Alternatif sahnenin en “duygulu” gruplarından Eskitilmiş Yaz, en derinden duyumsadığımız hisleri şarkılarıyla açığa çıkarmaya devam ediyor.
Zeynep SİPAHİ / [email protected]
Hüzün, melankoli, yalnızlık, özlem, ayrılık acısı… Hepsi onlardan soruluyor. Eskitilmiş Yaz bu temalar üstünden icra ettiği müziğiyle üçüncü yeniler arasındaki en dikkat çeken gruplardan biri. Birçok hit şarkısı var ama benim açık ara favorim ‘Uyusam Geçer Mi?’ diye de not düşeyim.
Sava Savaş ve Barış Can Uç‘un birlikteliğinden doğan Eskitilmiş Yaz, kısa bir süre önce ‘Deliyim’ adlı yeni şarkısını çıkardı. Biz de bunu fırsat bildik ve ikiliyle bir araya gelip samimi bir röportaj gerçekleştirdik.
Yine damardan bir şarkıyla karşımızdasınız. ‘Deliyim’i dinlediğimde bana ayrılığın hemen ardından yaşanan, o insanı karanlık tarafa sürükleyen ruh halini çağrıştırıyor. Nasıl doğdu bu şarkı?
Buradaki ayrılık, ne tam olarak yaşandı ne de ayrılık öncesi olan birliktelik tam olarak bir birliktelikti. Belki de her şeyin yarım yarım olması insana yokluğunda deliyim dedirtiyor. Çünkü bu tamamlanamama hissi, bir aradayken bile yoklukta hissettiriyor.
Şarkının klibini Foça’da çektiniz. Orayı özellikle seçmenizin nedeni neydi? Klibin hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Artık deniz kenarında geçen bir klibimizin olmasının zamanının geldiğini düşünüyorduk. İzmir’de bir yer olması bizim için önemliydi, çünkü ‘Deliyim’ şarkısı Dikili’de tamamlanmıştı. Aslında ilk isteğimiz Dikili olması yönündeydi, fakat daha sonrasında Foça’yı görüp tam kafamızdaki gibi bir yer olduğuna karar verdik. Yönetmenimizin de isteği bu yönde olunca klip Eski Foça’da çekildi. Bu arada oldukça güzel bir yer, gitmeyen herkese tavsiye ederiz.
Peki size en deli tarafınızı sorsam, neler söylersiniz?
Sava: Tez canlılık.
Barış: Kontrol manyaklığı.
Pandemi dönemini en verimli geçiren gruplardan birisiniz. Hayat normale dönmeye başlayınca üretim süreciniz nasıl bir değişime uğradı?
Pandemi ile pandemi sonrası dönem arasında üretim sürecini etkinlikler ve konserlerin getirdiği yoğunluk büyük ölçüde etkiledi, sektör olarak konser ve etkinlik yapamamanın açlığıyla yasaklar bitince kendimizi sahnelere atmak istedik. Bunun dışında doğal olarak dış uyaranların artması sebebiyle üretime odaklanmak zorlaştı, yeni döneme adapte olmak zaman aldı.
Şarkılarınıza genelde hüzün, aşk acısı, ayrılık gibi temalar hakim. Eskiden beri mutsuzluk insana daha iyi yazdırır derler, katılıyor musunuz bu görüşe? En çok hangi zamanlarda şarkı yazıyorsunuz?
Melankolinin ilacı; yazı, rahatlama anı ve bir meditasyon tavrı. Yazmanın rahatlattığı bilinen bir durum, biz işin içine biraz daha anlam yoğunluğu katmaya emek sarf ederek bunu bir şarkı sözü yazımına dönüştürüyoruz sadece. En çok geceleri yazması kolay oluyor, hayatın akışından uzak, bakir saatler yazının akışını iyi yönde etkiliyor.
Bugüne kadar yayınladığınız şarkıların canlı akustik versiyonlarını da zaman içerisinde paylaştınız. Anneni mi, babanı mı daha çok seviyorsun gibi olacak ama genelde hangi versiyon sizi daha çok tatmin ediyor?
Stüdyo kaydı, o şarkının görmek istediğimiz tam haline en en yakın hali oluyor. Fakat bu sorunun cevabı aslında o anki ruh hali nasıl bir tat arıyorsa ona göre değişkenlik gösterebilir. Evde karşındaymış gibi bi hal mi görmek istiyorsun, yoksa şarkının renginin yansıtıldığı atmosferi tamamıyla mı yaşamak istiyorsun? Cevap sizin. 🙂
Yeni şarkılarınızı dinleyebileceğimiz bir albüm ya da EP çalışması ufukta var mı?
Bu sene tekli olarak ilerlemeyi düşünüyoruz. Ufukta güzel albümler, EP’ler de olacak tabii ki, ancak bu sene değil.
“Müzik insanlarla müthiş bir bağ kurma imkanı sağlıyor.”
Sizce müzik yapabiliyor olmanın en özgürleştirici yanı ne?
Kendinizi ifade edebilme olanağı yaratmasının yanında, insanlarla müthiş bir bağ kurma imkanı sağlıyor. Kendinize yakın ruhlara ve sizi anlamasını düşlediğiniz ruhlara karşı bir iletişim kurabilme, dert yakınabilme imkanı sunuyor.
Eskiden plak şirketlerinin kapısında yatılırdı, şimdiyse tek bir tıkla sesini duyurma şansı var müzisyenlerin. Sizce gelinen bu noktanın avantaj ve dezavantajları neler?
İsteyen herkesin üretime dahil olabilmesi bir zenginlik olarak görünebilir, biz de öyle görüyoruz, fakat bu bir üretim kirliliğine dönüşebiliyor, burada iş müzik dinleyicisine düşüyor. Kendinizi küçük bir havuzda göstermek ile koca bir okyanusta var etmeye çalışmak arasında çok ciddi bir fark var. İnsanlar eskiden çok zor şartlarda üretim yapıyormuş, evet, ama yapılan işin tanınması ve yayılmasının daha kolay olduğunu düşünüyoruz.
Eğer zamanda yolculuk yapabilseydiniz, hangi yıla gitmek ve hangi müzik dönemini yaşamak isterdiniz?
Sava: Zamanda yolculuk yapabilseydim, 2122 yılın görmek isterdim. Geçmişe bir şekilde kaynaklardan ulaşıp fikir edinebiliyoruz, fakat geleceğe olan bir merakım var. Müzik dönemi olarak 2010’ların daha indie akustik havalarını özlüyorum bazen.
Barış: Ben de Sava gibi geleceği görmek istedim, net bir yıl veremeyeceğim. 🙂 Müzik dönemi olarak 80’ler diyorum.
Bunu yapmadan bu dünyadan gitmek istemem dediğiniz neler var?
Ölmeden önce bir dünya turnesi yapmayı çok isteriz.