Malum Cannes Film Festivali yaklaşıyor. 16 – 27 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan 76. Cannes Film Festivali’nde yer alacak filmlere heyecanlanırken gelin yakın geçmişte Altın Palmiye alan en iyi filmleri bir gözden geçirelim.
Bugüne kadar çok sevdiğimiz, Martin Scorsese‘nin yönettiği “Taxi Driver” (1976), Quentin Tarantino’nun yönettiği “Pulp Fiction” (1994) ve David Lynch’in yönettiği “Will at Heart” (1990) gibi artık klasikleşen filmlerin yanında muhtemelen yıllar içinde klasikleşecek daha nice Altın Palmiyeli film var. O sebeple klasikleri bu seferlik bırakıyor daha yakın bir geçmişe doğru uzanıyoruz.
“PARASITE” (2019)
1955’teki “Marty” filminden bu yana hem Altın Palmiye’yi hem de En İyi Film Oscar’ını kazanan ilk film olmakla kalmadı, aynı zamanda bunu yapan ilk Kore filmi de oldu “Parasite”. Muhtemelen bu filmin başarısının kaynağı hikayesinin evrenselliğiydi. Fakir ve zengin bir aile arasındaki farklılıklar ve hiç beklenmedik bir final…
“BLUE IS THE WARMEST COLOUR” (2013)
Cannes Film Festivali’nde geçtiğimiz yıllarda önemli bir değişiklik yaşandı. Katılan her filme sadece bir ödül alma hakkı verildi. Bu karar, 66. yılında Steven Spielberg ve jürisi için sorun yarattı. Abdellatif Kechiche’nin dokunaklı genç aşk portresi yarışmanın öne çıkan filmiydi. O sene şöyle bir çözüm bulundu, Altın Palmiye’nin kazananını açıklarken, hem Kechiche hem de iki başrol oyuncusu kazananlar olarak adlandırıldı. Filmin daha sonra çeşitli taciz tartışmalarına konu olduğunu eklemeden geçmeyelim.
“THE TREE OF LIFE” (2011)
Sevgi dolu annenin (Jessica Chastain) aksine, sert bir aile reisinin (Brad Pitt) hakim olduğu bir ailenin konu edildiği film “The Tree of Life”. İzlemeyen var ise izlemesini şiddetle tavisye ederiz.
“4 MONTHS, 3 WEEKS AND 2 DAYS” (2007)
“4 Months, 3 Week and 2 Days”, 1980’lerin Bükreş’inde arkadaşı için kürtaj yaptırmak isteyen bir kadının hikayesini anlatan sert ama yer yer de esprili bir film.
“DANCER IN THE DARK” (2000)
Altın Palmiye kazananlar listesinin başında Lars von Trier’in düşük tempolu müzikali de var tabii. 1960’larda geçen film, görme yetisini kaybeden ve kendisini cinayetle suçlanırken bulan Çek göçmeni Selma’nın hikayesini anlatıyor. Başrolünde Björk olması detayını da atlamayalım tabii ki.