaklaştıran ise Pitchfork’un yorumuna göre Molly’nin bilinçaltı, gerçeküstü şarkı yazarlığı. 

Aldıkları ikinci ilham ise Kanada’da bir zamanların MTV’si olan Much kanalı ve içindeki programlar. İnsanların ileride oluşacak internet devriminde her şeyin kaydedilip saklanacağından, ufak olayların bile hafife alınmadan bir data haline dönüşeceğinden habersiz, o umursamaz dansları ve “kendi oluşları” olduğunu söylüyorlar. Çünkü “unutmak” ve unutabilmenin önemini vurguluyorlar. Her şeyi hatırlamaya çalıştığımız, telefonların o susmayan “5 yıl önce bugün” bildirimlerine bir başkaldırı gibi unutmanın davranışların arkasında saklanan hesaplara bir panzehir olduğunu düşünüyorlar. Albümlerinin ve isimlerinin çıkış noktası ne kadar nostaljiden geçse de belki nostalji elde bulunan geçmişin kanıtları değil de aklımızda kalanlardır. Yapılan müzik de sanki internetten önce çıkmış gibi, dijitallikten uzak analog seslerle bezenmiş bir müzik aslında. 

Bu eğlenceli müziğin ardında dinledikçe hafızalara kazınacak tınılar, dinledikçe sevilecek ve benimsenecek anılar var. Milenyum çocuklarına bir kaset kaydını hatırlatacak, Z jenerasyonunu ise neden daha önce doğmadım dedirtecek bir nostalji içeriyor. Dinledikçe anılarınıza yapışacak bir albümdür, uyarıldınız!  

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR