Röportaj

Eda Baba: "Koza, kendime hatırlatacaklarımı yazdığım bir defter gibi..."

3. stüdyo albümü “Koza”yı dinleyicileriyle buluşturan ve Spotify’ın EQUAL Türkiye listesinin kapağında arz-ı endam eyleyen Eda Baba ile konuştuk.
Batıkan Baksı - 10 Şubat 2025
post image

Eda merhaba, yeni albümün “Koza” bol dinlemeli olsun dileklerimi ileteyim öncelikle! 10 yılı aşkın sürede hem kendi şarkılarını hem de cover’larını sevenlerinle paylaştın. “Koza”, 3. stüdyo albümün ve bu albümün tamamı, içinde senin de imzanın olduğu yeni şarkılardan oluşuyor. Koza’nın senin müzikal hikayende nasıl bir önemi var?

Merhabalar, güzel dileklerin için çok teşekkür ederim. “Koza” bir yandan başladığım yere dönmek gibi hissettiriyor bir yandan da yenilendiğim ve ilerlediğim bir dönemin şahitliğini yapıyor. Kendi şarkılarımı yapma konusunda kafa yorarken kendimle tekrar tanıştığım birkaç senenin özeti gibi. İlk albümüm “Bir Küçük Tebessüm”ün ikinci ayağı gibi aynı zamanda. Sadece bir albüm değil kendime hatırlatacaklarımı yazdığım bir defter gibi. Bir albüm yapma hevesine düştüğüm vakitler, üç güzel müzisyen arkadaşım bana şarkılarını hediye etti ve daha büyük hevesle bu albümü yapmaya başladım.

Albümü “Dış dünyayı değil, önce içimde yaşadığım dünyayı değiştirmem gerektiğini anladığım bir dönemin şahidi” olarak tanımlıyorsun. Bu içsel değişim süreci senin için nasıl gelişti?

Dibe vurarak. Tüm ilişkilenmelerimi gözden geçirdiğim, bolca hayal kırıklığı yaşadığım, yıllarca süren bazı arkadaşlıklarımın bittiği ve şu an düşününce çok komik gelen bir son damla hikayesiyle başlayan bir dönemden bahsediyorum aslında. “İnsan olmak ne kadar marazlı, bunlar neden hep benim başıma geliyor, ama ben olsam öyle yapmazdım”lar kafamın içinde nefes alacak yer bırakmayana kadar büyürken durup nefes almam gerek dediğim bir an oldu. Tabii o kadar kolay bir nefes alış değil bu, günlerime, haftalarıma, aylarıma mâl oldu elbette. Bu sırada beni heyecanlandıran müzikleri dinlemek, bolca okuyup her gün yazmak bu süreçten içime sonsuz sinen bir albümle çıkmak çok yardımcı oldu. Üretim odaklı bir hâle geçmek çok iyi geldi. Sadece şarkı yazımından bahsetmiyorum. Çok yönlü bir bakış açısıyla, “hayatı anlamlı hâle getirmek için daha neler yapabilirim?” diye bakmaya başladım etrafıma. 

Şehir hayatının kaosundan kaçış ve içsel dönüşüm albümün önemli temalarından biri. Bu temalar kendi yaşamında nasıl bir karşılık buluyor?

Albümdeki intro ve outro tam da anlattığım gibi bir dönemime atıfta bulunuyor aslında. Bu sebeple içine güzel şarkılar doldurulmuş bir albüm değil sadece. Hikayesi var. Anlattıkları ve hatırlattıkları var. Eve kaçar gibi kendine kaçmak, azalmak ve bugünün dünyasının dayattığı her şeyden ve çok çok temasından uzaklaşmak bir şeyler kaçırmak demek değil. Tam tersi zamanını daha kendi ritminde hissetmek ve manzaranın tadını çıkartmak demek. Bunu hem kendime hem dinleyene hatırlatma derdindeyim. Evet, hepimiz bazı şeylerden çok sıkıldık ve yorulduk ama yalnız değiliz. Bunu bilmek bile hafifletmiyor mu insanı?

Kaset ve CD dinleyerek, albüm kartonetlerini ve kitapçıklarını merakla karıştırarak büyüyenlerdenim…

Koza”nın introsu ve outrosu, eski kaset dönemine de bir selam duruyor aslında. Müziğin fiziksel formlarıyla kurduğun bu bağı anlatabilir misin? Şarkı sözlerini ve künyeyi okumak isteyenler için nostaljik bir kitapçık bile hazırlamışsınız 🙂

Kaset ve CD dinleyerek, albüm kartonetlerini ve kitapçıklarını merakla karıştırarak büyüyenlerdenim. Müziğine hayran olduğum birine yaklaşmak gibi hissettirirdi bu durum. Sanki iletişim kuruyorduk tanışmadan birbirimizle. Albüme kimler emek vermiş, şarkıları kimler yazmış bakmak çok güzeldi. Bu hissi çok özledim ve ben de albümün bir kitapçığı olsun istedim. Şimdilik sadece Instagram hesabımdaki paylaşımımdan ulaşabilir meraklıları ama ilerleyen zamanda albüm, plak olarak da basılsın istiyorum.

Tabii bir de dijitalleşme mevzusu var. Sen buna rağmen “Koza”nın bir bütün olarak dinlenmesini öneriyorsun. Dijital çağda şarkıların tekil olarak tüketildiği bir ortamda bu tercihin altında nasıl bir özlem ya da motivasyon yatıyor?

Uzun zamandır albümler, EP’ler, single’lar yayınlıyorum. “Bu daha iyidir, bu kötüdür” diyemem. Ama yeni dünya düzeninde müzik dinleyicisine bir “al-kullan at” alışkanlığı kazandırıldığı da bir gerçek. Fakat benim gibi düşünen, albüm dinlemek isteyen de çok insan var. Bir dinleyici olarak albümleri çok özlemem motivasyonlarımdan biriydi. Bir de kendimi biraz geriye çektiğim dönemden bir albümle çıkmak daha çok tatmin edecekti beni. Sanki son yayınladığım, biraz yeni şeyler denediğim tekli şarkılar fragmanlardı da “Koza” uzun metraj bir film.

Albümde Sinan Kaynakçı, Şenceylik ve Üner Demir gibi alanında ses getiren isimlerle çalıştın. Onlarla iş birliği sürecin nasıl gelişti? Farklı müzik türlerinden insanlarla birlikte çalışmak müziğini nasıl besliyor sence?

Üçü de çok sevdiğim arkadaşlarım. Hepsinden başka bir şey öğreniyorum zaman geçirdiğimiz her an. Elbette bu çeşitlilik çok besleyici oluyor. Herkes kendi penceresinden süzüp bir şeyler üretiyor ve birbirimizden etkileniyoruz bu kaçınılmaz bir şey. Ama ortaya koyduklarımız, sen kimsin, neler istiyorsun, hayatı nasıl görüyorsun bunları taşıyor işin özünde.

“Koza”yı dinlerken insanların hangi hislerle karşı karşıya kalacağını düşünüyorsun?

Öncelikle albümü tekrar tekrar başa sarıp dinleme isteği, umuyorum ki. Özledik çünkü albüm dinlemeyi biliyorum. Hüzünlü şarkılar çok ama yalnız değiliz dedirtecek duygular taşıyorlar. İnsan olmaya dair en temel duyguların hepsinden biraz var bence.

Beni anlayacak insanlara ulaşmak, paylaştığım müzikten aynı keyfi alacağımız insanlarla buluşmak en büyük hevesim…

Seni en başından beri bağımsız bir müzisyen olarak tanıdık. Esasında bağımsız müzisyen olmak da hiç kolay bir durum değil senin de bildiğin gibi. Ana akım müziğin dışında kalmak bilinçli bir tercih mi, yoksa sektörün dinamikleri mi seni bu yola yönlendirdi ve sen bu şekilde müzik sektöründe 10 yılı aşkın bir süre geçirirken, meydana gelen dönüşümlere nasıl ayak uydurdun?

Ben illa ana akımda yer alayım ya da yok aman dışında kalayım gibi hislerle ilerleyemiyorum sanırım. Sadece ne istiyorum onu sorup duruyorum kendime. Yani önce kendi keyif alacağım şeylerin üstüne gidiyorum, deniyorum, onları bulmaya çalışıyorum. Bahsettiğimiz içinde miyim, dışında mı durumu sadece bir sonuç oluyor. Bilmiyorum ki neredeyim. Ne kadar önemi var onu da bilmiyorum. Beni anlayacak insanlara ulaşmak, paylaştığım müzikten aynı keyfi alacağımız insanlarla buluşmak en büyük hevesim. Bağımsız bir müzisyen olarak bunları böyle anlatmak benim parayla derdim yok gibi bir noktaya götürmesin sizi. En başından beri müziğimin yapımcısı olduğum için bu kısım elbette önemli. Hele son zamanlarda daha da zorlayıcı bir hâl almaya başladı. Fakat stratejik davranmak benim pek becerebildiğim bir şey değil. Mutlu olacağım şeyler yapmak başka şeylerin hep önüne geçiyor. Bundan da şikayetçi değilim.

“Koza”da yer alan sanatçılar ve aranjörlerle olan iş birliğin sektörde bir dayanışma ruhunun varlığına işaret ediyor buradan bakınca. Türkiye’de bağımsız müzisyenler arasında gerçekten böyle bir dayanışma var mı, yoksa her sanatçı kendi yolunu yalnız mı çizmek zorunda kalıyor?

Ben zaman içinde kendi güvenli alanını ve dayanışma içindeki ortamını kurabilmişlerdenim. Müzik yaptığım, bağımsız müzik yapan arkadaşlarımla o kadar çok zaman geçiriyoruz ki herkes arkadaş aynı zamanda. Bu his çok iyi geliyor. Yakın çevremdeki müzisyenlerle birbirimize bir şeye ihtiyacın varsa hep buradayım güvenini veriyoruz. Bu çok kıymetli bir şey. İşim burada, ben de şuradayım gibi bir durum yok çünkü. Müziğimiz bizim hayatı yaşayış şeklimiz. Ama bir noktada herkes yalnız, hayattaki gibi. Öyle olmalı da diye düşünüyorum bazı açılardan. Kendi sesimizi duyabilmek için buna ihtiyaç var.

Bugün müzik üretiminin hızla tüketime dönüştüğü bir çağdayız. Bu süreç sence müzikal derinliği etkiliyor mu? Sen bu duruma nasıl bir karşı duruş sergiliyorsun?

Etkiliyor elbette. Hızlıca yeni şeyler üretelim, yayınlayalım duygusuyla yapılmış bir şarkıyı dinleyince anlayabiliyor insan. Ama her dönem vardı iyi ve derinlikli müzik yapanlarla, gününe uygun kalıcı olmayacak şarkılar yapanlar. Ben de kendi müziğimde daha dolu daha incelikli şeyler yapmak için uğraşıyorum. Bu durum sadece hızlı tüketime uygun şarkılar yapalım ya da yapmayalım arzusundan da ibaret değil tabii. Bildiği kadarını yapıyor bir yandan da insanlar. Kendi adıma, hep daha çok şey öğrenip yaptıklarımın üstüne kata kata ilerlemek istediğimi söyleyebilirim.

Sosyal medya ile herkes ve her şey orada gibi ama gerçek hayatı kaçırıyoruz aslında…

Bir endüstri içinde yer almayan müzisyen ve sanatçılar için sosyal medyanın önemi büyük, mesela eskiden de MySpace üzerinden PR yürütürdü gruplar. Senin müzikal yolculuğunda sosyal medyanın nasıl bir rolü olduğunu düşünüyorsun? Yeterince demokratik mi müzisyenler için sosyal / dijital medya?

Asla değil ve oturup sadece müziğimi düşünmek yerine her şeyle ilgilenmek zorunda olmak biraz can sıkıcı. Çünkü orası işin vitrini, orada görünmek zorundasın. Ben de kendimi çok sıkmadan yapabildiğim kadarıyla sosyal medyadayım işlerimle. Kafamı bulandırmaya başlayınca biraz uzak kalıp gerektiği kadar zaman ayırmaya çalışıyorum. Herkes ve her şey orada gibi ama gerçek hayatı kaçırıyoruz aslında.

Yeni albümün, senin için 10 yılı aşkın bir yolculukta yeni bir dönemi simgeliyor. Peki, bundan sonra Eda Baba’nın müziğinde neler göreceğiz?

Bir sürü hayalim var. Konserlerde müzik dışında da görsel dünyasıyla deneyimler yaşatmak istiyorum gelenlere. İmkanlar el verdikçe hayallerimi gerçekleştiriyor olacağım. Bir yandan da bol bol yeni üretim yapmak, kendi hikayelerimi anlatmak var aklımda. Bir de müzik dışında ama müzikle dirsek temasında başka şeyler de denemek istiyorum. Bakalım birlikte göreceğiz.

“Koza”dan sonra 2025’te ve yakın gelecekte neler yapmayı planlıyorsun? Daha çok performans mı yoksa yeni kayıtlar mı var hedefte?

Bol bol konser verip uzun zamandır gitmediğimiz yerlere gidip şarkılarımızı birlikte büyütmek en büyük isteğim. Bir yandan da üretime vakit ayırmak. Birlikte ilerletmek en güzeli oluyor diye düşünüyorum.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans